Bazen öylece kalakalırsın. Hiçbir his hiçbir tepki hiçbir ses. Sadece günlerdir yaşadığım sanırım tam da buydu. Bütün gün yeni patronumun emirlerini yerine getirmek amacıyla koşturup duruyordum. Ve tabi yetmiyor, fazla mesai ile günü kapatıyordum. Elbette bin bir yorgunluk ve zorlukla eve gitmem de cabasıydı.
Sanırım yine de şikâyet edemezdim, sonuçta böyle sıkı çalışmak başka şeyleri düşünmemi de engelliyordu. Ali bey de torununun çalışmasından ve iş disiplininden oldukça memnundu. İş emin ellerdeydi.
Arzu isimli estetik faciası birkaç iş toplantısının yapılacağı restoranda belirmiş, yetmemiş sahte intihar numaralarına bile kalkışmıştı. Bunların hiçbirinin Ali Ömer beyin umurunda olmaması onu daha da hırslandırmış olmalıydı ki, magazin haberlerine mağdur edebiyatı yapmaya başlamıştı.
Herkes ve her şey bir biçimde bir şeylere ilerler veya gerilerken ben olduğum yerde saymayı seçtim. Üstelik iyice de sessizleşmiştim. İçine kapanıklık durumu da denilebilirdi galiba. Gerekli olmadıkça konuşmak da içimden gelmiyordu zaten. Depresyonda felan değildim yani umarım öyledir.
Babamın paramızı, zengin hayatımızı ve şirketi kaybetmesinden sonra var olan gösterişte arkadaşlarımı kaybetmiştim zaten, artık fakirdim ve onlarda aynı statüde değildim doğal olarak da aralarında yerim yoktu. Üzüldüm mü? Hayır. Onlara imrendim mi? Belki birazcık. İlk başlarda. Şimdi de fazla arkadaşım yok. Daha doğrusu yakın arkadaşım yok. Ailem doğdukları yerlere geri döndü. Yani yalnızım. Tümüyle. Doğum günümü bile Ali bey ve Seher hanımdan başka hatırlayan olmadı. Eski Seranın bu hale gelmesi oldukça şaşırtıcı ama olan bu. Kendime acımıyorum. Sadece nasıl olup da bazılarının bu kadar şanslı olabildiğini düşünüyorum. Benim bir hayalim bile yok, çünkü hayal kurmaya korkuyorum. Uzun zamandır mutlu da değilim yalnızca yaşıyorum ve galiba yetinmeyi öğrenmek tam olarak bu oluyor.
Ali Ömer Bey toplantıda olduğu için biraz rahattım ama her an bir şey isteyebilir ya da çağırabilirdi. Bana karşı tutumunda bir değişiklik olmuşsa da geçen iki aylık süre de bunu belli etmemeyi başarmıştı. Sadece iş için benimle konuşuyor ve iş dışında belki de o gün hasta olabileceğime bile ihtimal vermiyordu. Onun için bir robottan ya da makineden farkım yoktu galiba.
Sadece bir akşam yeni yapılacak otel inşaatı için yapılan toplantı bittikten sonra masadaki notları toplarken gözüm otelin projesine takılmıştı. Oldukça büyük bir alan üzerine inşa edilecek ultra lüx bir otel olacaktı. Alanında ün yapmış mimar ve mühendislerden oluşan büyük bir ekip çalışıyordu. Gözüm projede aslında orada olmaması gereken bir detaya kaydı. Başımı kaldırdığımda Ali Ömer beyin telefonla konuştuğunu gördüm. Bunu ona söyleyip söylemem konusunda kararsız kalsam da söylemek daha doğru olacaktı. Uzun süredir ilgilenmesem de ben de bir mimardım, ancak bu kadar deneyimli bir ekibe karşı burası hatalı demek ve onları suçlamak ne denli doğru olurdu? Belki de hiçbir yanlışlık yoktu. Belki ben projeyi bütün olarak değerlendirmediğim için yanılıyordum. Ama ya haklıysam? Ya planlar hatalıysa?
"Mimar olduğunu biliyorum, ama bu işi yapmayı tercih etmediğine ve benim mimarlarımdan biri göre asistanlığıma geri dön ve bir sonraki toplantının hazırlıklarına başla."
"Efendim size söylemem gereken bir şey var. Önemli bir şey."
"Nedir?"
"Projede ön girişte bulunan bu çıkmalardan birinin ölçüleri diğerleriyle tutmuyor. Eğer inşaatta da bu değerler baz alınırsa oldukça büyük bir sorun oluşturur."
"Buna sen mi karar veriyorsun?"
"Ali Ömer Bey, efendim bakın yapının ölçülerindeki bu değişiklik taşıyıcı kolonlara ekstra yük bindirir, bu da ağırlığın....."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUCİZELER HEP VARDIR DERLER ???
RomanceNe söyleyeyim şimdi? Alışkanlıklar sıradan gelmiyor bir zaman sonra. İçin kan ağlarken gülümsemek belki de en zor olanı. Oysa yazdım hafifletmek için eni konu ortaya koyduğum kadarını kederimin. Göze gelmedi kimsesizliğim ve ben tek başıma kaldım bu...