" Bana ne olduğunu gerçekten öğrenmek istiyor musun Sera? "
Neler olduğunu öğrenmek. Tam olarak şu an mı yani? İçinde bulunduğumuz zaman dilimi içerisinde? Neden olmasın.
"İstiyorum. Yani. Meraklı olduğumu düşünmeyin ama ben sadece yani..."
"Tamam tamam. Meraklı olduğunu felan düşünmedim. Anlatacağım. Ama."
Uzandığı koltukta dikleşerek oturdu. Gevşemiş kravatı, buruşmuş gömleği ve karışmış saçlarıyla o sert ve ciddi iş adamı gitmiş yerine küçük bir çocuk gelmiş gibiydi.
"Ama?"
"Ama.... Şimdi değil. Şimdi olmaz. Henüz olmaz Sera."
"Neden efendim? Ben sizi dinleyebilirim. Ve bir kaktüs kadar sessiz olabilirim."
Ali Ömer'in kahkahası tüm odada yankılanırken ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Bu adamın ruh hali değişimlerini izlemek gerçekten çok zordu. Ama benim gibi deliliğini içinde yaşayan bir safın böyle bir odunu sevmesi beklenirdi zaten.
"Kaktüs mü? Neden kaktüs? "
"Elbette kaktüs başka ne olabilirdi ki. Hadi ama, anlamadınız mı gerçekten? Hani kaktüsler su depolayabiliyor ya uzun süre, ben de sırrınızı depolarım. hem kimseye de demem, kaktüs gibi dikenlerimi gösteririm öğrenmek isteyenlere. "
"Sera gerçekten çok tatlısın. Teşekkür ederim. Ama sanırım kaktüs olmanı istemiyorum. "
Bu adam ne kadar çok gülmeye başladı böyle. İşin tuhafı bana gülüyor. Komik mi yani? Ben ona iyilik olsun diye dedim ki bir kere. Kendi bilir, sanki çok meraklıydım öğrenmek için. Bir daha da sormam. Hayır ne yani ne? Şurada ilgilenmiştim. Dinlemeye hazırım demişim. Sır tutarım demişim. Hem bana ne senin geçmiş hayatından? Şu an olmaz Sera. Şimdi olmaz Sera. Gel Sera git Sera. Ne yapsın bu Sera. Zavallı ben.
"Bakıyorum da keyfiniz yerinde. Yüzleriniz de gülücükler açıyor. Acaba ne kadar sürecek merak ettim doğrusu."
Hayatta bazı anlar vardır. En mutlu olduğunuz ya da olduğunuzu sandığınız ve tamam şu an daha kötü birşey olamaz dediğiniz zamanlar. İşte tam da şu an, o zamanlardan birinin içindeyim. İçindeyiz, Ali Ömer' le birlikte. Bu adamı görmeyi, sesini duymayı bir kenara bırak az sonra Ali Ömer onun şirkete nasıl girdiğini sorgulamaya başlayacak ve en alt kademeden buraya kadar herkesi kovacak. Sonra yeni eleman arayacak. İstediği gibi personel bulamayınca bana kükreyecek. Yok ya biz bu şirketi kapatalım gitsin. Evet, evet. En iyisi. Hem ortada şirket de kalmayınca Ali Ömer de Semih belasından kurtulur. İyi de o zaman da evlenmeyiz. Sonra Ali Ömer uzaklara gider ve ben onu bir daha göremem. Şirketi kapatmayalım. Şirket önemli. Hem niye kapatıyormuşuz? Semih beyden kurtulalım biz. Ama bu Ali Ömer'in gözlerindeki bakışa bakılırsa döver bu adamı. Döver de. Ben ne yaparım. Bu genç yaşında içeri düşerse? Temiz çamaşır, sigara götürürüm ben ona. Sigara içmiyordu ama başlar o zaman herhalde. Ay ne diyorum ben ya?
"Burada ne işin var?"
Adam sormadı, kükredi anacım. Kükrek sevdiceğim benim.
"Neden öyle diyorsun Ali Ömer? Yoksa beni gördüğüne sevinmediğini düşüneceğim. Bak bu güzelliği de korkutuyorsun."
Yaklaşma, yanıma yaklaşma. Ne korkayım ben senden. Zaten üflesem uçacak kadar böyle ucubik bir şeysin. Hem karate biliyorum ben. Neydi o? S'li bir şeydi ya. Sarı. Yok. Siyah. Hah siyah kuşağım var benim. Heheytt. Sana bir uçarım buradan, kendini kendi şirketinde bulursun. İyi de ben bunları içimden diyorum ya. Duymuyor ki. Ay Ali Ömer'e de bak. Yüzü kapkara oldu. Dövecek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUCİZELER HEP VARDIR DERLER ???
RomanceNe söyleyeyim şimdi? Alışkanlıklar sıradan gelmiyor bir zaman sonra. İçin kan ağlarken gülümsemek belki de en zor olanı. Oysa yazdım hafifletmek için eni konu ortaya koyduğum kadarını kederimin. Göze gelmedi kimsesizliğim ve ben tek başıma kaldım bu...