Bu Selim'i de hiç sevmiyorum. Çok kıl biri. O yüzden onun bölümleri kısa yazacağım dkdmdndk
◇◇◇
Bugün ne gizli bir not ne de gizli biri gelmedi. Aptal bir şakadan ibaret olduğunu biliyordum.
Ceketimi alıp galeriden çıktım. Halletmem gereken işlerim vardı. Arabama binip depoya doğru sürdüm.
Depo. Pis işlerin görüldüğü küf kokulu kalıplaşmış yer. Bazen bu pis işlerin göbeğinde olduğum için pişmanlık duymuyor değildim. Ama yalnızca bazen. Sonuçta insanlarla anladığı dilden konuşmalıydık değil mi?
Depoya geldiğimde Ufuk'un da burada olduğunu gördüm. Bir adamla oynuyordu.
"Tamam. Şimdi sen bana paranın yerini söyle. Ben de seni bırakayım."
Galerinin borçlarını kapatmak için etkili bir yöntemdi.
Ufuk adama bir el ateş etti. Kurşun adamın tam yanından geçmişti.Kocaman adam paranın yerini söyledikten sonra ağlarca Ufuk'a yalvarmaya başladı.
Ufuk'sa adamın üzerine bir şarjör boşalttı. Onu serbest bırakamazdık.
"Sen hallettiysen ben neden buradayım?"
"Çünkü seninki yukarıda."
Kaşlarıyla yukarıyı işaret edip sırıttı. Metal merdivenleri tırmanıp koridorun en sonundaki odaya girdim.
Sandalyeye bağlı sarışın bir kız. Güzel bir kız. Hımm.
Yanın gidip göz hizasına doğru eğildim. Yüzüme tükürdü.
Tekrar doğrulup arkasına geçtim ve elime aldığım mendille yüzümü sildim. Saçlarından tutup kendime doğru çektim. Tiz bir çığlık attı. Biraz daha çektiğimde sandalyeyle birlikte arkaya doğru geldi.
Tatmin olmuş bir ifadeyle saçlarını bıraktım. Tekrar önüne geçtim.
"Sen şu kasıntının kardeşisin değil mi?"
"Lütfen abimi kıskanma."
"Ve bizim bütün araba parçalarını kullanılmaz hale getiren de sensin?"
"Ah, evet. Zor oldu ama değdi."
"Öyle mi? O zaman şimdi sıra bende. Biraz da ben seni kullanılmaz hale getireyim. Ne de olsa iyi bir parçasın."
Karşı koymak için çırpınırken ben de kıyafetlerini çıkarmaya odaklanmıştım.
Depodan çıkıp Sevda'yla buluşacağımız yere doğru sürdüm. Giydiği kırmızı elbisesi ve topuklu ayakkabılarıyla beni bekliyordu. Arabayı park edip yanına doğru gittim ve masanın önünde dikildim. Beni birkaç dakika sonra fark edip telefonunu bir kenara koydu ve kalkıp bana sarıldı.
Kollarımı ona sarmadım ve o da çekildi. Fazla bir enerjiyle gidip yerine oturdu ve benimle sohbet etme çabalarına başladı.
"Aşkım. Hâlâ soğuk olduğun gözümden kaçmadı. Ama gerçekten seni anlayamıyorum. Hem bana o kadar mesaj atıyorsun hem de soğuk davranıyorsun."
"Sana mesaj attığımı da nereden çıkardın?"
Telefonunu önüme koydu. Mesajların hepsi benim numaram da atılmıştı gerçekten. Kendi telefonumu çıkardım ve mesajlara baktım. Mesajlar benim telefonumdan atılmıştı ama ben atmamıştım. Üstelik yanımdan da hiç ayırmamıştım telefonumu.
Bunu halletmeyi sonraya bırakıp yemeğe odaklandım.
Yemeğin sonunda gerçekten barışmıştık. Bunu kutlamak için Sevda'nın ısrarlarıyla bir lunaparka gidiyorduk.
Bindiğimiz bütün ekstrem aletlerde bağırıdı ve sürekli bana sarılıp durdu. Akşamın sonunda arabaya binip evime doğru yol alıyorduk. Arabanın ön koltuğunda uyuyakalmıştı.
Daha doğrusu uyuyakalmış gibi yapıyordu. Gerçekten prenses bir kız. Ama ilginç bir şekilde hoşlanıyordum bu kızdan. Evin önünde durduğumuzda gidip kapısını açtım ve kucağıma aldım. Neredeyse hiç ağır değildi. Ayağımla kapıyı kapattım ve evin basamaklarını tırmanmaya başladım. Kafasını boynuma yaklaştırdığında boynuna doğru üfledim ve gülmeye başladı.
"Büyüyü mü bozdum ne?"
"Ya aşkım! Uyuyordum bir kere."
"Tamam ya bir şey demedim. Sen hadi uyu."
Basamakların sonuna geldiğimde tekrar üfledim.
"Ya aşkım diyorum."
Gülerek söylemişti bunu.
"Cebimden anahtarımı versene."
Cebimden anahtarımı verene kadar epey uğraşmıştı. Sonunda anahtarı bana verdiğinde kapıyı açtım.
"İn yoksa atarım aşağı." Bunu söyledikten sonra aşağı atıyor gibi yaptım. Verdiği tepkiye gülerken o da kucağımdan indi.
"Hıh. Gidiyorum ben." Gülmemek için kendini zor tutarken ayakkabılarını çıkarıyordu.
"Aşkım! Neden bu evde kadın parfümü var? Ne bu koku?"
Ben de havayı kokladım. Hafiften kadınsı bir koku vardı gerçekten.
"Hayır canım. Koku falan almıyorum ben."
"Hımm."
Şüpheli şüpheli koridoru geçip odamın kapısını açtı ve durdu. Bir odaya bir bana baktı. Göz bebekleri büyümüştü.
"Sen eve kız mı attın Selim?"
"Daha neler!"
Odanın önünde durdum ve içeri baktım. Yoğun bir kadın parfümü, kadın iç çamaşırları, dağınık bir yatak ve daha neler neler...
"Aşkım yemin ederim benim hiçbir alakam yok."
Girişe doğru hızlı adımlarla yürüdü ve çantasıyla ayakkabılarını aldı.
"Alakam yokmuş. Bu kadar saçma söze de uzaydan göktaşı düşsün."
Bir şey söylememe izin vermeden kapıdan çıkıp gitti. Odaya geri döndüm. Komodinin üzerinde yine o küçük cam şişelerden vardı. Açıp içindeki notu okudum.
"Eve kız mı attın, Selim?
Çok ayıp!
-L"Resmen biri evime girmiş bununla da kalmayıp üzerine bir de dalga geçiyordu. Bu kişi her kimse artık çizmeyi aşmıştı ve onu yakaladığım zaman yapacaklarım hakkında kafamdakiler şekillenmeye başlamıştı bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oynatma Listesi (Askıda)
Novela JuvenilBir çocuk annesi öldüğünde büyür, demişlerdi bir keresinde. Ben on yaşında büyüdüm. Ama büyüdüğümü kabul etmedim. Annem beni büyütmemişti ve ben de büyümemiştim. Ölüm, on yaşındayken bir ilüzyondu. Canımı acıtan ve beni hıçkırık tutana kadar ağl...