chapter sixteen

999 73 58
                                    

merhabalar efendim nasılsınız? gününüz nasıl geçiyor?
kelime sayısı: 595

*multi Mira*

Whatsapp grubu:

'Ninja kaplumbağalar'
Mira: Arkadaşlar ben gecikeceğim sizin yiyin yemek. Beklemeyin yani beni.
Leo: Biz yedik zaten. Bide seni mi beklicez.
Cameron: o değilde karşımda çok güzel biri oturuyor.
Leo: Karşında ben varım ?_?
Cameron: karşı masada demek istemiştim.
sana yürüyorum filan mı sandın.
Leo: ay kız tipsizin teki be.

Telefonumu kapattım ve Finn'in karşısında oturmaya devam ettim.
"Hiç konuşmayacak mısın Mira?"
"Senin bana yaptıklarından sonra mı Finn?"
"Sadece sinirlenince bana ismimle hitap edersin."
"Ne diyin Finn, emmioğlu mu diyim? Mahmut mu diyim? NE DİYİM?!"
"Azıcık daha sakinleşmeni bekleyeyim o zaman.." İki limonata sipariş etti. Bende beklerken tekrar bizim whatsapp grubuna girdim.

Leo: Al Cameron sonra teşekkür edersin (:

Cameron: buna fotoşop desem çarpılırım bu ne lan

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Cameron: buna fotoşop desem çarpılırım bu ne lan.
Lena: Leo yeteneklerinden dolayı seni tebrik ediyorum.
Mira: kör diyen fotoşoptur.

Masaya gelen garson yüzünden hemen telefonu kapattım ve limonatamı yudumlamaya başladım.
Sessizliğim Finn'i deli ediyordu.
>:)

Limonatamı yudumlarken etrafı da izliyordum.
"Özür dilerim." Limonatayı yutmakta zorlanınca birkaç kere öksürdüm.
"Duyamadım?" duymuştum.
"Özür dilerim..." ha şöyle. Yola gel azcık.

Kafamı sallayıp limonatamı içmeye devam ettim.
"Affettin mi?"
"Bilemiyorum."
"Affedecek misin?"
"Bakacağız."
"Peki."
"Tamam."
"İyi."
"Aynen." ona her seferinde cevap vermem daha çok sinirlerini bozmuş olacak ki bacağını sallamaya başladı.

Kafenin içine giren Eden'ı görünce bir de Finn'e baktım.
Farkında değildi. Hemen Eden'a el salladım.
Tam o sırada Finn kafasını kaldırınca Eden'ı gördü.
Eden çoktan masamıza gelmişti bile.
"Hey."
"Selam Eden."
Finn de tık ses yoktu.
"Nasılsın Mira? Daha iyi misin?"
"Alıştım artık." Buruk bir tebessüm ederek söylediğimde gözlerinde bir parıltının söndüğünü gördüm. Gerçekten bana değer veriyor olmalıydı.

Finn'e baktığımda ise sadece öylece oturduğunu gördüm. Dişlerini sıkıyordu, çenesi gerilmişti.
"Mira aynı okuldayız daha sonra da alabilirdim ama numaranı verebilir misin?"
"Tab-" tam olumlu bir cevap verecekken Finn Eden'ın sözünü kesti.
"Napacaksın kızın numarasını?"
"Rakamlarla sayısal loto oynayacağım..." Eden'ın bu sözü beni şok ederken bir yandanda gülmemeye çalışıyordum.
Çalışıyordum ama başarısız olmuştum.

Gülmekten neredeyse sandalyeden düşecektim ama son anda kurtuldum.
İkisine baktığımda yüzlerinde mimik kıpırdamıyordu.
"Ay üzgünüm..tutamadım bir anda kendimi."

Eden ile Finn bakışmaya devam ederken Eden tekrar konuşmaya başladı.
"Silahlı saldırıdan ben kurtardım, az kalsın kaçırılıyordu onda da ben kurtardım. Niye onu bu kadar sahipleniyorsun? Ben kurtarmadım mı onu?"
"Tamam o zaman. Dövüşelim. Kazanan Mira'yı alır. Kaybeden de ölmüş olur zaten ha?"

Durun bir saniye. Benim için iddiaya girmişlerdi. Ve ödül bendim?

Boğazımı temizledim ve kendimi konuşmak için hazırladım.
"İddianın ödülü benim? Bana sormadınız? O kadar mı değersizim? Beni bir obje gibi görmenizden sıkıldım artık."
Limonatamın son yudumunu da içip kafeden dışarı çıktım.

Telefonum çalınca arayan numaraya baktım. Annem.
"Efendim anneci-"
"Ben annem değilim üzgünüm. Annen hastanede yatıyor ve biz de son aramalarda bu numarayı görüp aradı-"
"Anneme noldu?"
"Sakin ol olur mu? Annen şu an da..."
"KİM NE YAPTI ONA?!"
"Hastanede yatıyor derken..."
"UZATMA!"
"Annen. Hayatını kaybetti."
Dudaklarımdan bir fısıltı gibi çıktı kelime.
"Nasıl?"

Telefon elimden kayarken kendimi yere bıraktım. Gözyaşlarım ardı ardına geliyordu.
Küçüklüğümden beri annemi kaybetme duygusuyla yaşadım. Babam hep annemi tehdit ederdi. Onu teselli eder, sarılırdım. Artık ona sarılamayacak mıydım yani?
Buraya ilk geldiğimde anneme bağırmıştım, kızmıştım. Çünkü çok isteyerek gelmemiştim. İçimi kocaman bir pişmanlık duygusu sarmıştı.

Hayat bu kadar acımasız mıydı?

Ağlamam imkanı varmış gibi daha da şiddetlendi. Hıçkırıklarım artıyor, tir tir titriyordum. Bedenim sanki bir şeyin içinde çalkalanıyordu.

Hayatın acımasızlığı karşısında bitmiştim. Beni ne kurtarabilecek biri, ne de hayata tekrar bağlanmamı sağlayacak biri kalmamıştı.

Finn'in bana doğru koşmaya başladığını zar zor gördüm yaşlı gözlerim yüzünden.

Hayatımın başrollerinden biri olan annem gidince kendi kendime tekrarlayıp durdum.
"Başroller ölmez. Başroller ölmez. Başroller ölmez."
Başroller ölmezdi değil mi?

bölüm sonu.
•••••••••••••••

selamslar. umarım o duyguyu anlatabilmişimdir ya.

~COOKIES~||Fin Wolfhard Fan-Fic||Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin