Damla'nın beşiğinin yanındaki tekli koltukta uyuyakalmış, sabaha kadar küçük çocuğun uyandığı her saat, kurulmuş bir oyuncağa aitmiş gibi ona tarif edildiği yapmıştı. Bu kadar bölük pörçük uyumamış olsa da yorgun olurdu çünkü ona uyuması için bir oda gösterilmemiş, Damla'ya bakması gerektiği sıkı sıkı tembihlenmişti. Şimdi karşısında Zekiye ile yine aynı kıyafetlerle ayılmaya çalışıyordu.
"Rahatsız mıydı Damla gece?" diye sormuş, daha ilk gecesinde kıyafetleri ile bir koltukta uyuyan gelinin halini anlamaya çalışmıştı.
"Sık uyanıyor, iki saatte bir."
"Evet. Emme ihtiyacı var, maalesef Erhan Başkan da emzik vermemize müsaade etmediğinden biberon alabilmek için uyanıyor. Siz yorgun görünüyorsunuz. Duş alın isterseniz."
"Nerde?"
Odanızda diyecek olduysa da Zekiye vazgeçti. "Bekleyin ayarlayıp geliyorum." Bebek odasından çıkıp patronunun yatak odasının kapısını çaldı Zekiye. Adamın duştan çıkıp kıyafetlerini giyinmiş odasından çıkmak üzere olduğunu biliyordu. Asla saatini şaşırmazdı çünkü. Tahmin ettiği gibi oldu, hazır bir halde çıktı karşısına Erhan.
"Günaydın Zekiye abla?"
"İçeri gelem mi bir Başkan'ım?"
Geri çekildi Erhan, kadına müsaade etti. Köylüsü, uzaktan akrabası ve karısını kaybettiği zamanların en yakın sırdaşıydı Zekiye. Toplum içinde sınırlarını bilir, baş başa iken annesinden daha yakın olabilirdi.
"Ne iş gardaş bu?"
Erhan, Zekiye'den bu tepkiyi bekliyordu. Onun gözünden kaçmayacaktı hem de ilk günden. Kaçsın diye de özel bir çaba göstermemişti zaten.
"Üstü başı dökülüyor. Nereye oturacağını, nereye yatacağını da bildiği yok. Üç günde hastalanır hastanelere taşırsın. Yazık değil mi elin kızına, getirdin bakmayacağın kızı?"
Gülümsedi genç adam, elini eski dostunun omzuna koydu. "Çarşıya götür de üç beş kat elbise al üstüne, kalanları da internetten sipariş et gelsin. Annem gidince de Damla'nın odasının yanındaki odayı hazırla kendin, oraya yatmasını söyle. Gülden ile Meltem'e açıkça bir şey söyleme. Ne anlarlarsa anlasınlar ama anneme karşı ağızlarını sıkı tutsunlar."
"Evlendin mi şimdi sen bu kızla?"
Başını salladı Erhan, "Kendileri soyadımı taşıyor."
"Hiç aklım ermiyor senin yaptıklarına inan. Az daha duraydın, yanına yakışır güzel bir kız alırdık."
"Niye bu çirkin mi?" Hınzırca sırıttı Erhan.
"Güzel olduğunu fark ettin yani. Oğlum adın çıkar ilçede. Başkan besleme almış derler, bir de nikâh kıymış."
"Giyindi mi güzel oluyor. Biraz pısırık sadece zamanla dili de çıkar, kimse nereden geldiğini anlamaz. Sen halledersin abla; bu evin kurallarını, benim sınırlarımı iyice anlat. Kulağına küpe olsun, olur mu?"
Derin bir iç çekti kadın. Angaryaydı bu işler hep, kaç gün sürecekti ki bu iş? Parası pulu var diye, bir de ihtiyaç sahibi diye çıkıp geldiği şu evde çocuklara en ufak bir ters hareketinde kapıya koyacaktı onu Erhan. Tanırdı adamı, çok iyi tanırdı. İtiraf etmese de kendine, tekrar evlenmekten en çok bu yüzden korkmuştu. Erhan'ın vaat ettikleri ile onunla evlenecek bir yığın kadın bulurdu ama hiçbiri çocuklarına gerçek sevgi veremezdi. Demek ki bu kızın bunu yapacağına inanmış, her şeyden evvel gerçek bir evlilik vaat etmeyerek ona farklı seçenekler sunmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çiçek Gelin
General FictionAnlaşmalı evlilik hikayelerinden birini de MSÇ kaleminden okumaya ne dersiniz? Zamanın çapkın, havai genci Erhan, anne sözü dinleyerek evlenmiş, üç de çocuk yapmıştır. Bir de üstüne belediye başkanı olunca hayatı düzene girmiştir. Ta ki üç çocuğunun...