6.BÖLÜM

94 63 1
                                    

"Mihri kendine gel! Uyan mihri lütfen"

Gözlerimi anında açarken ilk önce etrafta bakışlarımı gezdirdim. Ardından bir çift karan gözlerle buluştu gözlerim. O anda varlığını unuttuğum yiğit geldi.

Hemen kendime gelip üzerimde olan örtüyü üstümden atıp odanın dışına doğru koşmaya başladım. Tam aşağıya ineceğim sırada o görüntüler tekrar aklıma gelince merdivenin kenarına oturarak hıçkırıklarımı serbest bıraktım.

Dayanamıyordum artık. Tam bitti rahata kavuştum derken tekrar başlaması beni delirtmişti. Beni bambaşka birisi yapmıştı.

Dizlerimi biraz daha kendime çekip başımı dizlerime koydum. Sanki bu şekildeyken kimse beni göremez bulamaz yaklaşamazmış gibi hissettiriyordu.

O silahtan çıkan kurşunun sesi. Benim o anda yaşadığım korku. Yiğitin bana nefretle bakan gözleri. Ailemin sebebsiz yere benden nefret etmesi.

Ben nasıl birimiydim ben tam 5 yıl öncesi deliler gibi aşık olan. Aşkından gözü kör olan hiçbirşey görmeyen o masum o saf kızdım. Ben azraydım. Ben iyiydim.

Neden ben neden! Bu kelimeleri hergün kendime sorarak geçiriyorum ama o 3 kelime cevapsız sorularımın üstüne tekrar ekleniyordu. Çünkü cevabını sadece onlar biliyorlardı.

O güven dolu sesi duymamla kendime gelip başımı dizlerimden kaldırıp arkaya dönerek dağhana baktım.

"Sence ben nasıl duruyorum baksana bana. Salak saçma şeyler gören. Herşeyden korkan. Geçmişinden kaçan bi aptal kızdan başka ne görüyosun söyle! Yalvarırım söyle! Sen bunları haketmedin de sen birşey yapmadın de! Susma dağhan söyle nasıl zavallı olduğumu söyle! Nasıl acınası olduğumu söyle! O aptal azra olduğumu söylesene! Durma vur yüzüme! Korkma çünkü ben korkmam gerçeklerle birçok kez savaştım şimdide savaşırım! Hadi!"

Sanki bütün herşeyin sebebi sorumlusu dağhanmış gibi ona bağırıyor. Ona vuruyordum. O ise öylece durmuş benim sakinleşmemi bekliyordu.

Daha fazla dayanamayan bacaklarım isyanını vererek yere düşmemi sağladı.

Dağhan ise dizlerini kırarak başımı iri ellerinin arasına alarak göz göze gelmemizi sağladı.

"Aksine ben sana bakınca çok güçlü bir kız görüyorum. Geçmişinde ne yaşadın ve şuanda neler görüyosun veya duyuyosun bilmiyorum ama bunların üstesinden gelmeye çalışan azimli güçlü bir kadın görüyorum. Sen güçlüsün mihri. Sen yaparsın. Hiçbirşeyden ne olursa olsun asla ama asla vazgeçme dik dur"

Şaşkın bakışlarım dağhanın yüzünde gezinirken o şefkat dolu elleri gözyaşlarıma deyip daha fazla akmasını engelledi. Ve tekrar dağhana bakarak gözlerimizi buluşturdum.

" bana bir iyilik yapmak istermisin dağhan"

"Elimden ne geliyorsa yaparım mihri"

"Silah kullanmayı biliyormusun"

Sanki çok saçma bir soru sormuşum gibi bana şaşkınlıkla bakıyordu.

"Evet biliyorum"

"Bana silah kullanmayı öğretmeni istiyorum"

Dağhan tepkisiz bir şekilde bana bakarken şuan burada durup zaman kaybedeceğimize şimdiden bana öğretebilirdi. Bu fikir bana iyice mantıklı gelirken dağhana şimdi öğretmesini söylemeliydim.

"Hatta şimdi gidebiliriz yeterince zaman kaybı oldu."

Dağhandan destek alarak ayağa kalktım. Sonra elini tutup merdivenlerden aşağıya doğru koşarak inmeye başladım. Kapının oraya gelmiştim ki dağhanın bir anda durmasıyla bir kaç saniye tökezlesem de kendime gelmiştim.

"Ne duruyosun dağhan gidelim"

"Nereye"

"Bana silah kullanmayı öğreteceksin"

"Ne! Mihri saçmalama böyle birşeyi asla yapmam"

"Hani ben güçlü bir kızdım hani herşeyin üstesinden gelirdim. Şimdi bana silah kullanmayı öğreteceksin dağhan. Bana bu iyiliği lütfen yap"

"Saçmalama mihri o silahla mı geçmişinden kurtulup kendini koruyacaksın"

"O silah benim hayatımı kurtardı dağhan o silah herşeyden korudu beni. Sence şimdi korumazmı ha söyle! Sen hiçbirşey bilmiyorsun dağhan! Şimdi öğretiyomusun yoksa ben başka birini bulup öğreneyim mi?"

"Tamam öğretirim ama şimdi seni eve bırakıp şirkete gitmem lazım tamam mı?"

Başımı onaylarcasına salladıktan sonra kapıyı açıp dışarıya çıktım. Dağhanın çalışanı arabayı getirdikten sonra bindim ve dağhan evime doğru sürmeye başladı.

Eve geldiğimde dağhana teşekkür ederek eve girdim. Odama çıkıp bir duş aldıktan sonra aşağıya inip birşeyler atıştırmaya karar verdim.

Buzdolabını açtığımda canımın hiçbirşey istemediğini fark ederek sadece meyve suyunu çıkarıp odaya geçtim.

Oturduğum koltukta bacaklarımı bağdaş kurarak meyve suyumu yudumlamaya başladım. Biraz daha zaman kaybetmek için televizyonu açıp bir filmde durdum ve izlemeye başladım.

————

Ağrıyan belim ve baş ağrımın vücuduma yollamış olduğu o iğrenç duygu yüzünden gözlerimi yavaş yavaş açtım. Film izlerken uyuya kalmışım ve koltukta uyumanın cezasını da çekiyordum şimdi.

Olmayan gücümle ayağa kalkıp mutfağa girip ağrı kesici alıp içtim. Bu lanet olasıca ağrının bir an önce geçmesini istiyordum. Tekrar odaya geçip bütün gün oturduğum ve uyumuş olduğum koltuğa geçip başımın ağrısının geçmesini bekledim.

O anda telefonumun o iğrenç melodisini gelirken merdivene attığım çantamdan bütün eve yayılışını duyduğumda ağzımdan bir küfür atarak çantamın içinden telefonu almaya doğru gittim.

Arayana baktığımda hiç şaşırmamıştım çünkü arayan esraydı. Telefonu açar açmaz o ince sesiyle cırlamaya başladı.

"Seni pislik kaç kere aradım sen biliyormusun! Şu şanet telefonu bir kerede aradığım gibi aç!"

Esranın saydırmalarına alışık olduğum için pek önemsemeyerek arkamı dönüp tekrar koltuğa doğru gitmeye başladım.

Bir iki adım atmıştım ki merdivenlerin başından bir ayak sesinin gelmesiyle hiç gitmeyen korkum yerini tekrar aldı. Başımı korkuyla merdivenin başına doğru çevirdiğimde çığlığıma engel olamayıp kapıya doğru koşmaya başladım.

Ama umduğum gibi değildi. Kapı açılmıyordu ne kadar zorlasam da açılmıyordu. Tekrar arkamı döndüğümde aynı yerinde durmuş bana gülerek bakıyordu.

" mihri ordamısın! Mihri korkutma beni cevap ver! Lanet olsun bekle beni orada!"

Son duyduğum şey ise esranın telefonu kapattığına dair çıkan o ses ve onun kahkahalarıydı.

MİHR-Ü MAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin