Düzenlemedim, tabii ki yine ve yeniden, hatalarım için şimdiden çok sorry
İyi okumalar
-----
Seni korkuttuk mu? İşte bu burnunu yanlış yerlere sokmanın cezası. Senin yüzünden yarım kalan işimizi bitirdik.
Pansiyonun bütün camlarına taş atılmıştı. Ama sanıyorum ki sadece benim taşımda sarılı bir fotoğraf ve fotoğrafın arkasında da not vardı.
Ölü veya yaralı görmeye alışkın olduğum için kafasından vurulmuş adamın görüntüsü beni çok fazla etkilememişti. Siyah beyaz bir fotoğraf, dijital çağdan kopup gelmiş birini çok fazla etkilemezdi de sanırım.
İlk hedeflerimden biriydi bu adam. Londra'daki başarılı ve dürüst savcılardan biriydi. Daha doğrusu tanıdığım tek İngiliz savcıydı. Oldukça başarılı biri olacaktı. Geleceğini görmüştüm. Eğer bu fotoğrafı bana ulaştıran adamlar onu öldürmemiş olsaydı tabii.
Bu adamlar gerçekte kimdi bilmiyordum ama onları yakından tanıyordum. Çünkü beni de öldürmeye kalkmışlardı. Savcıyı öldüreceklerdi ve ben buna bizzat engel olduktan saniyeler sonra birkaç el ateş etmişlerdi. Bana kimse burada ölümsüzsün demediğine göre sanırım gerçekten o gün ucuz yırtmıştım. Ya da yırttığımı sanmıştım. Günlerdir peşimde olduklarına göre izimi kaybedip saklanmayı başaramamıştım.
Adamın ölmüş olmasının benim görevimi etkileyeceğini düşünmüyordum. Sonuçta ben üzerime düşeni yapmıştım. Yine de bu kanıma dokunmuştu. Kurtardığım birinin öldürülmüş olması beni sinirlendirmişti. Bir liseliyi elde tutmak kolaydı ama bir savcının hayatını kurtarmak oldukça zordu ve o kadar çalışmamın karşılığı bu fotoğraf olmamalıydı.
Öfke ile fotoğrafı buruşturup çantama atmam ve kapımın çalınması aynı ana denk geldi. Seri adımlarla kapıyı açtığımda hemen karşımdaki Martha ile değil, onun arkasında uzaktan uzağa içeri bakan Baekhyun'la göz göze geldik. Sanırım karşımda kaç tane insan olursa olsun ilk göreceğim gözler her zaman onunkiler olacaktı. Anında bakışlarını kaçırdı.
"İyi misiniz?" Bunu sormayı son anda akıl edebildiğime sevindim.
"İyiyiz. Ya sen?" Martha'nın endişeli bakışlarına karşılık başımı salladım ve olabildiğince şaşkın göründüm. Sanki onca şey benim yüzümden olmamış gibi.
"Bu da neydi böyle?" Diye sordum.
"Sokak çetelerinin işidir. Daha önce de olmuştu." Basit bir açıklamaydı. Benim yapamayacağımdan daha düzgün bir açıklama. Bu seferkinin sokak çeteleri yüzünden olmadığına emindim. Öylesine yapılmış bir şey değildi. Beni kovalamaktan yoruldukları için son kozlarını oynayıp tehdit etmişlerdi.
"Polis çağırdınız mı?"
"Çağırdık. Gelir yakında."
"Pansiyondaki herkes iyi değil mi?" Martha başını sallarken sakin görünmeye çalışmasına rağmen ne kadar panik ve korku içinde olduğunu fark ettim. Baekhyun bile endişe içinde bakıyordu ki bu beni gerçekten rahatsız etmişti. Gecenin bu saati o kadar kişi benim yüzümden büyük bir tehlike atlatmıştı. Taşlar ciddi zarar verecek kadar büyüktü. Cam kırıkları da öyle. Kimseye bir şey olmaması mucize gibiydi.
"Camlar için birilerini arayacağım ama bu saatte yapılacak pek bir şey yok gibi. Birkaç kişi de pansiyondan ayrılmak istiyor." Gerginlikle çenesini kaşıdı yaşlı kadın. "Ben camcı bulup onların çıkış işlemlerini hallederken Baekhyun'la cam kırıklarını temizler misiniz diye soracaktım. David de size yardım eder."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rescuer
Fanfictionİzin verirseniz size neden 1980 yılında ve neden Londra'da olduğumu açıklayayım.