Ruth Shea, evlendiği adamın yanına yaklaştıkça içini bir sıkıntı kaplıyordu.
Evlilik teklifini kabul etmesinin sebebi onu kaybetmek istememesiydi. Adam, Ruth'un gözlerine büyük bir hevesle bakmıştı. Hayır derse gideceğini biliyordu.
"Tatlım," diye fısıldadı. Ruth ona zoraki bir gülümsemeyle baktı ama Adam o kadar mutluydu ki, bu gülümsemenin zoraki olduğunu anlamamıştı bile.
Yanlarına tebrik için gelen ilk arkadaşları, Ruth'un iş yerinden tanıdığı Louis adındaki bir adam ve eşi Carmen oldu.
"Tebrik ederiz!" Louis bunu derken öyle bir cırlamıştı ki Ruth yüzünü buruşturmuştu. Bu adamın sesi neden bu kadar inceydi, gerçekten?
"O kadar tatlısınız ki." Carmen sanki en sevdiği tatlıya bakarmış gibi ikisini süzdü. "Çok yakışıyorsunuz!"
Bu klişe lafları duymak istemiyordu. Adam'a baktı. O gayet memnun gözüküyordu.
Yeni kocasının kulağına eğildi. "Lavaboya gitmem gerek Adam. Sen kalsan, olur mu?"
Adam başıyla karısını onayladı.
Lavaboya gittiğinde birinin olup olmadığını kontrol etti. Herkes düğün salonundaydı.
Ruth aynada kendine baktı. Mutlu değildi. Mutlu gözükmüyordu. Göz altları şişkindi. Dudağında kapatıcıyla ustaca kapatılmış bir uçuk vardı ama Ruth onu görebiliyordu. Acısını geç, çok büyüktü. Kırmızılığını görmemesi bir şey ifade etmiyordu.
Adam'ı seviyordu. O zaman neden böyleydi?
Lavaboya birisi girince hızla suratına sahte bir gülümseme yerleştirdi.
"Gelin neden burada duruyor?" diye alaycı bir laf yapıştırdı genç kadın. Gözlerindeki kibir Ruth'u rahatsız etmişti. Düğündeki herkesi tanıyordu, ama onu çıkaramamıştı.
"Afedersiniz, kimdiniz?" Bu kesinlikle kendi düğününde bir gelinin soracağı soru değildi.
Kadın yüksek tonda kahkaha attı. "Ben damadın yengesinin kızıyım. Neden burada olduğum hakkında hiçbir fikrim yok ama işte, kader. En uzak şahısım burada sana." Ruth'un yanına yaklaştı. "Yani, seni daha önce hiç görmeye gelmedim. O yüzden."
Genç kadın sarışındı ve saçlarını balık sırtı şeklinde örmüştü. Göğüs dekolteli kısa, yeşil bir elbise giyiyordu. Makyajını çok abartmamıştı ve koyu tonlar tercih etmemişti. Güzel bir kadındı, kendine ne yakıştığını biliyor gibiydi.
"Emma Stuart."
"Ru..."
"Seni herkes tanıyor."
Ruth gözlerini devirdi.
"Ee, söyle bakalım neden buradasın? Bugünün senin özel ve paha biçilmez günün olması gerekmiyor mu?" Yeşil gözlerini Ruth'un açık mavi gözlerine dikti. "Yoksa sevmiyor musun?" Suratına şaşkın ve üzülmüş bir ifade yerleştirdi ama gözlerinden çok eğlendiği belli oluyordu.
"Saçmalama."
"Oo, sinirlendin mi?"
"Sevmesem neden evleneyim, ha? Sadece bütün bunlara hazır mıyım bilmiyorum. Yani evlilik gibi büyük bir adım atmaya."
Emma omuz silkti. "Seviyorsan neden olmayasın ki?"
Ruth, Emma'dan hazmetmemişti.
Oysa Emma onu sevmiş görünüyordu.
"Biliyorsun, bundan sonra aile sayılırız. Birbirimizi hep göreceğiz (muhtemelen yani) ve dertleşeceğiz. Şimdiden açılsan iyi olur." Baygın ama muzip gözlerle Ruth'a baktı.
"Tabi." Ruth bunu dedikten sonra sessizlik oldu.
"Bu mu yani?" Bu sefer Emma göz devirdi.
"Seni biraz açsak iyi olacak."