6.BÖLÜM

46 8 0
                                    

Derin nefes alarak içeri girdim, kolum Jimin'de iken. Sandığım gibi ciddi konseptli bir parti değildi neyse ki ama... Bu kadar da şey olması gerekmezdi yani. Gay,lezbiyen ne ararsan vardı burada. Tam içkicilerin ortasına düşmüştüm. Daha önce böyle eğlenceli partilere gitmiştim ama bu parti kadar terbiyesiz bir konsept yoktu. Kimse kimseyi umursamayıp sadece eğlendiğine göre ben de bu akşamı kendime ayırıp eğlenmeliydim belki de. Tabi bu Jimin yanımdayken ne kadar mümkün olurdu bilmiyordum. Kolundan çıktım ve üzerimdeki ceketi bir kenara fırlattım. Jimin bana şaşkın gözlerle bakarken bir yandanda kaşlarını kaldırmış beni süzüyordu. Utandığımı anlamış olmalıydı ki beni süzmeyi bıraktı. Birlikte ortalara doğru yürüdük. Önümüzde öpüşen bir çift gördük. Bunlar öpüşmüyordu birbirlerini yemek gibi yiyorlardı. Midem bulanırcasına kaşlarımı çatıp kafamı çevirdim ve yürümeye devam ettim. Jimin'e doğru bağırdım. "Beni ciddi konseptli bir partiye getirirsin sanıyordum. Bu kadarını beklemezdim." deyip önüme hafif gülerek döndüm. Sondaki cümle tabiki de şakaydı. Jimin'den böyle birşey bekliyordum. Bana baktı ve "İstersen daha ciddi bir partiye götürebilirim." diye bağırdığında "Yok kalsın." dedim. O da hafif güldü. Bir masaya geçip oturdum. Ortaya dans etmeye çıkarsam ben bile kendimi bulamayabilirdim. Kalabalıktı. Jimin de yanıma geçtiğinde önümüzden geçen görevliden içecek almıştı. Kendine alkol bana ise meyve suyu vermişti. Bunu bir hakaret olarak algılayıp "Benim içki içemeyeceğimi mi düşünüyorsun? Senden büyüğüm bunu unutma." dedim yüzüne sürekli vurarak. Aramızdaki yaşı arada vurguluyordum belki biraz davranışları değiştirir diye ama Jimin yine aynı Jimindi. "İçki içip sarhoş olacaksın. Saçma sapan hareketler yapıp onun bunun erkeği ile karşımda dans edeceksin ve ben bunu izleyeceğim öyle mi? Meyve suyu daha uygun sanki." deyip parmağı ile meyve suyunu işaret etti. Hemen konuştum "Hani sarhoş olunca ne dediğimizi bilirdik." dediğimde "Ama ne yaptığımızı bilemeyiz. Ayrıca bu senin için geçerli değil güzelim." dedi. Beni sarhoşken görmemişti ki. "Beni sarhoş olduğumda hiç görmedin ki." dedim meydan okurcasına. Biraz durdu ve ardından cevap verdi "Tahmin etmek zor değil." dediğinde ona kötü bakışlarımı attım ve ardından ona inat olsun diye onun bardağını alıp kafama diktim. Acılığıyla yüzümü buruşturdum. Bir kez olsun rezil olmaktan vazgeçemiyordum diye düşünürken Jimin "Bir kez olsun rezil olmaktan vazgeçemiyorsun." dediğinde gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Çocuk aklımı okuyordu resmen.
'Bir kez olsun rezil olmaktan vazgeçemiyorsun.'
Aniden gelen kusma hissi ile Jimin'e lavobaya gideceğim dedim. Lavoba oturduğumuz masadan göründüğü için beni serbest bıraktı. Koştum ve kustum. Bu kusmalarımdan ben de korkmaya başlamıştım doğrusu. Rujum bozulduğunda çantadan ıslak mendil çıkarıp tamamen ruju temizledim. Lavoba kapısının önünde hemen duvar vardı. Oturduğumuz masadan kapı görünmese bile arkasında lavabonun olduğu duvar görünüyordu. Kaçmam imkansızdı. Bunu hala düşünüyormuydum? Bilmiyordum. Lavabodan çıktım ve tam duvarın bara açılan kısmına doğru yürüyecektim ki kolumdan biri beni geriye doğru çekti. Hala duvarın arkasındaydım. İçimi kaplayan endişe ile kolumu tutan kişiye baktım. Ağzım aralanırken konuştu "Seulgi." Doğrusu burada tanıdığım birini görmeyi cidden beklemiyordum. "Sehun." Şaşkın şaşkın suratına bakıyordum. İçimde hem sevinç hem korku hem de endişe vardı. Bütün duyguları bir arada yaşıyordum. Sehun çocukluk arkadaşımdı. Bana bir dosttan çok kardeş olmuştu. Birbirimizle sorunlarımızı paylaşırdık ve birbirimizin her zaman yanında olurduk. Onu cidden seviyordum ama bir süre sonra onun beni farklı bir şekilde sevmeye başladığını anladım. Bana aşık olmuştu. Bir dönem çıkmıştık ama olmadığını fark edince tekrar dost olarak kalmaya devam etmiştik. Ben onu tamamen kardeş,dost olarak görsem de onun bana hala aşık olduğunu biliyordum. Her şeye rağmen yine de beni zorlamayarak bana dost olmaya devam etmişti. Yurt dışına çıktığı için 4-5 aydır görüşmüyorduk. Acaba benim kaçırıldığımı biliyor muydu? Aklımda fazla soru vardı. Onu gördüğüm için sevinmiştim ama Jimin'in gelmesinden endişeleniyordum ve buraya gelince vereceği tepkiden korkuyordum. "Seni görmek cidden güzel. Seni özledim." deyip bana sarıldığında hiçbir şeyden haberi olmadığını anlamıştım. Ona birşey belli etmemeye çalışarak "B-ben de özledim." dedim ve sarılışına karşılık verdim. Ona birşey belli etmek istemiyordum çünkü eğer anlatırsam olay çıkartırdı. Hem de cidden büyük bir olay... Bunu bildiğim için şimdilik susup hiçbir şeyi belli etmeyecektim. Ayrıldıktan sonra "Seni böyle yerlerde görmek şaşırtıcı, sen gelir miydin böyle yerlere bear'ım." dediğinde gülümsedim ve "Bu bear artık eski bear değil." dediğimde o da güldü. "Tuvalet kapısının önünde hasret gidermeyeceğiz herhalde." deyip beni duvarın arkasına çekmeye kalkıştığında aniden "Dur." dedim. Bana soran gözlerle bakarken ne diyeceğimi cidden bilmiyordum. Ah Seulgi! "Ş-şey ayakta konuşalım. Yani ayakta konuşmak daha güzel." diye saçmaladığımda güldü ve "Sen cidden eski bear değilsin." dedikten sonra cümlesine devam etti. " Tamam gel bare tuvalet kapısının önünde durmayalım." dediğinde kolumdaki eli yavaşça elime indi. Tam beni sürükleyecekken "B-bence burası gayet uygun. Yani ben çok fazla kalamam gitmem lazım." dediğimde bana yaklaştı ve eli saçıma kaydı. Bunu dostça algılayacaktım. Bir eli elimdeyken diğer eli saçımdayken "Seulgi sen cidden iyi değilsin. Neyse sorun değil." dediğinde hala aynı pozisyondaydık. Birden 10 adım ilerimizden "Seulgi!" diye bağırma sesi geldi. Bu bağıranın Jimin olduğunu anlamamak mümkün değildi. Cidden bağırmıştı. İkimizin de kafası Jimin'e döndü. Gözleri ateş saçıyordu. Onu ilk defa böyle sinirli görüyordum. Cidden korkmaya başlamıştım. İşte şimdi boku yemiştim. Sehun ile aramdaki temas kesilirken Jimin Sehun'un üstündeydi. Dövüyordu. Sehun da Jimin'e bir yumruk geçirdiğinde ne yapacağımı cidden bilmiyordum. Jimin doğruldu. Kafasını yana doğru kütlettikten sonra Sehun'un üstüne atıldı. Bir insan boynunu kütletirken bile seksi olur muydu? En yakın dostum ve beni eve hapseden hastam karşımda dövüşürken bunları düşündüğüm için kendime küfrettikten sonra "Durun artık. Lütfen." dediğimde sesim çatallaşmıştı. Jimin'in koluna yapıştım ve geri çekmeye çalıştım ama ne fayda çocukta öyle bir kas vardı ki. Jimin beni hızla ittirdiğinde yere düştüm ve kafamı hafifçe duvara çarptım. Gözlerim bir an karardığında kafamı sallayıp gözlerimi kırpıştırdım. Jimin korkuyla bana bakıyordu. Sehun ise yerde yüzü yara bere içinde bana bakıyordu. Eğer bana zarar gelmesi onları durdurmaya yetiyorsa kafamı duvarlara sürtüp kıvılcım çıkartabilirdim. Jimin belimden kavrayıp beni ayağa kaldırdı. "Üzgünüm. Cidden çok üzgünüm. İyi misin?" dediğinde gözlerindeki öfke yok olmuştu. Özgürlüğümü kısıtlıyordu sonra en yakın dostumu dövüyordu sonra kavgaya engel olmaya çalıştığımda beni ittirip kafamı duvara çarpmamı sağlıyordu ve şimdi de 'İyi misin?' diye soruyordu. Bunun verdiği sinirle Jimin'i kenara ittirdim ve Sehun'un önüne eğildim. Gözümden yaşlar akarken tek diyebildiğim şey "Üzgünüm. Çok üzgünüm. Hepsi benim suçum." olmuştu. Jimin'e sinirle baktığımda eliyle yüzünü ovuşturdu ve elini saçlarının arasından geçirdi. Hala sinirli olduğu belli oluyordu. Sehun'a kalkmasında yardımcı oldum ve kolunu omzuma atmasına izin verdim. Jimin bize baktı ve sonra "Sen bırak." dedi ve beni hafifçe kolumdan tutup kenara çekti ve Sehun'un kendi tuttu. İkisi de birbirinin üzerine atlamamak için zor duruyordu. Bunu engelleyen şey bendim sanırım. Dışarı çıktığımızda Jimin Sehun'u arabaya bıraktı. Bana sinirle döndü ve "Bunu seninle sonra konuşacağız." dediğinde tam cevap vermek için ağzımı açmıştım ki beni kolumdan tutup ön koltuğa yerleştirdikten sonra kendisi de sürücü koltuğuna bindi ve arabayı çalıştırdı. Daha ne konuşacaktı? Konuşmaya hakkı mı vardı? Ne kadar saçma bir hayatımın olduğunu düşünüp duruyordum. Zaten normal olmayan hayatım daha da garipleşmişti. Aniden aklıma Jimin'in bana 'Seni seviyorum' demesi geldi ve hafif gülümsedim. Evet iki kelimeye bile takılabilen bir insandım. Kişiye ve söylemesine göre değişiyordu tabii. Arka koltukta kanlar içinde en yakın dostum yatıyordu. Jimin yanımda her an beni bile öldürecekmiş gibi bir öfkeyle araba sürüyordu. Ve ben onun bana 'Seni seviyorum' demesini düşünüp sırıtıyordum. Ne kadar vefasız bir insandım. Ne diye bu kadar sinirlenmişti ki? Tamam sinirli bir insandı, onu anlamıştım ama Sehun'la öpüşmüşüm gibi davranıyordu. Neden bu kadar abarttığını anlamamıştım. Gece yine kavga edecektik. Yapmadığımız şey değildi tabii ama bu sefer ki fena olabilirdi Jimin'in öfkesine bakılırsa. Hastaneye geldiğimizde Jimin arabayı parketti. Dışarı çıktım ve o da çıkıp Sehun'u aldı. Hastaneye doğru hızlıca ilerledik. Sehun'u muayeneye aldıklarında sessiz koridorda Jimin ve ben kalmıştık sadece. Ona bakarken gözlerimdeki endişeyi saklayamadığıma adımdan daha da emindim. Jimin uzun sessizliği bozdu "Artık eve gidebiliriz. İçerideki her kim ise kendi başının çaresine bakabilir bence." deyip tam kolumdan tutacaktı ki kolumu çekip bir iki adım geriledim. Bu kadarı yetmişti doğrusu bana da. "Onun iyi olduğunu görmem gerek." dediğimde Jimin'in çenesi kasıldı ve bana baktı. Tam ağzını açacaktı ki konuştum. "Lütfen." diyebilmiştim. Özgürlüğümün kısıtlanmasından bıkmıştım. Bu kadarına izin vermeliydi. Karşımızdaki tekli sandalyelerden birine oturdum. Jimin ise karşımda duvara dayanmış beni seyrediyordu. Gözlerimi ondan kaçırdım. Bir süre sonra doktor kapıdan çıktığında ayağa kalktım. Jimin kıpırdamamıştı bile. "Doktor bey durumu nasıl?" sesim çatallaşmıştı. Sehun için endişeleniyordum cidden. Doktor konuştu "Karnına fazla darbe yemiş. Bu yüzden dinlenmesi gerek. Genel olarak durumu iyi." dediğin doktora teşekkür edip Jimin'e öfkeli ve kırgın bakışlarımı yolladım. Hemşire görebileceğimizi söylemişti. Bekletmeden içeri girdim. Tabii Jimin de arkamdan. Sehun Jimin'e sinirle bakıyordu. Yanındaki koltuğa oturdum ve "Özür dilerim. Benim suçumdu. Gerçekten özür dilerim." dedim. Sehun bana baktığında gözündeki öfke silindi. "Özür dilemene gerek yok. Suç şu saygısız arkadaşının." dediğinde Jimin tam ona adım atmıştı ki bileğini tuttum ve sadece baktım. Bakışlarımı anladığında derin bir nefes alıp odadan çıktı. Sehun korktuğum soruları sormaya başladı. "Bu herif kim? Senin neyin oluyor?" dediğinde bakışlarımı kaçırdım. Ne cevap vereceğimi bilmiyordum. "Hastam." diyebildim sadece. Sehun "Hasta olduğu belli zaten de sana ne diye karışıyor? Ayrıca o partide onunla mıydın?" dediğinde cidden sıkışmıştım. Ayağa kalkıp pencereye ilerledim. Derin bir nefes alıp ne diyeceğimi düşündüm. Yanına gittim ve "Aslında arkadaşım sayılır. Partide tesadüfen karşılaştık. Sen onu bunu boşver de sen iyi misin? Eve gidebilecek misin?" diyip yırtmaya çalıştığımda Sehun'un dediği şey ile lanet ettim. "Aslında bu akşam sizde kalmayı planlıyordum. Yani beraber gidebiliriz eve." dedi. Ne diyecektim şimdi ben? "Aslında şey... Sehun... Ben bu akşam gidiyorum. Yani yurt dışına çıkacaktım. İşle alakalı. Çok üzgünüm." dediğimde bir anlık tedirginleşti. Sonra "Böyle olacağını bilseydim biraz daha erken gelirdim." dediğinde cidden gerilmiş ve daralmıştım. Onu bekletmeden "Önemli değil. İlla ki bir ara görüşürüz." deyip yalan söyledim. Bir daha ailemi görebilecekmiydim, ondan bile şüpheliydim. Beni unutmuşa benziyorlardı. O da cevap verdi. "Görüşeceğiz bear." deyip gülümsedi. Joohyun'a Sehun aracılığı ile birşeyler söyleyebilirdim. Gerçi ne söyleyebilirdim ki? 'Joohyun'a kaçırıldığımı söyler misin Sehun' diyemezdim ya. Göğsüm daraldığında derin bir nefes aldım. "Aileme ve kızlara onları özlediğini söyler misin? Bir de onları çok sevdiğimi söyle olur mu?" dediğimde bana garip bir bakış fırlattı ve "Telefonda konuşmuyor musunuz?... Ah! Sorduğum soruya bak. Üzgünüm. Tabii, söyleyeceğim." dediğinde soruyu cevaplamaktan kurtulduğuma seviniyordum. Sehun'a "Benim şimdi gitmem lazım. Seni özleyeceğim hunnie. Kendine iyi bak. Seni seviyorum." dediğimde nefes alışverişlerinin değiştiğini buradan bile fark etmiştim. Hala bana aşıktı. Onun umutlarını ezmek istemezdim ama onu o şekilde sevemiyordum. Denemiştim ve olmadığını görmüştüm. "Peki bear. Sen de kendine iyi bak. Ayrıca dışarıdaki hasta, cidden hasta arkadaşınla fazla takılma lütfen. Ben de seni seviyorum." dedi ve elimi tuttu. Bunu kabul edebilmek isterdim ama Jimin'le yaşıyordum. Onunla takılmayı kesmem mümkün değildi. Sehun bana 'seni seviyorum' dediğinde aklıma birden Jimin'in 'Seni seviyorum' deyişi gelmişti. Jimin bunu dediğinde neden bilmiyorum ama etkisinden uzun bir süre çıkamamıştım. Sehun'unkini dostça algıladığım doğruydu. Yani... Hayır Jimin'inkini kesinlikle... Normal algılamıştım. Jimin'in bana aşık olduğunu düşünmüyordum. Bana değişik davranıyordu ama o şekilde davranmıyordu. Yavaşça elimi çekip ayağa kalktım ve kapıya ilerledim. Tekrar Sehun'a dönüp el salladım ve kapıdan çıktım. Jimin duvara yaslanmış bir şekilde yere bakıyordu. Çıktığımı görünce doğruldu ve bana yaklaştı. "Bitti mi?" diye kabaca soruduğunda buna alışmaya çalıştım. Tartışma başlıyordu. Cevap vermemi beklemeden kolumdan tutup peşinden sürükledi. Hastaneden çıktık ve arabaya bindik. Yol boyunca tek kelime etmemesinin ne demek olduğunu biliyordum. Eve gidince yapmadığını bırakmayacaktı. Onunla yaşadığım süre boyunca bunu öğrenmiştim. Sessiz bir yolculuktan sonra araba durduğunda dışarı baktım. Arabayı parketti ve indik. Eve girdiğimizde daha bana dönmeden "Kim o?" dedi. Sesi şuanlık sakindi. Hala bana dönük değildi. "Dostum." diye mırıldandım. "Sana dokundu." dedi yine sakince ve bana doğru geldi. Biraz ürkmüştüm. Evet orada Sehun'un ne anlamda elimi tuttuğunu bilmiyordum. Bir dakika, o neden karışıyordu ki buna? Ona neydi? "Sana ne Jimin? Bu seni neden ilgilendiriyor?" dediğimde bir an duraksadı. Ellerini yumruk yaptıktan sonra geri indirdi. Ne düşündüğünü deli gibi merak ediyordum. Aramızda biraz sessizlik olduktan sonra Jimin "Benim yanımdasın. Sana benden başka kimse dokunamaz." dediğinde bakmakla yetindim. 'Benden başka' demişti. "Sen dokunabilirsin yani öyle mi?" diye sesimi yükselttiğimde zaten yakınında olan vücudumu duvarla arasına aldı. Bir süre dudaklarımı izledikten sonra "Evet." dedi. O bu kadar yakınımdayken sinirli kalamıyordum. Karnım ağrımaya başladığında gözlerimin dudaklarına kaymasını engellemeye çalışıyordum. "Senin yüzünden yaralandı. Benim hayatımı zaten mahvettin. Yetmemiş gibi biri ile konuşmamı da engellemeye çalışıyorsun. Bu yüzden de insanlara zarar veriyorsun. Sevdiğin kız öldü diye acısını benden çıkartıyorsun. Hastasın sen. Kafayı yemiş bir manyaksın." deyip sinirle ittirdim onu. Cidden bıkmıştım artık. Bu gece bazı şeylerin açığa çıkması gerekecekti. Sözlerimin ağırlığını Jimin'in dolan gözlerine bakarken anladım. Asla ağlamıyordu. Sadece gözleri sulandığı için parlıyordu ama gerisi gelmiyordu. Nasıl böyle durabiliyordu? Oysa ki ben çoktan göz yaşlarımı serbest bırakmıştım. "Hiçbir şeyin farkında değilsin. Hiçbir şey bilmiyorsun." dediğinde "İzin vermiyorsun ki Jimin." dedim acı bir şekilde. Ellerini saçlarından geçirdi. Bana baktı ve sessizce "Uyanık olduğunu biliyordum." dedi. Umarım ki dediğim şeyi kastetmiyordur. Anlamamış ayağı yaparak "Ne diyorsun?" dedim. "Dün gece odana girdim ve sen uyuyor gibi yapıyordun. Ama uyanık değildin." dediğinde tüylerim diken diken oldu. "Hayır. Odama geldiğini bile bilmiyordum. Ne işin vardı odamda?" deyip kıvırmaya çalıştığımda Jimin bana biraz yaklaştı ve eliyle perçemimi kenara itti. "Kalbinin atışları uyanık olduğunu ele veriyordu." diye sessizce mırıldandığında kalbim yerinden çıkacakmış gibi hissetmiştim. Bana 'Seni seviyorum.' demişti. Ben de aptal gibi heyecanlanmıştım. Farketmişti. Bunu dile dökmeyecektim. "B-ben bilmiyorum. Yani yanılıyorsun. U-uyuyordum." dediğimde gözlerim Jimin hariç her yeri taramıştı. Çenemi tutup kendine çevirdi. "Bir daha kimsenin sana dokunmasına izin vermeyeceksin." dediğinde imayla "Peki." deyip ondan uzaklaştım. Derin bir nefes aldığını hissetmiştim. "Benden uzaklaşamazsın." dediğinde tam ağzımı açacaktım ki "Bunu istesen de yapamazsın Seulgi." dediğinde sustum. Biraz daha karşısında bu şekilde durursam kalbim yerinden fırlayacaktı. "Bundan kaçamazsın." dedi. Daha fazla dayanamayıp odaya koştum. Kapımı arkamdan kapattım. Cama doğru gittim. Derin bir nefes aldım. Beni sinirlendiriyordu ama gözleri üzerimdeyken öyle kalamıyordum. Sinirim uçup gidiyordu sanki. Dolaba ilerledim ve üzerimi değiştirdim. Bu elbise... Türü,rengi... Bana bir şeyleri andırıyordu. Ama ne olduğunu çözemiyordum. Beynim karıncalandığında düşünmeyi bırakıp yatağa ilerledim. Aklıma birden Jongin geldi. Onu şimdi hatırlıyordum. Onu eskiden okulda görmüştüm. Okuldan tanıyordum onu evet. Peki nasıl karşıma çıkmıştı? Üstelik Jimin'in arkdaşı olarak. Herşeyi bir gün anlayacaktım ama şuan başım delinecek derecede ağrıyordu ve bu yüzden kendimi uykunun derin kollarına bıraktım.

SUN AND MOON  |  ksg - pjmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin