5. Cennetten Kovulan Ve Cehennem Bekçisi

6.5K 358 117
                                    

Atın bir hastanenin önüne... Bu kadar basit miydi her şey? Bir polis, bir tutanak geçmeyecek miydi kayıtlara? Ölmemiş olduğunu bilmek her ne kadar içimi rahatlatsa da, bir cezası olmayacak mıydı yaptığı pisliğin? Benim bu bedenim kadar titreyen ruhumun bir diyeti olmayacak mıydı?

Başım hala dizlerimde, dizlerim ise hala titrek bir vaziyetteydi. Ruhumun duvarlarına çarpan göz yaşım içime içime akıyor, kimi zaman acizliğimi sel olup savuruyordu. Başımı kaldıracak ne halim, ne de gözlerimdeki saf öfkeyi belli edecek mecalim vardı. Bir kadının yaşayacağı en iğrenç şeyi yaşamıştım. Tek şansım ileriye gidemeden kendimi kurtarabilecek güce erişmiş olmamdı. Oysa acizliğimden eminken, aciz duruma düşürebilmek ruhumdan ellerime nakşedilmişti sanki.

"Hadi artık kaldır başını." demesi hiçbir şeyi değiştirmemişti. Nafile bir söze ayak uyduramıyor olmam, aldığı nefesi seslice geri vermesine sebep olmuştu. Öfkeleniyor muydu? Oysa benim benliğime işleyen öfke onun hislerini katre katre akıtmaya hazırdı. "Sana kaldır başını dedim."

Koluma değen eli, tenime değmiş kızgın demir misaliydi. Yakmıştı, zarar verecek, acıtacak, iz bırakacak kadar yakmıştı. İrkildim ve yatakta geriye doğru kaçtım. Oysa saatler önce de böyle yapmıştım nafile olduğunu bile bile. Hangi kaçış yetmişti ki, korunmaya ya da durdurmaya. Gözlerinin tam içine baktım öfkemi akıtır gibi. Gözleri tam da gözlerimdeydi, aradığını bulmanın verdiği şaşkınlıkla.

"Siktir." firar etti dudaklarının arasından. Sonra yaklaşmaya çalışırken, olabilecekmiş gibi daha geriye çekildim. Oysa yerim bitmişti, sırtım bet yatağın soğuk başlığına çoktan değmiş, içim çoktan ürpermişti.

"Tamam sakin ol, sana dokunmayacağım." derken bile yalan söylüyor, adımları hala beni buluyordu. Gitmiyordu sürüdüğüm popom daha da geri, sırtım o demirden daha da soğuk bir yere ulaşamıyordu.

İyice dibime girmişken ellerim ile sardığım bedenimi koruma altına almıştım kendimce. Kollarımın da aciz bedenimin bir uzuvu olduğunu ne çabuk unutmuştum oysa. Onlar bile titrek ve cılız bir fazlalık gibiydi şu anda. Gözlerimi sımsıkı yumdum ve gözümden akan bir damla yaşın sıcaklığını yanağımdan akıp giderken hissettim. Son olarak dudaklarımın arasında duran o damla, titrek dudaklarımdan firar ederek tuzlu tadını dilime kadar bırakmıştı. Ne ağzımın tadı vardı, ne de bedenimin uslanmaz mecali.

Bir kolu bacaklarımın altından geçerken, diğeri demire dayalı sırtımı bulmuştu. Uzaklaştığım yatağın hayali dikenlerinin yerini alan elleri tenime değikçe titremem çoğalıyor gibiydi. Kollarının arasında küçücük kalan bedenime inat tuzla buz olan ruhum ise kocaman bir öfkeye sarmalanmıştı. İleriye attığı her adım, meçhulüme giden bir bilinmezlikten ibaretti. Kapalı gözlerim ardından sızmaya çalışan ışığa inat açmamış olmam, küçük bir çocuğun gözlerini kapayınca görünmez olduğunu düşünmesi kadar saçmaydı.

"Nereye abi?" dedi, o iğrenç bedeni az önce götürdüğünü düşündüğüm adam.

"Matmazel'e götürüyorum." derken düz bir ses tonunu kullanan adamın, konuştukça kasılan bedenini hissetmiş olmam daha da gerilmeme sebep olmuştu.

"Abi kızın müşterisi bile hazırdı."

Adımları durdu... Elleri etimi sıkarken, teninden, nefesinden hatta salgıladığı kokudan bile öfkesini hissetmiştim. Demek satışım bile gerçekleşmişti ve bunu duymak daha ne kadar acı verebilir bir başka şey diyen zihnime gülüp geçmişti. Her darbe koca bir balyoz etkisi ile yıkıyordu duvarlarımı. Hiçbir şey sandığım kadar kolay değildi, gücüm sandığım kadar yıkılmaz duvarlara sahip değildi.

"Sana kim dedi lan bu kıza müşteri bul diye? İtin dölü, bu güne kadar hangi kızın günahına girdim ben?"

"Abi kızı buraya gönderince, ben çalışacak sandım." derken ses tonu titreyen adamın sözleri ile daha da sıkı yumdum gözlerimi. Matmazel kimdi? Gideceğim yer bulunduğum yerden ne kadar iyiydi? He şey bir bilinmezlikten ibaretken, bilinen neydi?

"Ayrılma buradan bir yere, yarım saate geleceğim." demişti dişlerinin arasından tıslar gibi. Koca bir yutkunma sesi peyda oldu sessizliğin içinde ve kucağında durdukça küçüldüğüm adamın adımları yankı yaptı ardı sıra.

Bir kaç adımın ardından, o siyah demirden kapının açılırken çıkardığı bet sesi ulaştı kulaklarıma. Daha da sıkı, sanki olabilecekmiş gibi daha da sıkı yumdum gözlerimi ve korktuğum her şeyin baş eğiticisine daha da sığındım bir ironi. Oysa korku yasaktı ruhumdan öte bedenime. Dik durmayı öğrenebilir miydi insan? Bedenin ayakta duruşu ruha bağlıyken, mümkün olmuyordu istediğin zaman güçlü görünmek. Güç dört ayağı üzerinde duran sandalyeye benziyordu, tek ayağı hasar gördüğünde sarsıntı kaçınılmazdı.

Dışarıya çıkmamız ile bedenimi esir alan keskin rüzgâr, titrememi arttırmış, sığındığım yıkık dökük limana daha da bel bağlamama sebep olmuştu. Deri montum yoktu, çantam yoktu... Üzerimde bulunan kazak ve pantolon ikilisine rağmen çıplak hissediyor olmam ise tamamen acizliğin eseriydi. Araca kadar ilerlemiş olacak ki, taşıması kolay bedenimle alay eder gibi kapıyı açtı ve beni bir bebek gibi arka koltuğa yatırdı. Dizilerimi iyice karnıma çekerek iki büklüm oldum ve onun araca binerek, hareket etmesini bekledim.

Az önce kucağındayken burnumdan genzime doğru yol alan o aheste kokusundan araca binmem ile feragat edeceğimi zannederken, buranın da o odası kadar kendi koktuğu fark etmem fazla bir zamanımı almamıştı. Yaptığı işlere, yaşadığı berbat hayata rağmen ona açılan her kapı sahte cenneti vaat ediyor gibiydi. Oysa az önce cehennemin kızgın toprağında gezinen ben, hala yanık topuklarımın acısını çekiyordum.

"Sana dedim, buralar sana göre değil evine siktir ol git dedim." dedi derin bir nefesin ardından. Oysa dakikalardır sessiz sakin bir şekilde aldığı yola rağmen tek kelime etmemişti. Şimdi neydi bu sert çıkışındaki sebep? Beni o pis batağa yollarken bunların olacağını bilmiyor muydu?

Sustum, gözlerimi dahi açmamıştım. Karanlığa alışan göz bebeklerimi acıtacak kadar sıkmış olmama rağmen yine de kapkara dünyalarına inat kendi karanlığımda saklanmayı tercih etmiştim. Bir arabanın arka koltuğunda iki büklüm yaptığım yolculuk, meçhule varan sonun kaygısını taşıyordu. Şimdi tam da bu arabada, direksiyon hâkimiyetini kaybettirip ölüme itmeliydim belki de ikimizi. Bir çöp gibi ölüp gitmektense, amacına ulaşmış olmanın sevinciyle kapardım bu defa gözlerimi sonsuza.

Önce gözlerimi açtım aydınlığa inat aheste aheste, sonrasında bedenimi gevşetmeye çalışırken sessiz olmaya özen gösteriyordum. Yavaşça yerimde doğrulurken, yüzüme yapışan saç tellerini elimin tersi ile geri itmeye başlamıştım. Parmaklarımda bile güç yoktu, bedenimin hareket etmeye dermanı yokken koca adamı ölüme sürükleyecek güç için şansa ihtiyacım çoktu.

Başımı yukarı kaldırırken, görüş açıma giren dikiz aynasından gözleri oldu. Gözlerimiz kesişince sessiz savaş başlamış gibi bakışma sürdü bir kaç saniye. Bakışlarındaki anlamazlık ve durgunluk bir şeyleri çözmeye çalışır hissi veriyordu. Onun çözmeye çalıştığı şeyi, ondan önce işleve sokmam gerektiğinin farkında olarak atıldım öne doğru. Trafik yoğundu, tehlikeye attığım can sayısı belli ki ikiden ibaret olmayacaktı. Ama sonuçsuzdu, vicdan da o öldüğü gün beraberinde kara toprak altına gömülmüştü.

Üzerine abanmış, ön koltuk ile arka koltuk arasındaki o yerden direksiyonu kıvırmaya çalışıyordum. Bir yandan beni zapt etmeye çalışırken, diğer yandan aracı kontrol etme çabaları takdire şayandı. Hırıltılı sesim, genzimden gelen zorlanma sesiyle karışırken, onun ağzından çıkan bir kaç küfür doldurdu küçük aracın içerisini. Zikzaklar çizmeye başlayan aracın içerisinde verdiğimiz bedensel savaşı kazanmak ya da kazanamamak her türlü ölüme gitmekti benim için. İşte tam da bu yüzden zafer benim olmalıydı...

Araçların korna sesleri eşliğinde bizden kaçıyor olmalarına rağmen, kıl payı çarpmaktan kurtulan bir kaç aracı geçerek ileriye savrulduk. Bu esnada sola kırdığı direksiyon, aracı bariyerlere doğru savururken, öne atılan bedenimi tutmak isteyen ellerimin son buluştuğu yer cam olmuştu. Sonrası sonsuz karanlığa davetiye gibiydi... Sonrası cennetten kovulan ile cehennem bekçisinin ateşe odun diye sunulmasıydı...

Gecenin Karanlığı +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin