İçinde 'Ölüm' Olmayan Bir Bölüm

113 30 86
                                    

İçinde bulunduğum durumu göz önüne aldım. Yapılacak en iyi şey yaşamaktı. Eksik de olsam, yaralı da olsam yaşayacaktım. Neyden kaçabilirdim ki? Sessizce izleyecektim kendi hayatımı. Yaşarken sınırlarımı aşmayacaktım. Olduğum, düşündüğüm ve hissettiğim gibi olacaktı her şey. Nereye kadar kasabilirdim ki kendimi? Hayatımı ne zamana kadar durdurabilirdim? Film izler gibi kendi hayatını izlemek ne kadar yaşamak sayılabilirdi bilmiyorum. Sadece artık kaybolduğum yerde kurtarılmayı beklemektense kalkıp bir yol arayacaktım.

Labirentin içine düşmüş olmam o labirentin çıkışları olmadığını göstermezdi. Aynı yolları karıştırmamak için geçmişte benden eksilen her şey gibi geçtiğim yerlere kendimden izler bırakırdım mesela. İçimden bir parça çıkarıp koyardım yola ama bu yolu sonunda eksik de olsam tamamlayacaktım.

"Bir mutluluk istiyorum artık. Minicik de olsa bir ışık görmek istiyorum. Döndüğüm köşelerin hepsi aynı yere çıkıyor diye yürümekten bıktım ama hala kalkıp ilerlemek istiyorum. Dizlerim kanıyor ya da yürümeye dermanım kalmamış olsa da..." Cümlenin devamında ne diyeceğimi seçemeyerek üç nokta koydum ve defteri kapattım. Eğik durmaktan ağrıyan boynumu arkaya atıp elimle biraz ovdum. Arada birileriyle konuşamayınca sanki birine anlatıyormuş gibi bu deftere bir şeyler yazardım. Yaşadığım olaylarla ilgili günlük tutmazdım ama bu yazdıklarımla en azından duygularımı kafamdaki karmaşadan kurtarıp bir araya getirebilirdim. Saatin gece yarısını geçtiğini gördüm. Odanın ışığını kapatmak için ayağa kalktığımda odanın aralık olan kapısından sesler duyuyordum. Hıçkırık sesiydi. Koridora çıktığımda ilk olarak yan odada kalan ağabeyime baktım. Odasında yoktu. Yatak odasına ilerledim ve kapalı olan kapıyı yavaşça aralayarak kafamı kapıdan uzatım ve içeri bakındım. Annem yatağında uyuyordu. Bilmem kaçıncı rüyasındaydı.

Aşağı kata indim. Işıklar kapalıydı ve görünürde kimse yoktu. Salondan bahçeye çıkacağım sırada bir hıçkırık sesi daha duydum. Ardından onu takip eden ağlama sesi. Dikkatlice tekrar içeri göz gezdirdiğimde koltukta kıvrılarak küçülmüş ağabeyimi gördüm. Birkaç saniye daha ona baktıktan sonra gözlerim karanlığa alışmaya başlamıştı. Burada olduğumu hala görmemişti ya da umursamıyordu çünkü ne bir şey demiş ne de kafasını kaldırıp bana bakmıştı.

Kısık bir sesle "Eren?" dedim. Kollarına yasladığı kafasını kaldırıp beni gördükten sonra eliyle gözyaşlarını silmeye çalıştı. Ona doğru yaklaştım. Gözyaşlarını silmesi fayda etmiyor saniyesinde yenisi akıyordu. Kafamla oturduğu yerde kaymasını işaret ettim. Kayarak bana yer açtı. Bende onun gibi oturup dizlerimi karnıma çektim. Kafamı çevirip ona baktım. Neden ağlıyordu? Şu an karşımda gördüğüm kişiyi yıllardır bu halde görmemiştim. Hayatımda en değer verdiğim insanın ağlamaktan harap olmuş yüzüne bakmak canımı yakıyordu. Nedenini sormadım çünkü soramazdım. Konuşabilecek halde olmadığını görüyordum. Karanlığa rağmen kan çanağına dönmüş gözlerini seçebiliyordum. Onu daha fazla böyle görürsem kendim de ağlayacaktım. Ama yanında olup ona iyi gelmeliydim. Bende koltuğa yaslanarak kafasını göğsüme bastırıp ona sıkı sıkı sarıldım. O da bana sarılıyordu.

Birisi kötü olduğunda ne olduğunu anlatmasını istemek yerine ona kocaman sarılın ve yanında olduğunuzu hissettirin. Bu ona söyleyeceğiniz çoğu cümleden daha iyi gelecektir.

Hala ağladığını titreyen omuzlarından anlayabiliyordum. Saçlarına bir öpücük bıraktıktan sonra "Yanındayım," diye fısıldadım.

Saatler geçmişti ve biz hala koltukta sarılarak oturuyorduk. Ağlamayı bırakmış ve uykuya dalmıştı. Bense onu uyandırmayacak şekilde saçlarıyla oynuyordum. Evet, hayatında sorunlar vardı ama bunları tetikleyen bir şey olmuştu ki bir anda böyle boşalmıştı. Kendini belli eden baş ağrımla bunları düşünmeyi ve ne olduğunu öğrenmeyi sonraya bırakıp uykudan ağırlaşan gözlerimi kapattım.

KayıpHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin