Selaaaammmm <3
Kontrol etmediiiimmmm <3
İyi okumalaaaammm <3 (sonları uyumlu olsun dedimmmmm şaksdşalskdammmmm)
----
"Dalgınsın." Sunhee'nin yüzüne baktım. Pizzanın sosu yanağına kadar bulaşmıştı ama bunu sorun etmeden yemeye devam ediyordu. Omuz silktim ve yeniden bakışlarımı masanın tahta, pürüzsüz malzemesine indirdim. Ben hep dalgındım. Her zaman bir şeyleri düşünüyordum. Belki de kafamı taktığım şey Baekhyun değildi. Birileri hakkında o kadar da endişelenen biri değildim. Bu yüzden Baekhyun olmamasını umdum. Kırgın bakışları nedense içime dokunmuştu. "Bana ne zaman anlatmayı düşünüyorsun?"
"Neyi?"
"Beni nereden tanıdığını." Yüzüne baktım. Son dilimini bitirdikten sonra peçeteyle ağzını temizledi. Yanağındaki leke gitmemişti. "Yoksa." Gözleri dehşet içinde açıldı. "Babamın dolandırdığı o adamlardansın değil mi? O pisliğin beni önemsediği falan yok. Benimle tehdit edeceksen yanlış kişiyle uğraşıyorsun. O adam kendinden başkasını önemsemez!" Etrafıma baktım. Gözden uzak bir masaya oturmuştuk ve içerisi sesimizi kamufle etmeye yetecek kadar gürültülüydü.
"İnan bana öyle bir amacım olsa sen ve o saf arkadaşınla birlikte atari oynamaz ve seni pizzacıya getirmezdim."
"Elbette bir çıkarın vardır. Sana neden inanmıyorum."
"İnanmıyorsan neden buradasın?" Tek kaşımı kaldırarak gülümsedim. Son ana kadar onu korkutacak, endişeye düşürecek herhangi bir yüz ifadesi yapmaktan çekinmiştim. Karşımdaki küçük bir kızdı. Ama o kadar dalgındım ki ona bu şekilde bakarken buldum kendimi. Hiç kimse tehdit dolu bakışlardan hoşlanmazdı.
"Doğru ya." Çantasını alıp kalkmaya hazırlanmıştı ki masayı ona doğru ittirip oturduğu koltukla arasında sıkışmasına yol açtım. Bu kadar sert olmayı beklemesem de masanın tahtası kaburgasına çarpmış olmalıydı. Dolu gözlerle kollarını önünde birleştirince keşke sadece kaburgasına çarpmış olsaydı dedim. Göğüslerine geldiği çok açıktı.
"Canını acıtmak istememiştim. Üzgünüm."
"Ama acıttın." Kollarını daha fazla sıktı. Onun hakkında gördüğüm görüntülerde kesinlikle hoş şeyler yoktu. Üvey babasından şiddet gören genç bir kızdı. Bir de onun canını ben acıtmıştım ve bu yüzden kendimi canavar gibi hissettim. Bir kez daha.
"Kötü bir amacım yok-"
"Kötü bir amacın yok ama beni takip edip hakkımda her şeyi öğrenmişsin ve şimdi de yemek ısmarlıyorsun. Senin gibi adamları bilmeyecek kadar dünyadan habersiz olduğumu mu sanıyorsun? Çocuk bedenlerinden hoşlanan o iğrenç heriflerden birisin ve ben buraya kadar seninle geldiğim için kendime inanamıyorum!" Sesini hafif yükselttiğinde birkaç başın bize döndüğünü hissettim. Üzerime pek çok etiket yapışmıştı zaten. Bu sorun değildi.
"Aramızda 11 yaş var."
"Ha yani o kadar yaşlı olmadığını mı ima ediyorsun? Bu yine de lise çıkışı kızları takip ettiğin gerçeğini değiştirmez. Eğer burada senin sapık olduğunu bağırırsam seni kimse kurtaramaz biliyorsun değil mi?"
"Bunu yapmayacaksın."
"Niyeymiş o?"
"Bunu yaparsan annenin nerede yaşadığını asla öğrenemeyeceksin." Bütün bedeninin zangır zangır titremeye başladığını hissettim. Dolu gözleri her şeye rağmen güçlü görünmeye çalışıyordu.
"Bunu nereden biliyorsun?" Omuz silktim. Normalde asla onlarla böyle iletişimde bulunmazdım. Kalabalık yerlerden kaçınmaya çalışırdım çünkü bir tehdit oluşturabileceklerini bilirdim. Onda bu kartı oynamak istememiştim. Onunla iletişim kurmak istemiştim. Çünkü niyeyse gözlerimde kendimi görüyordum. Bunu yapmamam gerektiğini biliyordum. Onlarla yakın olmak başıma hep iş açmıştı. Ama onda tanıdık bir şeyler görüyordum. Onda özlediğim birini görüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rescuer
Fanfictionİzin verirseniz size neden 1980 yılında ve neden Londra'da olduğumu açıklayayım.