8.BÖLÜM

65 41 3
                                    

Kaybediyordum.

Hayatımı kaybediyordum.

Kendimi kaybediyordum.

Ben beni tanıyamıyordum.

O küçük azranın gözlerindeki ışığı umudu göremiyordum artık.

Ben azra değildim. Azra yalanlar ve oyunlar üzerine oynatılan bir kuklaydı. Bende o oyuna uyup herkeze gösterimi sunuyordum ta ki 18 yaşıma kadar. O küçük azra o mutlu küçük şirin azra 18 yaşında o kuklalıktan kaçmış herşeyi geride bırakmış olan mihriydim.

Ben soyadını bile kendisi koymuş Mihri Sayer. Ben 5 yıl kaçmanın bedelini şimdi ödüyordum. Ben bugün kendimi kaybettim. Mihri sayer bugün kendini kaybetti.

————

Esrayla yemeğimizi yedikten sonra ben şirkete geçip ilgilenmem gereken dosyalarla ilgilendim. Birşeylerle uğraşmak iyi geliyordu çünkü düşünmemi engelliyordu. Yarını hatırlamamı engelliyordu.

Yarın ortaya bir ateş atıp içine de kendimi atacağım gündü. Yarın benim için çok önemli bir gündü. Belkide yarın şirketimi adım adım batırmaya götürdüğüm günün ilk adımıydı.

Kaç saat kaç dakika kaç saniye şirkette çalışıyordum bilmiyordum ama saat 11 olmuştu. Daha fazla burada duramayacağımı anladığımda çantamı ve diğer gerekli eşyalarımı alıp şirketten çıktım.

Eve geldiğimde kendimi duşun altına atıp sonrasında da yatağıma uzanıp uykunun güzel kollarına bıraktım.

Sabah gözlerimi açmamı sağlayan şey odamın açık olan perdesinden içeriye sızan güneşin ışıklarıydı. Gözlerimi zor da olsa açıp kendime gelmemi bekledikten sonra odamdaki terasa çıkıp temiz havayı ciğerlerime soludum.

Elim istemsizce kalbime gittiğinde benim bile farkında olmadığım bir şekilde hızlı atıyordu. Bu da neydi böyle neyin heyecanıydı neyin korkusuydu. Korku zaten hiç gitmemişti ki benden. Hep benimleydi benimle büyüdü ve devam da ediyordu.

Terstaki koltuklardan birine oturup başımı ellerimin arasına alıp bugün olacaklardan en az hasarla nasıl çıkmam gerektiğini düşünmeye başladım ama nafile en az hasarla çıkamazdım ben. Dağhanla olan iş ortaklığımız başlamadan bitecekti ve daha sonra hiçbir şirket ortaklık için gelmeyecekti bana. Ne kadar zararın altında kalacaktım kim bilir?

Bu düşüncelerimi bozan şey içerideki çantamda olan telefonumun nefret ettiğim sesi. İçeriye gidip çantamdan telefonumu çıkarıp kimin aradığına bakacaktım ki özel numaranın aradığını görmemle şaşırmıştım. Özel numaraları genelde eğlenmek için aramazlarmıydı yada kafa bulmak için. Telefonu sessize alarak yatağa atıp gardırobumun karşısına geçtim.

Bugün özenli giyinip gitmeyecektim. Bir kot pantolon ve üstüne beyaz tişörtü geçirip saçımı da rastgele bir topuz yapıp dünden kalma makyajımı da silip hazır olduğum kanaatini verip aynaya baktığımda hazırdım. Başka nasıl olabilirdim ki özenle taranmış saç ve makyaj özenle giyinmiş kıyafetler. Hayır bugün o olmayacaktı. Bugün o özenli titiz mihri olmayacaktı.

Aynadaki yansımama baktığımda bir çift ruhsuz gözlerle karşılaştım. Kendisinden bile nefret eden bir çift göz. Bir göz yada bir bakış herşeyi ifade edermiydi? Evet ederdi çünkü benim gözlerim bana olan hayata olan nefretini kusarak bakıyordu heryere.

Birden telefonumun çalmasıyla irkilerek arkamı döndüm ama çok şaşırmıştım çünkü ben telefonu sessize almıştım nasıl olurdu da ses gelebilirdi ki. Yatağımın üzerinde olan telefonumu elime aldığımda tekrardan özel numaranın aradığını görmemle sinirlenip telefonu kapatıp çantama atıp evden çıkmaya karar verdim.

Aşağıya inmek için hareketlendiğimde duyduğum sesle olduğum yerden kıpırdamadan sesin nereden geldiğini anlamaya çalıştım. Ses aşağıdan oturma odasından geliyordu. Yavaş ve bir o kadar da temkinli hareketlerle aşağıya indiğimde ayaklarımın oturma odasına doğru gitmesine izin verdim. Oturma odasının açık olan kapısından yavaşça bakıp hiçbirşeyin olmadığını görmemle rahatlamıştım. Çünkü ev telefonu çalıyordu. Bir ev telefonunun çalmasıyla nasıl oluyor da korkuyordum bilmiyorum.

Bu saçmalığa kahkaha ata ata gülmeye başladım. Kendimi ben bile durduramıyordum ama sadece bu olanlara gülüyordum. Yaşadıklarıma gülüyordum.
Bu kahkalarımın arasına tekrardan ev telefonunun sesi eşlik etti. Gülmemi biraz da olsun bastırdıktan sonra koltuğun yanındaki sehpanın üzerinde olan ev telefonuna doğru gittim. Ev telefonunu elime aldığımda özel numaranın aramasıyla gülmem tamamen son bulmuştu.

Açıp açmamak arasında gidip geliyordum ama sonunda açmaya karar verip telefonu kulağıma götürdüm.

"Efendim"

Dediğimde karşı taraftan herhangi bir ses gelmiyordu tekrardan efendim dediğimde ses vermediğinden dolayı tam kapatacaktım ki karşı taraftan izle kelimesini duymamla birlikte arkamdaki televizyondan ses gelmeye başladı. Hazır değildim arkamı dönmeye hazır değildim. Bir olayı daha kaldıracak gücüm yoktu. Ama yapıcak birşeyim de yoktu.

Yavaş hareketlerle arkamı dönüp televizyona baktığımda gözlerimden yaşlar birbirine fırsat vermeden akmaya başladı.

MİHR-Ü MAHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin