Her şeyin bir oluş nedeni vardır derler ya hani, doğru mu bilmem. Yeni patronum, eski patronumdan ne kadar farklıysa doğal olarak da hayatım da eskisinden daha farklıydı. Elbette sıkıcı ve monoton yaşantıma biraz renk gelmedi diyemeyeceğim ama bunun tam tersini savunuyor olmam sadece bir saatimi aldı. Ali Ömer Bey, oldukça disiplinli, sert ve sessiz ancak konuştuğu zamanlarda sesi oldukça yüksek bir tınıya sahip ve emirvari konuşan biriydi. Yani hiç öyle bakmayın sevimliyim, zenginim, yakışıklıyım ama bunlar sizi kandırmasın çünkü ben sizin patronunuzum diye bağıran bir havası vardı. Sanki yıllar öncesinden benim erkek versiyonum karşıma çıkmış gibiydi. Tek farkla ben kesinlikle daha havalıydım ve kesinlikle o zamanlar otuz yaşında değildim. Ama tabi ki hayır kim bana otuz der ki? Yapmayın lütfen. Hadi ama. En fazla yirmibeş. Tarihler kimin umurundaki? Önemi olan kaç yıl yaşadığınız değil, kaç yaşında hissettiğiniz. Benim ruhum daha otuz olmadı. Kesinlikle hayır.
Yeni patronumun telgrafın tellerine konan kuşlar misali odasından yüksek sesle seslenişini duyunca yaşımla ilgili kendimle girdiğim diyaloğu kesip odasına yöneldim. İçeri girince kafasını gömdüğü dosyalardan kaldırmayışına belki işe dalıp gitti ve geldiğimi fark etmedi düşüncesiyle minik bir öksürük sesiyle tepki verdim. Ancak buna cevabı sadece kafasını kaldırıp bana bakmak ve sonra tekrar başını bir deve kuşu misali dosyalara gömmek oldu. Erkeklerin ya da şöyle söyleyelim onda dokuzunun odun olduğu bir dünyada onlardan nezaket ve saygı beklemek hata oluyor. Bu erkeğin genç, yakışıklı, zengin ve artık patronunuz olması bu gerçeği değiştirmiyor. Tamam, işin olabilir ama ben de bir bayanım değil mi? Güzelim, havalıyım, gencim, peki artık pek genç değilim ama en azından oturmamı söyleyebilirdi. Fakat karşısında bekletmek daha cazip elbette. Ben senin o havanı alır, sonra peki peki sakinim.
Neyse ki beni karşısında ayakta bekletmesi çok uzun sürmedi. Beni bir süre süzdükten sonra, "Dedem eskiden zengin olduğunuzu söylemişti." Deyiverdi. Cevap vermediğimi görünce de devam etti. "Bizim dünyamıza aşina olmanıza sevindim. Ancak iş dünyası, sosyal hayattan oldukça farklıdır. Burada duygulara yer yoktur."
"Ne demek istediğinizi anlayamadım. "
" Ben söylemek istemem Sera Hanım. Direk söylerim. Dedem ve babaannemle çalışma şekliniz hakkında az çok bilgi sahibiyim, ancak sizi ne kadar överlerse övsünler ben insanları kendi kurallarıma göre değerlendiririm."
"Elbette efendim. Zaten zamanla siz de nasıl özverili bir şekilde çalıştığımı göre...."
"Evli misiniz?"
"Bunun sizi neden ilgilendirdiğini anlayamadım?"
"Eğer evliyseniz, nişanlıysanız ya da erkek arkadaşınız varsa kendinize yeni bir iş aramanızı öneririm. Benimle çalışırken telefonunuz 7-24 açık olmalı. Size istediğim zaman ulaşabilmeliyim. İstediğim soruyu sorup gerekli ve tam bilgiyi alabilmeliyim. İşe geç kalanlardan haz etmem. Ben bitti demeden iş yerinden çıkamazsınız. Dedikodu, gereksiz sohbetler ve laubalilik en hoşlanmadığım şeylerdir. Ayrıca iş yerine arkadaşlarınız misafir olarak gelemez. Verdiğim işleri tam ve eksiksiz zamanında isterim. Sabahları geldiğimde az şekerli kahvem en fazla beş dakika içinde gelmeli. Şimdilik hepsi bu kadar. Size uymayan bir durum söz konusu ise, şimdiden yollarımızı ayıralım. Ve vakit kaybetmeyelim. Eğer böyle bir şey varsa istifanız ve şartlarıma uygun yeni asistanımın dosyası sabaha masamda olsun. Çıkabilirsiniz."
"Her ne kadar karşınızdakini konuşturmaya istekli olmasanız da, söylemek isterim ki işten çıkınca bekleyen bir ailem ya da sevenim yok. Ve şartlarınızı kabul ediyorum efendim. "
Dışarı çıkıp usulca kapıyı kapatırken içimden nasıl bir insan bu kadar sert ve acımasız olabilir diye düşündüm. Ama yılmayacaktım. Ona tüm çalışkanlığımı gösterip yüksek sesle söylemediği ama içinden yapamayacağımı veya fazla dayanamayacağımı düşünen tarafını mat edeceğime yemin ettim.
Masama geçmemle, mini bile sayılamayacak bir etek giymiş ve bir şişe parfümü üzerine boca etmiş estetik güzelinin masama dayanıp ağzını yaya yaya "Ömeerrrr içerde miiii?" demesi bir oldu.
"Siz kimsiniz?" dememle estetik faciasının dudaklarını büzerek "Nişanlısıyımmm cicim." Sözünü duyunca kulaklarımın bana oyun oynadığını sandım. Az önce ben yanlış duymuş olmalıydım öyle değil mi? Daha beş dakika önce bana en acımasız ve sert sözcüklerle emirler veren sevgili patronum bu bozuk ürünle nişanlı olamazdı. Olabilir miydi? Olmasa iyi olurdu.
Daha fazla düşünmeme gerek kalmadan estetik faciasının sözde nişanlısı odasından çıkınca olanları dümdüz bir şekilde aktarmanın en doğrusu olacağını düşündüm. Ali Ömer bey nişanlınız geldi."
Bir bana bir de nişanlıya bakan yüzündeki ifade de değişiklik olmadı. Bana döndü ve "Yarın sabah saat sekiz de muhasebe birimi ile bir toplantı ayarla. Bugüne kadar yapılan tüm işleri ve dosyalarını eksiksiz istiyorum. "
"Aşkkkıııımmm ben geldimmm. Benimle ilgilenmeyecek misin?"
"Sana bir daha beni aramamanı söylemiştim Arzu ve ben isteklerimin tekrarlanmasından hoşlanmam bilirsin. Üstelik buraya hangi cesaretle ve ne yüzle geldin? Ayrıca bu nişanlılık masalı nereden çıktı?"
"Ama aşkımmm. Ben seni çok özle...."
"Seni attırmadan hemen defol buradan. Bir daha da karşıma çıkma. Git ve basit hayatını kendin gibi ucuz insanlarla yaşamaya devam et."
Arkasını dönüp uzaklaşmadan önce de bana dönerek, "Güvenliğe söyle bir daha bu kadını içeri almasınlar yoksa hepsini kovarım" dedi.
Odasının kapısı sertçe kapanırken bozuk ürünün dudaklarının arasından tıslamaya benzer bir sesle "Bunun hesabını vereceksin." Dediğini duydum.
Ancak yeni sevgili patronumun da biraz önce belirttiği daha doğrusu emrettiği gibi burası bir iş yeriydi ve iş ve sosyal hayat birbirinden ayrı şeylerdi. Duygusallığa da yer yoktu, yani yokmuş. Dolayısıyla, benimde estetiklinin giderken kurduğu bu cümleyi patronuma iletmemin gereği yoktu. Öyle değil mi?
-**********************************************************************
Merhaba arkadaşlar,
İşte yepyeni bir bölüm. Dilerim ve umarım seversiniz.
Beğeni ve eleştiriye yönelik yorumlarınızı bekliyorum.
Bir de oy verirseniz, ayrıca mutlu olurum tabi.
Teşekkür ederim.
*************************************************************************
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUCİZELER HEP VARDIR DERLER ???
Roman d'amourNe söyleyeyim şimdi? Alışkanlıklar sıradan gelmiyor bir zaman sonra. İçin kan ağlarken gülümsemek belki de en zor olanı. Oysa yazdım hafifletmek için eni konu ortaya koyduğum kadarını kederimin. Göze gelmedi kimsesizliğim ve ben tek başıma kaldım bu...