8. Bölüm: "Kabus Olsun"

58 11 0
                                    

Çantamı masadan alıp evden çıktım.
Saat bire çeyrek vardı. Bu saatte ne dolmuş ne taksi bulunurdu. Of ya. Serkan nereye gitmişti acaba. Üstelikte bir şey demeden. Soğuk rüzgar bacaklarıma ve sırtıma değince bir titreme gelmişti. Hayır yani sırtı açık bir dekolte kullanıyorum niye mont almıyorum. Salaklık hep bende. 

Yolda ilerleyince saatin bire yaklaştığını gördüm. Hızlı gitmem lazımdı. Sokakları güneş ışığı gibi parlayan lambalar aydınlatıyordu. Fazla güçleri olmadığı sadece bulunduğu küçük bir kısmı aydınlatmasından anlaşılıyordu. Aydınlatan lambanın ışığı karanlık yerden çıkınca yüzüme çarpıyordu. Gerçekler gibi. Ne kadar zor bu hayatta yaşamak. Çok çabuk alışırsın, değer verirsin, güvenirsin. Ama önemlisi bunları hakeden kişiyi bulmak. Hah işte! Bu hayatı zorlaştıran bir mesele.

Biraz ilerleyince gözüme boydan boya dizilmiş farklı büyüklükte barlar çaptı. Bazısı büyük bazısı küçüktü ama hepsi göze çarpıyordu. Ya birden fazla barın olmasından yada ben fazla böyle yerler görmediğimden kaynaklanıyordu. Bir biri ardına barların önüne pahalı arabalar geliyordu. Arabadan inen kişilere hep ağzımı açmıştım. Babam yaşımdaki kişilerlerle genç yaştaki kızlar takılıyordu. Daha fazla bakıp ta kusma isteğim gelmemesi için onlara bakmamaya başladım.

Kaldırımda yürürken yan tarafımdan gelen araba dikkatimi çekti. Bizim arabaya o kadar çok benziyordu ki. Zaten plakayı görünce neden bu kadar benzediğini anlamıştım. Arabanın hızı yavaşça azalınca barların bir tanesinin önünde durdu. 2 vale gelip şoför koltuğu ile yan taraftaki koltuğun kapısını açtı. İçime bir öküz şu dakikadan itibaren oturdu. İnşallah babam tektir ve bara gelmemiştir. Ön koltuktan sarı şaçlı, dibi gelmiş, 1 karışdan da az boyunda mini etekli, 3 metre boyunda siyah topuklulu bir kadın çıktı. Yüzünü seçememiştim.

İçimden 'Allah'ım inşallah bu arabayı babam satmıştır. Bizim değildir. Babam bu arabada olmasın' diye dua ediyorken, şoför koltuğundan hafif göbekli, takım elbiseli, biraz beyazlamış saçıyla babam çıktı. Babam çıktı. Babam. Gözümden gelen yaş tutma gereksinimi duymadan kuru asfalta bırakmıştım. Yere düşerken gelen sesi sadece ben duyduğumdan emindim. Babamın bunu yapmayacağından da. Hiç bir zaman beklemezdim. İnanmazdım. O video eminim ki bu gördüğüm manzaradan daha hafifti. Montajdır diye içimde bir yerde söyleyip durmuştum. Şimdi ise gözlerim bu manzarayı montajsız görüyordu.

Gücümü toplayıp yanlarına doğru yürüdüm. Bu arada babam çoktan ön taraftan dolanıp kadının yanına gelmiş, belini tutmuştu. Karşısına geçtim. İlk beni bu halimle tanıyamamıştı. Nede olsa her zaman elbise giyip, makyaj yapıp, topuklu giymiyordum. Mezuniyetlerde düğünlerde ve özel günlerde sadece. Onlarda bile üçünüde yapmıyordum. Biraz bana baktıktan sonra tanımaya çalışması uzun sürmemişti. Yüzünde memnun olmuş bir ifade çıkınca hayretle ona baktım.

"Kızım. Senin ne işin var burda." dedi önemsiyormuş gibi. Evi terk ettikten sonra bir kere bile yanımıza gelmemişti, aramamıştı, inkar edeyim dememişti. Neyi inkar edecekti ki doğrular inkar edilmezdi. Annem hep korkmuştu böyle bir şey yaşamaktan. Böyle bir şeyin olabileceğinide düşünmüştü. Diğer kadınlar düşünmezken annem düşünmüştü. Çünkü babam fazlasıyla zengindi. Magazin programlarına düşen zengin adamların küçücük kızlarla olan ilişkisine çoğu kez denk geldiği için böyle düşünmesi normaldi bence.Her şeyi vardı. Bizimde vardı bir zamanlar. Annem hep fazlalığı sevmezdi. Her şeyimin hemen olmasını istemezdi. 'Sabretmeli, bulamayacağı zamanlarda gelir' derdi. Ama babam o günler gelmez ben varken derdi. Bende istediğimden babamın tarafını tutardım. Şimdi anneme o kadar çok hak veriyorum ki. Babam hiç bir zaman annemi hak etmedi Babamın gözü paradan dönmüştü. Yanındaki genç kızın para için onunla olduğunu anlayamayacak kadar dönmüştü. Gözümden gelen yaşlar birbiri ardına dökülüyordu. Engel olamıyordum, olamazdım da.

"Sanane benim burda olduğumdan. Asıl senin bu kadınla burada ne işin var" dedim sesim sinirden yüksek çıkmıştı.

"Doğru konuş" diye bana bağırdı. Hayatımda yeri yokken bana bağırıp, karışamazdı.

"Sen kimsin de bana bağırıyorsun. Kimsin sen. Babam bile değilsin sen. Benim babam kızı yaşındakilerle görüşmez. Benim babam evini bırakmaz. Benim babam annemi üzüp de onu terk etmez. Benim babam evine sağdık kalır. Benim babam hayatında tek aşkı gördüğü kızını babasız bırakmaz. O kızına baba hasreti vermez. Şimdi söyle sen kimsin. Bunlardan hangisini yaptın bana. Sen artık benim babam değilsin ve aslada olmayacaksın." sözümü bitirmemle suratıma yediğim tokat yüzümü kenara itmeyi ve saçlarımın yüzümü kapatmasını sağladı. Gülerek yüzümü kaldırdım.

"Bu son hareketine iyi bak çünkü artık bana yapabileceğin bir hareketin olmayacak" dedim. Bana tokat atınca yanındaki kadın bana bakıp gülmüştü ve halada gülüyordu. Bunu babamın görememesi ne acı olay.

"Sus artık Meral." sesi hala bağırarak çıkıyordu. 

  "Bundan sonra susmayacağım. Annemde öyle. Bundan sonra kimseyi susturamayacaksın." 

 Biraz bekledi sakinlediğini anlayınca "Babacım bak sen yanlış biliyor-" sözünü bitirmeye fırsat vermeden

"Sen artık benim babam değilsin" deyip kadını yana ittim. Kadını yana ittiğimden dolayı aralarında boşluk oluşmuştu. Hızlıca aralarından geçip yürümeye başladım. Arkamdan babam olacak o adamın sesi geliyordu. Meral dur falan diyordu. Onu tınlamayıp ilerlemeye başladım. Topuklu ayağıma vuruyordu ve hızlı yürümeme engel oluyordu. Yapamıyordum böyle şeyleri.  Topuklumu çıkartıp elime aldım. Yalın ayak kuru asfaltta koşuyordum. Koştukça rahatlıyordum. Akan gözyaşıma çarpan rüzgar içimi rahatlatıyordu. 

Belli bir süre koştum. Bizim evin bulunduğu yere yakın bir parka geldiğimde bankın birine oturdum. Topuklumu bankın yanına atıp ayaklarımı banka çekip bağdaş kurdum. Kimsenin olmadığını sessizlik belli ediyordu.

 Gözümü kapatıp arkama yaslandım. Gözümü kapattığımda babam ile o kadın gözümün önüne geliyordu. Onları görmem beni fazlasıyla sinirlendiriyordu. Gözümü açıp babam olacak o herifin anneme yaptıklarını düşündüm. Gözlerim düşündükçe doluyordu. Sinirden ağlayan bir tiptim. Sinirlenince gözyaşlarım doluyordu. Sessizliği hıçkırıklarım ve ağlamam bozmaya başlamıştı. Kendimi daha fazla tutmayarak gözyaşlarımı bıraktım. 

Yarım saate yakın oturduktan sonra hem saatin geç olmasıyla hemde uzaktan gelen ayyaşların sesiyle banktan kaktım. Ayakkabımı elime alınca, bu geceye ait bir iz istemediğim için geri yere attım. Elbiseyi de geri verecektim zaten. Yalın ayakla eve doğru yürümeye başladım.

Kuru asfalt sabahın güneşi nedeniyle ısınmıştı. Ayaklarım sıcak yere değdikçe acımda yanıyordu. Eve gelince yavaşça kapıyı açtım. Merdivenlere dönüp yukarı çıktım. Odamın kapısının önünde annemi görünce yürümeyi bırakıp,durdum. Anneme babamı söylemeyecektim. Daha fazla üzülsün istemiyordum

"Sonra konuşalım anne" deyip kıvrakça odama girdim ve kapıyı kapattım. Odanın dışından beklediğim ses gelmeyi geciktirmedi

"Sabah görüşeceğiz Meral hanım" 

Üstümdekini çıkartıp kendimi yatağa attım. Gözümü kapatıp bütün bunların bir kabus olduğunu düşünmeye başladım. Bu olayların hepsi lütfen kabus olsun.

SILA KOPARAN

Merhaba canlar🤗 bu bölümü balkonda yağmurlu ve gök gürültülü bir havada yazdım. İlk bölümüde böyle bir havada yazmıştım. Hatta yağmur yağdığı için böyle bir kitap düşünmüştüm ve kitabı yazmaya karar verdim. Sanırım bizimkileri yağmur bırakmıyor 😂 Birde diğer bölümü biraz değiştirdim. Aklıma güzel şeyler geldi tekrar okuyabilirsiniz. Bu arada hikaye yeni yeni şekilleniyor. Yorum ve votelerinizi bekliyorum.

Arka SıraHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin