Zehir

105 42 36
                                    

Müziği Deniz'in çaldığı aşağıdaki parça olarak düşünün ve açmayı unutmayın. İyi okumalar.

Bir ezgi, ruhumu okşayan.
Ve yine o ezgi, yolumu çizen.

Metonia'nın tellerinde dans eden keman yayı, benim içimde bir şeyler kesiyordu. İçimde savaşlar oluyor ve melodi durduğunde gözümün önünde savaştan geriye kalan kanlar, ölü bedenler beliriyordu. Nereye baksam masum olmasına rağmen acımasızca öldürülmüş küçük çocukların parçalanmış bedenini ve onların ölümüne sebep olan hainlerin bedenini yan yana görüyordum. Aynı kan içinde yatıyorlardı. Bu çok, çok adeletsizceydi. Savaşlar da zaten adelet sağlanamadığı için yapılmaz mıydı? Öyleyse ben içimdeki masum çocuklar ile katilleri nasıl ayırt edecektim?

Bu yüzdendi herkesten kendimi soyutlamam. Yanılmaktan korkuyordum. Çünkü yanılmam, yanmama olan uzaklığımı kapatabilirdi.

Sadece kan... Bileğimdeki damarların seyirmesine neden olan kan ve şimdi tam da bileğimin üstünde tuttuğum keman yayı. Hayır, şu an da aklımdan intihar etmek gibi bir plan yoktu. Sadece yakından hissetmek istiyordum. Ruhumu parçalayan sesin bileklerimi de kesebileceğini hissetmek istiyordum.

Zamana bırakmıştım bazı gerçekleri. Zamanla alışabileceğimi, kabullenbileceğimi ön görmüştüm. Acıyı, içime atmıştım alışmak için. O acı yavaş yavaş kendi kendine erir gider diye düşünmüştüm. Ama o acının beni eritebileceğini hiç düşünmemiştim. Zaman her şeyin ilacıydı bir zamanlar bana göre, şimdiyse o ilacı fazla kullandığım için bu beni bağımlı hale getirmişti. Her şeyin fazlası zarardı ve ben, beni öldürebilecek bir şeye bağımlı olmuştum. Günler, haftalar, aylar, mevsimler ve yıllar geçiyordu. Bir yerlerde bebekler doğuyor, bazı yerlerde insanlar bu hayattan göçüp gidiyordu. Kimi yerlerde birileri hayatının en güzel zamanını yaşarken birileri hayatının en kötü haberini alıyordu.

Hiçbir şey aynı kalmazdı. Her şey, her daim değişirdi. İnsanlar ve hisler de öyle. Birinin bende bıraktığı izin verdiği acı, zamanla azalmamıştı. Artmamıştı da. Erimişti ve tüm damarlarıma karışmıştı. Bu acıdan kurtulmanın tek yolunun bileklerimi kesip o damardaki kanı akıtmak olduğunu düşüneceğim kadar içime sızmıştı.

Zamana bıraktığım acı, bağımlı olduğum zamanın zehriyle içimde eriyip, beni ele geçirmişti.

Alışılmışın dışında olarak hüzünlenince değil rahatlayınca ağlardım. Tıpkı şimdiki gibi. Rahalamıştım çünkü Metonia ruhumu okşayıp bedenimi uyuşturmuştu.

Başımın ağrısından kafam çatlayacakmış gibi hissettiğimde kafamı dibinde oturduğum balkon kapısının pervazına yasladım. Çok düşündüğüm zamanlarda kafam bunu kaldırmaz ve başım ağrırdı.

Kızım sende ne yapsan acısı vücudundan çıkıyor!

İç sesime hak vererek oturduğum yerden yavaşça kalktım. Bir dizimi altıma almış bir şekilde iki saate yakın süredir oturduğum için dizim uyuşmuştu. Uyuşukluğunun geçmeyeceğini bilmeme rağmen elimle duvara tutunup dizimi aç kapa hareketleri yaparak esnetmeye çalıştım. Masaya doğru ilerleyip keman kutusunu aldıktan sonra tekrar balkon kapısının yanına gelip diz çöktüm ve duvara yasladığım kemanımı kutunun içine dikkatlice yerleştirdim. Kutuyu da her zamanki yerine yani gardolabımın arkasına koydum.

Başımın ağrısı şiddetlenince elimi şakaklarıma yerleştirip bastırdım. Hızlı bir duş alıp daha birkaç saat önce uyanmış olmamı umursamadan uyumayı düşündüm.

Kıyafetlerimi çıkarıp banyoya girdiğimde suyun sıcaklığını ayarlama gereği duymadan yüzümü duş başığına doğru kaldırarak suyu açtım.

KayıpHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin