Zekiye eşarbının önüne gelen kısımlarını başının arkasına doğru atıp "Hazırlansın, dedi Çiçek Gelin. Ne deseydim?" diye cevap verdi başında dönüp duran kıza.
Bunu düşünmemişti Çiçek, giyinip süslenip yanında gezinecek kadar hoş hisleri yoktu Erhan'a karşı. Çocuklarının bakıcısı olmak, hatta evinin temizlikçisi olmak bile daha kolaydı karısı rolü kesmekten. Kâğıda işlenmiş karı koca hikâyeleri umurunda değildi artık, sığınacak bir liman bulmuştu ve bu limanda yeryüzünün en masum yaratıkları çocuklarla zaman geçirmek onun için istenilendi.
"Hastaymış desek?"
Gözlerini devirerek derin bir nefes bıraktı Zekiye. "Çiçek Gelin, adam seni karısı yapmış gelmiş evine hanım etmiş, neyin tantanası?"
"Ben bilmem öyle toplantıları ondan diyorum abla."
Çiçek ne kadar iyileştirmeye çalışsa da tavrını, apaçık reddedişti bu. Erhan'ın anlaşma kurallarına çocukları açısından uyarken diğerlerini görmezden gelmek... Karısıymış gibi davranacaktı. İyi de nasıl? Hiç bilmediği bir ortamda kendisi gibi olmamak bir yana başkası beğensin diye davranmak başka türlüydü. Erhan'ın istediği gibi yaşamak her geçen gün zorlaşacak demekti bu Çiçek için. Çocuklar konusunda bir şekilde sulh sağlanmıştı da bu Başkan Hanım'ı rollerini becerememekten korkuyordu.
"Bilmeyecek ne var canım! Başkan konuşur sen oturursun, yemeğini yersin. Elini uzatanla el sıkışır memnuniyet bildirirsin. Ne giyeceğini ayarla hadi kalk da!"
İte kaka kaldırıldı Çiçek oturduğu yerden. Oyuncaklarının ortasında oturan Damla, Çiçek'in ayağa kalktığını görünce uzattı hemen ellerini. Beden dili ile al beni kucağına, dedi. Acele etmeyince de muhatabı ayağa kalkıp isteğini bir de öyle iletti.
"Gel bakalım," diyerek kucakladı Çiçek onu. Hafiften gıdıkladı, "Gıdıklanmaz mıymış Damla? Aa gülmüyor muymuş?" Hâlbuki bebek çoktan koyuvermişti gülücükleri. Kendisi için alınan, henüz askılarından bir kere bile çıkarılmamış kıyafetlerden bir etek bir de kısa kollu dökümlü bir gömlek çıkardığında kapı aralığından müdahale etti Zekiye.
"Elbise ile ceket yapalım Çiçek. Yardım istersen?"
Seviyordu gelini Zekiye, büyümek zorunda bırakıldığı her halinden belli bir kız çocuğuydu; iyi huylu, merhametli. Siyah renkli diz kapaklarında biten dar kesim bir elbise, açık kahve bir kemer ve trençkot seçti Zekiye.
"Nasıl?"
İlk kez giyilecek, internet mağazasından yapılmış seçimlerden biriydi. "Eh," dedi Çiçek. "Sen öyle diyorsan abla"
"Topuklu da giymek lazım"
İnsanı uzun, dik ve güzel gösterdiği kadar yoran ayakkabıları çıkardı kutusunun içinden. "Bunun adı zoraki şıklık abla," dedi.
Güldü Zekiye, ne hoş kızdı şu Çiçek. "Sen duş al giyin ben Damla'nın yemeğini yedireyim. Sonra bakalım kuaför getirtmek ister mi?"
"Derya yapar olmazsa..."
"Çiçek geliin..."
İmalı seslenişe tebessümle arkasını döndü Çiçek. Zekiye küçük kızı alıp ayrıldı Çiçek'in yanından.
Çok uzun sürmedi Çiçek'in hazırlanması, Derya olmadı kuaförü ama kendi elinden geldiğince taradı saçlarını da. Güzelce topladı başının ardından. "Ha şöyle Başkan karısı gibi oldun şimdi," dedi Zekiye. İçinde beş kuruş olmayan bir çantanın içine sadece nüfus cüzdanını koyup aksesuar olarak aldı yanına. Kızlar, Deniz'in odasında onlara günlerinin nasıl geçtiğini anlatırlarken geldi Erhan. Koridorda duydu adamın sesini Çiçek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çiçek Gelin
Tiểu Thuyết ChungAnlaşmalı evlilik hikayelerinden birini de MSÇ kaleminden okumaya ne dersiniz? Zamanın çapkın, havai genci Erhan, anne sözü dinleyerek evlenmiş, üç de çocuk yapmıştır. Bir de üstüne belediye başkanı olunca hayatı düzene girmiştir. Ta ki üç çocuğunun...