2. Bölüm

54 9 13
                                    


◇◇◇

Ocak 2018

Saat on ikiye gelirken önümdeki defteri kapattım ve masanın çekmecesine koyup kilitledim. Odadan çıkıp aşağı kata indim.

"Ufuk, ben çıkıyorum. Siz de çok takılmayın artık. Kalanları kontrol edersin. Bugün sen kilitleyip çık."

Ufuk'un onaylayan sesini duyduktan sonra arabaların arasından geçip galeriyi geride bıraktım. Bugün fazlasıyla yorucu geçmişti ve artık uyumak istiyordum. Zaten gecenin bu saatinde de sokakta kimse kalmamıştı.

Kısa diye tercih ettiğim sessiz ve bir o kadar da ıssız ara sokakların birine girdim. Bu sokağı ve bu sokağın yalnızlığını seviyordum. Ama içimden bir ses -şu altıncı his- bana bugün 'yalnız değilsin' diye bağırıyordu. Ve bunu kanıtlayan hafif ayak seslerini de duyabiliyordum.

Bu elbette ki umursayacağım bir şey değildi. Adımlar yaklaştıkça arkamdaki kişinin de gölgesi önümde gözükmeye başladı. Gözlerimle gölgeyi taradım. Kız veya erkek olup olmadığı belli değildi. Gölgesi fazlasıyla uzun gözüktüğü için beden ölçükeri hakkında da bir fikir sahibi olamıyordum. Kafasında bir kapüşon geçirdiği belliydi.

Yaptığım gereksiz şeye son vermeyi düşünürken arkasına giden eli rambo tarzı bir bıçakla geri havaya kalktığında irkilmemek için kendimi zorladım. Gördüklerimden emin olmadan arkama dönmesem de ellerim yumruk haline gelmişti bile.

Yirmi yedi yaşında zamanını spor salonlarına ve o kadar para yığdığım kurslara harcayan bir adam olduğumdan olacak, o kadar da korkutucu gelmemişti. Elindeki kesinlikle bıçaktı ve bıçakla havada şekiller çiziyordu. Hâlâ aynı mesafeden yürüyordu ve bir anda durup bıçağı benim gölgeme saplar gibi yaptığında hızla arkamı döndüm.

Gördüğüm şeyse koca bir hiçten ibaretti. Ne yani? Saliseler içinde kaçıp gitti mi? Ya da aslında hiç gelmemişti? Belki de hâlâ burada? Kesinlikle gidip uyumalıydım.

Etrafı kolaçan edip tekrar önüme döndüğümde sokağı dönen siyah bir spor ayakkabısı gördüğüme yemin edebilirdim. Kendimi peşinden koşamayacak kadar yorgun hissediyordum. Eve gidip kapıyı örttüğümde anahtarı kilitte bir kerecik çevirip çevirmemek için fazlasıyla düşünsem de çevirmemekte karar kılmıştım.

Üstümü çıkarıp yatağıma yattığımda bütün uykum kaçmıştı. Neden bir gölge gölgeme bıçak saplasın ki? Belki de fazla takıyordum kafama, sonuçta bir ergen eşek şakası yapmış da olabilirdi. Ya da araba sattığım biriyle yaşadığım bir husumetten dolayı da olabilirdi.

Bunları düşündüğüm için kendime kızdım. Bir bıçaktan korkacak değildim. Pencereyi açıp biraz temiz hava aldım, boş sokağı izledim ve sonra perdeyi kapattığım pencerenin önüne çekip geri yatağıma uzandım. Klimayı açtım. İçeri soğuk hava girince iyice üşümüştüm.

****

Telefonumun mesaj sesiyle uyandım. Güzel. Güne oldukça sinirli başlamam için gayet yeterli bir sebep.

Üzerimi yalayıp geçen rüzgarı kesmek için üzerimdeki battaniyeye daha çok sarıldım. Havalar ısınmaya başlasa da ayaklarım hâlâ buz kesiyordu. Telefonu elime alıp gelen bildirime baktım.

Sevda: Günaydın!

Gerçekten mi? Saat daha sabahın altısında hem de.

Selim: Çok komiksin Sevda ama biz ayrıldık. Lütfen daha kaliteli şeyler yap. Mesajdan daha kaliteli şeyler.

Yatağımda bir tur dönüp kahkaha atarken banyoya doğru yol aldım.
Sabah sabah, ne insanlar var ya.

Saçlarımı da fönleyip kuruttuktan sonra mutfağa geçtim. Oturduğum muhitte tek ve iki katlı müstakil evlerden tek katlı, sarı-siyah boyalı birinde oturuyordum.
Düzenli, mütevazi evimin dağınık mutfağında bir şeyler atıştırıp dışarı çıktım. Kapıdan çıkıp basamakları indiğimde son basamağın üzerindeki parlayan şeyi gördüm.

Oynatma Listesi (Askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin