Parçalanan dizlerimi önemsemeden koştum yine. Tekrardan düşmek birkaç saniyemi almıştı. Nefes alamıyordum, boğazım yanıyordu, ciğerlerin çürüyordu.
Neredeyim bilmiyorum. Hangi çıkmazındayım sokaklarımın? Kafeste miyim, sonsuz bir özgürlüğe mi boğuluyorum anlayamıyorum. Sakinliğim delirtiyor beni. Bağırmak, çağırmak, anlatmak istiyorum. Ben konuşsam içimdeki çocuk susturuyor, onu dinlemek istesem dilsiz kesiliveriyor. Sığdıramıyorum karanlığımı geceye. Saçlarımı kesmek istiyorum, çıldıracağım! Omuzlarındaki yükten az da olsa kurtulabileyim diye saçlarımdan vazgeçebileceğimi bile düşünüyorum.
Büyüsüne kapılıp ne olduğumu kim olduğumu unutturan hayat, şimdi tam önüme zehirli bir ok fırlatmıştı. Bu açık açık tehditti. Bu kez her korktuğumda yaptığım gibi koşuşlarım bile gerçekleri arkamda bırakmama izin vermezdi. Asıl korkum da şuydu ki, gerçeklerin ne olduğunu göremiyor ve ona göre zıhrımı giyemiyordum.
Babama ihtiyacım vardı. Onun yol göstericiliğine ve anneme de ihtiyacım vardı şu an, onun zekasına.
Koştuğumu düşündüğüm adımlarım artık oldukça yavaşlamıştı. Gözlerim sokaktaki bir apartmanın kapısına kaydığında camın yansımasında kendimi gördüm. Eve gidemezdim. Bu halde olmazdı. Her tarafından kanlar akan dizlerimle, savaştan çıkmış gibi gözüken kıyafetlerim ve ruhum çekilmiş gibi bitkin yüzümle...
Ellerimin titremesi ben yavaşladıkça daha çok kendini belli etmeye başlamıştı. Kalbimin kuvvetini ise şimdi fark edebiliyordum. Tek hissettiğim uvzularım bunlardı ve durmazsam bayılmak üzere olduğumun, belki panikatak geçireceğimin farkındaydım. Kaldırıma oturdum ve bacaklarımı önüme doğru uzattım. Geçenlerden kalma cam kesikleri bile hala tam olarak iyileşmemişken, onlarca yara daha oluşmuştu. Kurumuş kanların üzerleri ben tekrar tekrar yere düştüğümde kirlenmişti.Dengesiz bir şekilde halime gülüp kafamı iki yana salladım.
Az önce içimdeki duygu patlaması zamanla beni rahatlatmıştı ve şimdi daha sakindim. Hatta sanırım olmam gerekenden bile daha fazla sakindim ki bu böyle sakin kalınması gerekilen bir durum değildi.
O iki kağıt parçasını denize attıktan sonra kendimden asla beklemediğim bir şeyi yaparak her şey yolundaymış gibi davranmıştım. Evet, tam olarak öyle yapmıştım. Dalgaların giderken götürdüğü kağıt parçalarına birkaç dakika bakmıştım ve sonra omzuma elini koyan Rüzgar'ı görünce ona dönüp gülümsemiştim.
"Fala inanmam diyen kişiye bak sen, nasıl da etkilendin..." demişti o da gülümseyerek. Sesi sanki bir camın ardından konuşuyormuş gibi boğuk gelmişti kulaklarıma.
"Hala inanmayı saçma buluyorum ama yazanlar tesadüfen tam benlik çıktı. O yüzden bir tuhaf oldum sanırım..." demiştim yalana başvurmaktan uzak durup.
O anlar aklımda kaset gibi tekrar tekrar oynarken ben her seferinde o kağıtları okuduğum zamanda takılı kalıyordum.
Rüzgar darlandığımı anlamış olacak ki "İstersen kalkabiliriz," demişti bana. Düşünceli sözlerini tersleyerek reddetmiştim o sırada. Gidip dakikalar önce kalktığım yere oturmuştum. Rüzgar dışında kimse halimi fark etmemişti ve buna sevinsem mı üzülsem mi karar bile veremiyordum. Herkes o fal konusunu unutmuş başka sohbetlere dalmıştı. Çok konuşmamıştım, konuşamamıştım. Çünkü o kadar fazla düşünmüştüm ki o mürekkebi akmış yazıları, resmen konuşsam yanlışlıkla onları söylermişim gibime geliyordu.
Ciddi ciddi neler olduğunu bilmiyordum ve bu canımı çok sıkıyordu. Bunun aptal bir oyundan ibaret mi yoksa başka bir şey mi olduğunu öğrenmeliydim. Nasıl yapacağımı bilmiyorum ama sanırım sonucun aptal bir oyun olmasını isterdim. Daha fazlasıyla savaşamazdım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp
RomanceUzanıp kasetçalarda bir düğmeye bastı. Şarkı çalmaya başladı. Sonra yanıma geldi. Parmaklarını nazikçe ellerime doladı. Beni kendine yakınlaştırdı ve ellerini belime koyup yavaşça sallanmaya başladı. Bende ellerimi onun boynuna doladım. Ela gözlerin...