-8-

1.4K 134 34
                                    

Öncelikle vote ve yorumların beni çok mutlu ettiğini, böyle devam ederse her gün bölüm yükleyebileceğimi hissettiğimi belirtmem gerek. Tabi, ufak bir ayrıntı var. Bu bölüm yazarken silindi. Ve bu çok sinir bozucu ve istek/ilham kırıcı bir şey! Bu yüzden tam da istediğim gibi olmadı, ama azıcık idare edersiniz artık.

7.bölüme 18 vote gelmişti, 20 vote yapabiliriz, değil mi? 

İyi okumalar! Yorumlarınız çok çok şeker, hepsini cevaplıyorum ve bu büyük bir zevk benim için :)

- - - -

VIII

Geçmiş

 Bu günlüğü Apollon melezlerinden birine 'hediye' etmeyi planlıyordum. Evet, bu kargaşa arasında bir de bu günlüğe yazı yazabileceğimin düşüncesi... hayır, aklımın ucundan bile geçmemişti.

 İnancımı kaybetmiş miydim? Asla. Tanrıların oradan kaybolduklarını gözlerimizle görmüştük. Bazılarının kaçmış olabileceğini düşünmüş, umutlanmıştık, belki bizi bulurlar diye. Ama öyle bir şey olmamıştı. Bu dünyada yapayalnız kalacağımızı, bu korkunç olaylardan kurtulacağımızı değil de daha uzun hayatta kalacağımızı düşünerek planlar kurmuştuk.

 Umut vardı, ama daha fazla zaman için. Şimdiyse, kurtuluş için var.

 Yepyeni bir Olimpos inşaa ediyoruz. Yeni tahtlar, yeni çeşmeler, yeni heykeller... Bu sırada titanlar ve gigantlar ne halt yiyor peki? Onlar, tanrıları yok olmuş sanıyorlar. Tıpkı bir aralar bizim sandığımız gibi.

 Tanrılar, yeni Olimpos'u, gökyüzüne kurmuşlar. Ama bu sefer bir binanın binlerce kat tepesine değil, bildiğimiz gökyüzüne.

 Demek istediğim, bahçeden dışarı çıkarsanız, New York sokaklarına paraşütsüz atlama yapmış oluyorsunuz. Bu yüzden tanrılar buraya ilk geldiğimizde bize o uyarıyı yapmışlardı.

 Gaia, kendisi yerine Kronos'u geri getirdiğinde, biz melezler ne yapacağımızı şaşırmıştık. Üç Büyükler'in bir avuç dolusu çocuğu ve geriye kalan tanrıların üç-dört düzine çocuğu, Kronos tarafından bozguna uğratılmıştı. Aynı şekilde tanrılar da. 

 Onun bütün gücü karşısında geriye sadece bir düzine melez kalmıştı. Ne Romalı/Yunan melezlerin savaşı kalmıştı geriye, ne de tanrıların keçi inadı.

 Şu anda, Kronos Olimpos'un keyfini sürerken bir yandan da 'Altın Çağ' dedikleri korkunç bir planın hazırlıklarını yapmaktaydı. Bizden haberi yoktu. Henüz. Tanrılar, yeni Olimpos'u diğer tanrılardan bile saklayacak kadar güçlü bir sis örmüştü şehrin etrafına.

 Yani bırakın bizi görmeyi, ruhları bile duymuyordu.

 Evet, olayları kısaca anlatırsak, her şey böyleydi işte.

 Ama benim asıl günlük yazma sebebim bu değildi. 

 Labirente gittiğimiz görevde, ilk defa Percy'yi öpme cesaretini kendimde bulmuştum. Ama o sonra gidip bir yerleri patlatmak zorunda kalmış, ardından da Kalipso'nun adasına düşmüştü.

 Kalipso'nun adası, yakışıklı ve güçlü melezlerin gittiği, Kalipso'nun onlara aşık olduğu fakat hepsinin gitmesi gerektiği bir adadır. Kalipso, kötü titanların kızı olduğu için o adaya sonsuza dek sürgün edilmişti.

 Ona üzülüyordum. Bu, oldukça zor bir şey olmalıydı. Ama Tartarus'ta yaşadıklarım... Korkunçtu. Onun orada yaşadığından bin kat daha korkunçtu belki de.

 Percy'yi kaybettiğim ve kör olduğum o zaman. Hayatımda daha önce hiç kendimi öyle çaresiz hissetmemiştim. Aklımda sürekli aynı şey tekrarlanıp duruyordu: Percy beni bırakmıştı, Percy beni bırakmıştı!

Percy'ye sesleniyordum ama yoktu. O kadar gerçekçiydi ki! Bütün bedenimiz zangır zangır titrediğimi hatırladıkça içim ürperiyordu.

 Korkunçtu. Ve ne olursa olsun, bana böyle bir lanet etmiş olması... Bilemiyordum. Percy'nin nasıl bir tepki vereceğini, aramızın bozulup bozulmayacağını, ya da başka bir sorunun baş gösterip göstermeyeceğini..

 Korkuyordum. Onca şeyden sonra Percy'yi kaybedemezdim. Beni sevdiğini biliyordum. Ama Kalipso aklının karışmasına sebep olabilir miydi? Percy ondan hiç hoşlanmış olabilir miydi?

 Bütün gün işlerime kafa veremeyip bunu düşünmüştüm. İkimiz de yeni Olimpos'un inşaasına yardım etmiştik ve ben Kalipso'yu hiç Percy'nin yanında görmemiştim. 

 Görmek de istemiyordum. Bu o kadar canımı yakardı ki!

 Bunca kargaşa arasında başka bir kargaşa istemiyordu zihnim. Bunu kaldıramayacak kadar dolmuştu. Bazen delirmem gerektiğini düşünmüyor değildim. Ama Tartarus'ta delirmediysem burada delirmem ironik olurdu.

 Sanırım.

 İşten bulabildiğim on beş dakikada bu kadar yazabilmiştim. Birçok mimari eser için benim yardımım gerekiyordu çünkü Athena Üç Büyükler'in planına yardım etmekle meşguldü.

 Üstümde büyük bir sorumluluk vardı. Ve ben, diğer şeyleri düşünüp sorumluluğumu erteleyemezdim. Toparlan Annabeth! Yeni Olimpos, en az eskisi kadar ihtişamlı olmadan Tanrıların kafasının pek de yerinde olmadığı kesindi. Tahtlarına ihtiyaçları vardı. Ve bu da Annabeth'in bütün gün çalışması demek oluyordu.

 Evet, bugün çok işimiz vardı. 

The Last Time (Percy Jackson Fanfiction)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin