"Bu yaptığımız delilik." Dedi Baekhyun aramızdaki sessizliği bölerek bir anda. Genelde yapacağını yapıp sonrasında sorgulayan biriydi. Bu beni her seferinde güldürmeyi başarıyordu. "Gideceksin." Bunu günlerdir baş ettiğim sorunu vurgulamak, hatırlatmak için değil de bir sonuca varmak ister gibi söylemişti. "Hayır." Duraksadı. "Gitmek zorundasın. Ama baksana sana engel oldum." Kendisini kollarımdan ayırma çalışmasının anında önüne geçtim.
Gece kulübündeki tuttuğumuz odada sarmaş dolaş yatıyorduk. Parmaklarım yumuşak, gür ve ipeği andıran saçlarına takılmıştı. En çok saçlarını özleyecektim.
"Benim yüzümden çoktan bütün şanslarını tükettin. Şimdi ne yapacaksın?" Çenesini kaldırıp yüzüme baktığında belindeki elimi çenesine çıkartıp hafifçe sıktım. Güzel, endişeli bakışları içimi sıcacık ediyordu. Ailemi kaybedeli uzun bir süre olmuştu. Ailemin yokluğunu başka hiç kimseyle doldurmamıştım. Bu yüzden yıllardır kimse benim için endişelenmemişti. Baekhyun'la tanıştığımdan beri beni ona çeken şeyi şimdi anlayabiliyordum. Ailemin yerine kimseyi koyamazdım ama Baekhyun benim için bir aile olabilirdi. Her şey çok farklı olsaydı şu an karşısında ağlayarak ona evlenme teklifi ediyor olurdum.
"Muhtemelen öleceğim." Dedim gülerek. Bir daha kurtarma işini atlama gibi bir seçeneğim yoktu, kasıtlı olarak ölmek istemezsem tabii. Bir sonraki kişiyi kurtaramazsam dünyada ölen milyarlarca ruha karışacaktım. "Ama şansımı tükettiğimi düşünmüyorum. Aksine kendimi hiç bu kadar şanslı hissetmemiştim yıllardır." Bu sözümde ne kadar ciddi olduğumu vurgulamak için dudaklarına kısa bir öpücük kondurdum. Yanaklarına tatlı bir pembelik ilişti.
"Gerçekten ölebilirsin." Diye üsteledi. Öleceğim ihtimalini zevkle kulak arkası ediyordum.
"Mutlu bir şekilde ölmek dünyada kaç insanın başına geliyor ki?" Yüzünde gezinen elimi yeniden beline yerleştirip boynuna soktum yüzümü.
Bana yaşamım karşılığında hayat kurtarma seçeneğini sunmuşlardı. Ben de kendime yeni bir seçenek oluşturmuştum. Kokusunu hissetmek, insana huzur veren sıcaklığına bulanmak, ipek saçları tarafından gıdıklanmak karşılığında ölüm. Kesinlikle ilkinden daha güzel bir teklifti. Sonuna kadar değerlendirme taraftarıydım. En fazla 10 günüm kalmıştı burada. Çok kısaydı, uyuduğum bir iki saatlik uykulardan bile kendimi men etmek isteyeceğim kadar kısa.
"Uyuyalım mı?" Bunu daha çok onun için sunmuştum. O biraz uyurdu. Ben ise onu izlerdim.
"Uyumak mı istiyorsun?" Genelde soruma soruyla karşılık verilmesinden hoşlanmazdım. Bu kaçıncı olmuştu, onun için hoşlanmadığım şeyleri görmezden gelişim?
"Uykun gelmiştir diye." Huzursuzca etrafına bakındı ve sonra yeniden yüzünü bana döndü. Döndüğünde sanki aramızdaki mesafe daha da kapanmış gibi hissettim.
"Burada kalmak istemiyorum. Burada uyursam sabah kalktığımda..." Parmağımla güzel dudaklarına dokundum. Nereye varacağını biliyordum.
"Sen sabahları yanımda uyanmak istediğin sürece ben yanında uyanacağım Baekhyun. Kısa bir sürem kalsa da bu hep böyle olacak." Hafif bir tebessüm geçti dudaklarından hala huzursuz olduğunu biliyordum. Şayet böyle bir yerde onu bırakacak olsam kendimi en yakın köprüden atmam gerekebilirdi. "Üstümüzü giyinip gidelim öyleyse. Sunhee bizi merak etmiştir." Yüzü aydınlandı ve temkinli hareketlerle kollarımdan ayrıldı.
İç geçirip bir iki saniye sırt üstü tavanı izledim. Yüzümde gülümseme vardı. Gülümsememem, mutlu olmamam gerekiyordu ama mutluydum. Uzun zaman sonra mutluluğu tatmak gibisi yoktu. Yanında olmak bile beni mutlu eden bir durumken onunla tek vücut olduktan sonra hissettiğim duygular fazla gelip bedenimden taşıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rescuer
Fanfictionİzin verirseniz size neden 1980 yılında ve neden Londra'da olduğumu açıklayayım.