7~Kütüphane~

9 0 0
                                    

Önüme baktım ve Güneş gölünün yanında ki kütüphaneye doğru yürüdüm. İstemsizce arkama baktım ve güneşi göremeyince korkttum.
Nereye gitmişti?
İyice etrafı inceledim. İyice korkmaya başlayınca kütüphaneye doğru son hız koştum. İçerisi rutubetliydi.
Toza alerjim olduğu için ikide bir hapşuruyordum. Kütüphane oldukça büyüktü. Neden daha önce buraya gelmediğimi merak ettim.
İçeride biraz gezindim.
Aniden bir yerden 'Çıt'sesi geldi.
Korktum ve etrafa baktım.
Ayağım uyuşunca fare kapanına takıldığımı anladım ve çığlığı bastım.
~
~
~
'Uf yavaş ol biraz..'
Kütüphanenin sahibi tatlı bir oğlan ayağıma sargı sarıyordu.
Güneşin erkek versiyonuydu.
Çok hoştu.
Sarı saçları, koyu sarı gözleri vardı, Kaşının üstünde ise piercing'i vardı.
"Özür dilerim, Hımzırları yakalamak için kullanıyordum."
"Hım- Ne?"
"Hımzııır."
"Peki.."
Bir an sessizlik oldu ayağımı tamamen sargıya alınca saçlarımı arkaya attım ve oğlana baktım.
"Ben Göktuğ"
"Bende Rüya."
Oğlan dik dik baktı ve o sormadan ben cevap verdim.
"Derinin kardeşi olan rüya."
"Onu çok özlüyorum."
"Tanıyor musun?"
"Bilmem, tanıyor muyum?"
Garip cevaplar veriyor ve beni sinir ediyordu.
Ama yinede hoşuma gitmişti bu oğlan.
Yanımdan kalkıp eline bir toz bezi alıp etrafı silmeye başladı.
Bir süre onu izledim. Onu izlediğimi fark edince gülümsedi o an gamzesinin olduğunu fark ettim ve o gamze beni kendime getirmişti. Hemen ayağa kalktım ve topallayarak kitapları gezmeye başladım.
Derin neden buraga gelmemi istiyordu?
Güneş için mi?
Yoksa Göktuğ için mi?
Kafam oldukça karışıktı,
Ama yinede ipucu aramaya başladım.
Kütüphane oldukça büyüktü.
Her türden kitap vardı.
Mitoloji kitabı bile vardı.
Ama genellikle korku, Gerilim kitapları ile kaynıyordu her yer.
Derinin buraya ne kadar sık geldiğini o an anladım.
Gözüme Frida Kahlo'nun Aşk ve Acı kitabı çarptı.
İstemsizce elime aldım. Kısaca kitapta bir ip ucu vardır diye düşündüm ama hiçbir şey yoktu.
İlerlemeye devam ettim. Kitaplığın sonunda tamamen mavi renk ile kaplanmış bir kitap gördüm. Biraz heyecan yapmış olmalıyım ki iki ayağımla kitaba doğru koşmaya başladım ve kitabı elime aldım.
Acısı sonradan geldi ve hemen söylenerek yere oturdum.
Kitabı kucağıma aldım ve 11. sayfasına kadar Harry Potter ve Azkaban Tutsağı olduğunu anlayamadığım için kendimden utandım.
Kitabın içindeki yazı el yazısıydı. Ama derinin yazısı değildi. Kitabın son sayfalarına baktım. Kitap sonuna kadar yazılmıştı. Etrafıma bakındım ve o an Göktuğ'nun da bana baktığını gördüm. Ben konuşmadan hemen cevap verdi.
"Ben yazmadım."
Kafamla onayladım ve rastgele sayfaları karıştırdım.
239. sayfanın oyulmuş olduğunu fark ettim heyecanla o sayfayı açtım.
Kalbim yerinden çıkacak gibiydi.
Gözlerim hemen Göktuğ'ya kaydı ve bana gülümsediğini gördüm.
Bende ona karşılık verdim.
Oyulmuş olan sayfada bir not ve anahtar vardı.
Anahtarı elime aldım ve inceledim. İncelenecek pek bir yanı yoktu normal bir anahtardı.
Yaklaşık 15 saniye sonra sandık aklıma geldi hızla ayağa kalkıp topallayarak çantamın yanına gittim arkamdan Göktuğ'da geliyordu.
Çantadan sandığı çıkardım.
Dudağımı ısırdım ve ilk Göktuğ'ya baktım. O da büyük bir merakla beni izliyordu.
Anahtarı deliğe geçirdim. Anahtar tam yuvasına oturunca vücutumun nasıl titrediğini hissettim.
Tekrar dönüp Göktuğ'ya baktım.
Gözlerinin içi parlıyordu.
Anahtarı çevirdim ve sandık anında açıldı.
İçinde orta boyda, kalın, siyah deri bir defter vardı. Üstünda ise bir not vardı notun üstü kurumuş papatyalar ile süslenmişti.
Elimde sandıkla tekrar yerime döndüm ve yere oturdum.
Göktuğ'da yanıma çöktü.
Defterin içinde ne olduğuna bakmaya cesaretim yoktu.
Gözlerimi kapattım ve derin bir nefes alarak üstünde ki notu aldım.
Elime alır almaz üstünde ki papatyalar dökülmeye başladı.
Yere düşen papatları Göktuğ masumca topladı.
Notu açtım. Açar açmaz gözümden damlalar düşmeye başladı.
Bir fotoğraf vardı.
Derinin fotoğrafı. Saçları upuzundu fotoğrafta. Dudaklarına şeker pembesi ruj sürmüştü. Pembeden nefret ederdi ama 23 Nisan tiyatro gösterisi nedeniyle prenses rolünü almış pembe tül hir elbise gitmişti.
Fotoğrafta saçlarını hafif dağınık örmüştü.
Fotoğrafta yalnız değildi. Yanında ali vardı. O da prens rolünü oynuyordu.
Derin aliye bakıyordu uzun uzun.
Prenses rolünü aldığı için çok sevinmişti. Kahkaha atarak yanıma gelip haberi büyük bir sevinçle vermişti.
Şimdi neden bu kadar mutlu olduğunu daha iyi anlıyorum.
Derinle alinin arasında ki şey 'Sonsuza kadar kanka.' Bağı değildi.
Derinin acı çekmesinin sebebi buydu belkide?
Her şeyin sorumlusu aliydi?
Notu yavaşça yere bıraktım ve elime defteri aldım.
Elime aldığım anda ağırlığını hissettim.
Hemen kapağını açtım ve ilk sayfada Asaf Özdemir'in şiiri ile karşılaştım.
Derin Çok severdi Asaf Özdemiri.
Kitapda yazan şiiri şuydu.
'Bekle dedi gitti,
Ben beklemedim oda gelmedi.
Ölüm gibi bir şey oldu ama.
Kimse ölmedi..'
Sayfanın köşelerine farklı farklı çiçekler yapıştırılmıştı
İlk sayfada kır papatyası vardı.
Kendimden emin bir şekilde 2. sayfaya geçtim ve hemen derinin yazısı ile karşılaştım.
Kalbim şimdiden çarpmaya başlamıştı bile.
İlk sayfada şunlar yazıyordu.
Bunu okuyan kişi, Her kim olduğun hakkında bir fikrim yok.
Ama tek bildiğim şey bunu okuyorsan her şey için çok geç olmuş demektir.
Kendimi tanıtmama gerek yok ama ben yinede tanıtayım.
Ben Derin Ökçağ. Hani şu ölü olan kız.
Ha! İşte o benim.
Ve evet cidden ölüyüm.
Bu kitabı, günlüğü okuduğun sürece aklından benim ölü olduğumu asla çıkarma.
Ve öğrendiğin her şeyi beynine kazı.
İntihar herkes için bir kaçış.
Ama ben Kaçmıyorum, Uçuyorum.
Mutlu bir şekilde cehennemde seni bekliyor olacağım.
Beni nasıl öldürdüğünü öğrenmeye hazır mısın?
O zaman ben seni tutmayayım devam et sen.
Ve başarılar!

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 18, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

7 Adımda Ölüm ~Death in Seven Steps~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin