PANİKATAK

104 30 66
                                    

Noktayla sonlanırdı cümleler. Minik bir nokta, tüm paragrafı keser atardı. Apayrı bir cümle başlardı. Yolun sonu o küçük noktaydı. Ve her noktanın ardında yeni bir cümle gelirdi. O nokta belki bir kitabın sonu da olabilir ve devamında başka cümleler olmayabilirdi. Ta ki senin aklındaki cümleler art arda sıralamaya başlayan kadar. Bir kitabı okur, bitirir ve kapağını kapatırdın. Nokta ile binlerce kelimelik bir kitap biterdi. Ve çevirecek başka sayfa kalmazdı. Gözlerinin önünde "Son" yazısı çıkardı sayfanın hemen sonunda. Son, son ama bir başlangıç. Biterdi okuduğun hikaye ama sen saatlerce belki günlerce bunu düşünürdün. Aklında sıraladığın ve sonu gelemeyen cümlerler noktayla sonlanmazdı.

Hayat da bunun gibi değil miydi? Doğardık, büyürdük, yaralanırdık, öğrenirdik, aşık olurduk, kaybederdik, incinirdik, iyileşirdik, düşer ve kalkardık. Ve sonunda ölürdük. Hayatın boyunca yaşadığın her şey belki birkaç saniye içinde gözünün önünden geçerdi ve sen onlara elinde olmadan nokta koyardın.

Kitap biterdi.

Boş sayfalar dolmuş ve yeni bir sayfa kalmazdı.

Kapağı kapatırdın.

Gözlerin kararırdı.

Sonsuz bir sessizliğe gömülürdün.

Noktayı 2 yıl önce koymuştum. Acı çektirmemeye karar vermiştim kendime. Ama acıdan bu kadar kaçmak, hissizliği doğurmuştu içimde. Noktayı koymuştum koymasına ama... Ama aklımdan çıkmıyordu. En iyi geçen günün sonunda bile odamda ışıkları kapattığımda içime bir burukluk düşüyordu. Bazen daralıp dışarı çıkıyordum. Üşüyünce yine aklıma geliyordu. Bir müzik açıp gökyüzüne dalıyordum sonra gözlerimi kırptığımda yanağımdan bir yol çizerek ilerleyen sıcak gözyaşıyla anlıyordum ağladığımı.

Gözlerimi yumdum. Karanlıkta kalmak istiyordum. Ama gözlerimi yummak yetmiyordu. Çünkü gözlerimin ardında gün ışığı olduğunu biliyordum. Yatakta kayarak battaniyenin altına girdim. Kafamı da battaniyenin altına sokmuştum ama bu da benim için yeterli değildi. Bir an önce gece olmasını ve gözlerimi kapatıp uyumayı istiyordum. Aklıma kazınan anılar bulanık bir şekilde gözlerimin önüne düştüğünde kendimi şu an kendimi karanlıkta bıraktığımda pişman oldum ama o görüntüler bir video kasedi gibi başlayıp bitene kadar onlardan kurtulmama ihtimal yoktu. Kapalı tuttuğum göz kapaklarımın titrediğini hissediyordum.

🎻

Şu 2 aydır sessizliğe o kadar alışmıştım ki artık etrafımdaki sesleri bile duyamıyordum. Duyduklarıma ise tahammülüm yoktu. Elimdeki kitabın şu anki bölümünü de bitirince bu kitaptan da sıkıldığımı fark ettim ve yerimden kıpırdamadan yatağımın üstünde yayılmış olan onlarca kitaptan bir başkasını aldım. Bunu da yarısında bırakmıştım. Kaldığım yeri değil herhangi bir sayfayı açarak okumaya başladım. Okuduğum her kelime, bitirdiğim her sayfa o kadar boş geliyordu ki... Yalnızca hissetmemek için okuyordum. İçimdeki ağırlık, üzerine hiçbir şey almıyordu. Uykusuzluktan yıpranan gözlerim batıyordu ama hala uyumamakta son derece ısrarlıydım. Çünkü uyuyunca her uykumdan çığlık çığlığa uyanıyordum. Kabus görmeden uyanabildiğim tek uyku bile yoktu şu iki ayda. Evet, iki ay. Tam 61 gün. Sayamadığım saatler, dakikalar ve saniyeler. Hissediyordum. Her saliseyi hissediyordum. Ve bekliyordum. Zamanın geçmesini, yıllar sonraya gitmeyi ve bu acıyı unutmuş olmayı bekliyordum. Nereden bilebilirdim ki; zamanla bu acıyı unutmakla beraber hislerimi kaybedeceğimi.

Kulağıma ulaşan tıkırtılarla beraber donuk bakışlarımı kaldırdım. Ah, o kadar dikkatsizdim ki kitabı bile ters tutuyordum. Ve bunu fark etmemiştim. Okuduklarımı -okuyor gibi görünüp sadece göz gezdirdiklerimi- de bu yüzden anlamıyordum. Kapıdan gelen sesi, yine cevapsız bıraktım. "Deniz?" diyerek kapıyı aralayan anneme bakmadım. Birileri sürekli odama gelip beni kontrol ediyordu. Bana bir şey olmasından korkuyorlardı, tamam ama başımı bile kıpırdatmaya mecalim yokken saat başı birilerini bir şeye ihtiyacım olmadığına ve iyi olduğuma ikna etmekten yoruluyordum.

KayıpHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin