7.BÖLÜM

55 7 0
                                    

Sabah güneş ışınları odamı doldurduğunda gözlerimi açtım. Eskiden olsa işe geç kaldığım için endişelenirdim. Şimdi ise günüm nasıl geçecek diye düşünüyordum. Sarıldığım kahverengi ayıcığı kenara bırakıp ayağa kalktım ve aynanın karşısına geçtim. Hani canlı cenaze derlerdi ya, hah tam öyleydim işte. Tam üzerimi değiştirecektim ki odaya Jimin daldı. Bu çocuk neden hep böyle zamanlarda odaya dalıyordu. Odanın deliğinden beni izlediğinden şüphe ediyordum artık. Ona döndüm ve "Kapımı kitleyeceğim artık." deyip çıkarmak üzere olduğum tişörtümden elimi çektim. Gözleri elime kaydığında sırıttı. Sinirlerimi cidden bozuyordu. "Tam zamanında girmişim." dediğinde gözleri gözlerimi buldu. "Sırıtma. Sinir bozucusun." dediğimde ben de gülüyordum. İnsanda sinir de bırakmıyordu aynı zamanda. Biraz daha beni süzmeye devam ederse bu benim için iyi olmazdı. "Ne diyeceksin Jimin?" dediğimde gözlerime baktı. Suratı ciddileşmişti. "Bugün Jongin ve Soyeon gelecek. Soyeon ablam. Bizim Jongin ile biryere gitmemiz gerekiyor. Yani Soyeon ile burada kalmanı istiyorum." dediğinde iki saniyelik keyfimi de bozmuştu. Ben de gözlerine baktım ve "Buraya hapsettiğin yetmiyor bir de başıma bakıcı tutuyorsun." dediğimde gözlerini kaçırdı ve derin bir nefes aldı. Bu daha çok bıkkınlık gibiydi. Bana mahkummuşum gibi davranmasını sevmiyordum. Gerçi öyleydim. "Seulgi böyle yapma lütfen. Soyeon'u arkadaş olarak gör. Kaynaşman için onun da gelmesini istedim." dedi. Ben de onun gibi bıkkınlıkla nefesimi dışarı verdim. Ben insan mıydım ki? Benim kararlarımın önemi yoktu zaten. "Bütün bunlar ne zaman bitecek? Beni burada tutarak ne kazanıyorsun? Beni buraya kapatarak ne gibi bir amaç gütmüş olabilirsin? Neden bunları yapıyorsun Jimin? Beni sevdiğini söyledin ama..." durdum. Ben ne demiştim? Kendime lanet okudum. En çok dile dökmeye istemediğim konu şimdi kendi ağzımdan çıkmıştı. Aniden gözlerimi kaçırdım. Olduğum yere kilitlenmiştim. Bunu söylemek neden bana bu kadar zor gelmişti. Hayır. Jimin'e aşık değildim. Buna çok emindim. Neden onunlayken böyle oluyordu onu bilmiyordum işte. Jimin'in gözlerime baktığını hissedebiliyordum. Bana doğru yaklaştı. Ben Jimin dışında her yere bakarken eli yanağıma kaydı. Yüzüne bakarsam bayılabilirdim ya da yine şu meşhur kusmalarımdan yaşayabilirdim. Çünkü ne zaman güzel bir an içinde olsam kusma hissi geliyordu. En sevdiğim her an, her şeyin içindeyken. Dudaklarını tenimde hissettiğimde gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Alnımdan dudaklarını çektiğinde hızla odadan çıktı. Saçlarımı geriye attım ve yatağa oturdum. Ne zaman bu anları yaşasam, ne zaman Jimin'e karşı daha sıcak yaklaşmaya çalışsam içimdeki ses beni esir alıyordu. 'O seni kaçırdı.' , 'Seni burada zorla tutuyor ve kendi amacı için kullanıyor.' bu kelimeler aklıma hücum ettiğinde tek düşündüğüm şey buradan kaçmak oluyordu. Aynı şuan olduğu gibi. Daha arkadaşları gelmediğine göre bunca zamandır aklıma gelmeyen şeyi şimdi yapabilirdim. Cama ilerledim. Camı açtım ve alttaki korumaya seslendim. Koruma Jimin'den biraz büyük dursa da arada çok fark yok gibiydi. Bana doğru döndü. "Buyrun? Bir sorun mu var?" diye sordu. İlk kibar yolu deneyecektim o olmazsa zor yoldan yapacaktım. Korumayı öldürmek aklımdan geçse de cani düşünceleri engellemeye çalıştım. "Buradan kaçmamı sağla. Lütfen. Burada nasıl bir hayat yaşadığımı bilemezsin. Bütün hayatım, ailem, arkadaşlarım geride kaldı. Lütfen yardım et." dediğimde bir an gözlerinde acıma görsem de anında gitti. "Kusura bakmayın. Patron beni mahveder." dedi. Tam 'hay senin patronuna' diyecekken kendimi zor da olsa susturdum. "Patronunun haberi bile olmayacak. Kafanda birşey kırdığımı felan söylersin. Lütfen bana bu iyiliği yap." dediğimde önüne döndü ve biraz düşünür gibi yaptı. Ardından bana baktı ve "Peki karşılığında ne alacağım?" diyerek pis pis bakışlar attı. Çıkarcı. Karşılıksız iyilik yapmayacağını bilmeliydim. "Ne istiyorsun?" dedim bıkkınlıkla. Adam "Ne istersem verecekseniz sizi buradan çıkaracağım. Şimdi yavaşça atlayın sizi tutacağım." dediğinde beni kurtardıktan sonra istediğini alacağı için adama güvendim ve hızlıca üzerimi değiştirdim. Etrafa bakındım. Buradan götürmek istediğim hiçbir şey yoktu. Kahverengi ayıcığı bile almayacaktım. Şuan tek istediğim buradan kurtulmaktı. Hızlıca pencereden ayaklarımı uzattım. Koruma yavaşça belinden tuttu beni aşağıya indirdi. Teşekkürü sonra edecektim. "Buradan devam edeceğiz sanırım." deyip tam ağaçların olduğu kısma yönelecekken adam birden kolumdan sıkıca tuttu. "Daha istediğimi vermedin güzelim." dediğinde gözlerim irice açıldı. "Ne diyorsun be?!" deyip kolumu çekmeye çalıştım ama güçlüydü şerefsiz. Beni kolumdan tutup duvar ile kendi arasına aldı. Göz yaşlarımın serbest kalmaması için zor tutuyordum kendimi. Ben adamı omuzlarından ittirmeye çalışırken birden üzerimdeki tişörtü yırttığında göz yaşlarım galip geldi. Omuzlarından ittirmeye çalışmak sadece çaresiz ve faydasız bir çırpınıştı. Burada kimse bizi görmez ve duymazdı. Çünkü cam arka bahçeye bakıyordu. Adamın eli belimdeyken dudakları boynuma ilerlemeye başladı. İttirmelerim adamı yavaşlatıyordu fakat fayda etmiyordu. Tek çarem kalmıştı. Bağırmak. Birden avazım çıktığı kadar "Jimin!" diye bağırdım. O an benden çıkan sese ben bile şaşırmıştım. Kimseden ses çıkmadığında "Jimin! Jimin! Jimin!" sesim gittikçe kısılmaya başlıyordu çünkü daha çok ağlıyordum artık. Adamın dudakları tam boynuma değecekti ki arkadan "Lan!" diye bir ses geldi ve adam birden yakasından tutulup ağaca fırlatıldı. Jimin adamı ağzından kan kusana dek dövmüştü. Tek yaptığım olduğum yere çöküp ağlamaktı. Aptallık etmiştim. Jimin ne kadar beni kaçırmış olsa da onun yanında güvendeydim. Ne zaman kaçmaya çalışsam karşıma çıkmıştı. Şimdi ise bela beni bulmuştu. Ondan kaçamayacağımı bir türlü anlayamamıştım. Şimdi ise ona karşı mahcup hissedecektim. Üzerime yabancı bir adamın zorla elleri değmişti ve bundan nefret ediyordum. Berbat hissediyordum ve benim suçumdu. Kafamı dizlerime gömdüm ve Jimin'in adamı ölesiye dövmesini izlemeyi bıraktım. Kafamı kaldırdığımda Jimin adamı bir yere sürükledi ve ardından "Halledin şunu!" diye bir ses duydum. Jimin yanıma koştu ve önüme eğildi. Tişörtüm yırtıldığı için sütyenimleydim. Jimin ceketini çıkardı ve üzerimi kapattı. Ona bakmaya yüzüm yoktu. Sadece sarıldım. Ben ona sarıldığımda o da bana sıkıca sarıldı. Elleri saçlarımda gezindi. Onun kollarında rahat ve güvende hissediyordum. İkimiz de yerde oturuyorduk. Ayrıldığımızda gözlerime baktı. "İyi misin?" dedikten hemen sonra ayağa kalktı ve duvara bir tekme geçirdi. "Lanet olsun! Geç kaldım." tekrar bana eğildi ve çatallanan ve sinirli sesiyle "Sana birşey yaptı mı piç?" diye sordu. Gözlerine bakmadan "Hayır." dedim solgun sesimle. "Özür dilerim." dedim ağlamaklı sesimle. Elini yanağıma koydu ve "Özür dileme. Benden asla özür dileme. Birşey yapmadın." dedi. "Hayır. Senden kaçmaya çalışırken bile sana sığındım. Şımarık ve aptalım." dedim. Ondan kaçmaya çalışırken bile ondan yardım istemiştim. Onun yardımını hak etmiyordum. Çenemi tutup kaldırdı ve "Senin bir suçun yok. Anlıyor musun? Suç sadece bende. Özür dilerim." dedi. Birşey demeden ona tekrar sarıldım. Bu iyi hissettiriyordu. O da bana sıkıca sarılırken kolumdan yavaşça tutup kaldırdı. İçeri girdik. Odaya girdim ve duş aldım. Jimin ceketine baktım ve ona geri vermemeye karar verdim. Dolabıma koyduktan sonra çıktım. Jimin yanıma geldi ve "Gitmek istemiyorum ama gitmem gerekiyor." dedi. Suratına bakmaya biraz utanıyordum. Bencillik etmiştim sonuçta ama o yine de bana her zaman ki sıcakkanlılığıyla bakıyordu. Belki de ona karşı biraz daha iyi olmayı deneyebilirdim. "Peki." dedim hafif şirin bir şekilde. Utandığım zamanlar ağzımdan kelimeler ister istemez şirince çıkıyordu. Yanıma geldi ve elini çeneme koyup kaldırdı. Gözlerim gözlerini bulduğunda derin bir nefes aldım. "İyi misin?" dedi. Hiç düşünmeden "İyiyim." dedim. Bir de 'İyi değilim' deyip daha da şımaramazdım. Son bir kez gözlerimin içine uzunca baktıktan sonra dışarı çıktı. O çıktıktan sonra salondaki koltuğa ilerledim. İçeri benden daha büyük olduğunu tahmin ettiğim kısa saçlı kız girdi. Bana sevecenlikle ve gülümseyerek yaklaştı ve sarıldı. Ben de sarılışına tanımasam da karşılık verdim. Sarılışı samimiydi. Bana şimdiden iyi biriymiş gibi gelmişti. "Merhaba Seulgi." dediğinde "Anlaşılan Jimin sana beni anlatmış." deyip güldükten sonra ben de "Merhaba." dedim. Gözlerini devirerek "Senden bahsetmediği an mı var?" deyip hafif gülümsediğinde başımı eğip kızarmamı engellemeye çalıştım. Arkadan Jimin "Abla!" diye uyarırcasına ablasına baktı. Soyeon güldü ve "E artık gitsen diyorum kardeşim. Bizi kız kıza bırak." dedi. Jimin imayla baktıktan sonra göz devirip dışarı çıktı. Soyeon "Nasılsın?" dedi. Biraz düşündüm. Ona belki iyi olmadığımı söyleyebilirdim. "Aslında pek iyi değilim." dedim. Kaşlarını şaşırmışçasına çattı ve "Anlatmak ister misin?" dediğinde "Psikologlar gibisin." dedim. Güldü ve "Aslına bakarsan ilgim bile yok. Bu doğamda var sanırım." dedi. Sanırım ona ısınmaya başlıyordum. Belki onla iyi anlaşabilirdim. "Sabah tacize uğradım desem fazla mı garip bir durum olur?" dediğimde aniden "Ne?!" dedi ve devam etti. "Kardeşim böyle birşey yapmaz. Bunu sarhoşken bile yapmaz. Yoksa sana zor-" dediğinde sakince sözünü kestim. "Hayır, hayır. Jimin'in böyle birşey yapmayacağını biliyorum. Koruması yaptı." dedim. Biraz zorlanmıştım. En nefret ettiğim şeyi 2. Kez yaşıyordum. İğreniyordum böyle insanlardan. Soyeon şaşırmış görünüyordu. "Jimin beni kurtardı." diye mırıldandım. Yüzünde gülümseme belirdi sanki bunu söylememi bekliyormuş gibi. "İyisin değil mi?" diye sordu. Ablası da Jimin gibi düşünceliydi. Ablasına cidden ısınmıştım. "İyiyim. Şey bana neden bu kadar sıcak davranıyorsunuz? Yani yanlış anlama. Jimin beni zorla kaçırdı ve çok sıcakkanlı davranıyorsunuz. Kendimi tutsak gibi hissedemiyorum bazen." dediğimde gözlerini kaçırdı suratı asılmış ve yüzüne acı bir ifade yerleşmişti. Cidden Jimin'e benziyordu. Bana neden böyle davrandıklarını cidden merak ediyordum. Gerçi merak ettiğim çok şey vardı da... "Seulgi... Jimin seni seviyor. Cidden seviyor." dedi. O 'cidden' kelimesinden ne çıkarmalıydım bilmiyordum. Evet Jimin bana bunu söylemişti. Ne anlamda söylediğini düşünmekten kaçınıyordum sadece aynı şuanda da yaptığım gibi... Gözlerimi kaçırdım ve "Gidecek misin?" diye sordum. Yani sonuçta burada da kalabilirdi. Bana baktı ve "Uzun bir tatilden döndüm. Yine evimde kalacağım tabiiki." diye gülümsedi. "Siz hep bu ıssız yerde mi yaşıyorsunuz?" diye merakla sordum. Sessiz yerleri severdim ama burası resmen koca bir toplulukta dışlanmış insan gibiydi. "Evet, Jimin sessiz yerleri seviyor. Onun için geldim buraya." dediğinde tekrar merakla "Herkes Jimin'in dediğine mi bakıyor yani anneniz babanız felan? Jimin şımarık çocuk oluyor o zaman." deyip hafif güldüm. Jimin de benim gibi sessiz yerleri seviyordu demek. Bir ortak yanımız daha... Soyeon başını öne eğip biraz sessiz kaldıktan sonra bana baktı ve "Anne ve babamız öldü. Jimin ve ben varız. Jimin bu nedenden dolayı psikolojik sorunlar yaşamıştı sonra karşısına bir kız çıktı. Onunla nefes alıyordu. O kız onu kurtarmıştı ama sonra... Sonra kız bir uçak kazası geçirdi ve Jimin'in psikolojik sorunları şiddetlenerek tekrar başladı." dedi. Şuan kendime sövesim vardı. Düşüncesizce davranmıştım. Böyle olabileceğini düşünmemiştim. "Ş-şey ben üzgünüm. Yani düşüncesizce davrandığım için." dediğimde "Hayır, bunun düşüncesizlikle alakası yok. Sadece biraz meraklısın." deyip şakadan güldüğünde "Aslına bakarsan tek merak ettiğim şey Jimin'in beni buraya neden kapattığı." dedim. Yalan söylemiştim sanırım. O kızla ilgili şeyleri de merak ediyordum. Sonra Jongin ve daha bir çok şey. "Onu seviyor musun?" diye ani bir soru yönelttiğinde bir anlık şoka uğramıştım. Neden böyle bir soru sormuştu ki? Seviyor muydum? Ah! Ne diyordum ben. Gözlerim ile bir süre Soyeon dışında herşeyi taradım. O ise merakla cevabı bekliyordu. Neden bu kadar bekletmiştim? " Beni kaçırıp zorla bir eve kapatan birini nasıl sevmemi bekliyorsun ki?" deyip düşünürmüş gibi önüme döndüm. Yani sevmiyordum. Evet... Sebeplerim vardı. "İnan bana bir zaman sonra buradan gitmek istemeyeceksin." dediğinde merakla ve hafif şakadan sinirle ona baktım ve
"Sürekli bana 'burada kalmanın sebebini anlayacaksın' diyor ama ben hala anlamadım. Meraktan çatlayacağım. Nedeni her ne olursa olsun beni hayatımdan bir anda çekip koparmamalıydı." dedim. Kafasını sallayarak önüne döndü ve tekrar konuştu. "Bunu yapmak zorundaydı. Tek çaresi buydu." dedi. Ne kadar sorarsam sorayım nedenini öğrenemeyeceğimi biliyordum ve bu söyledikleri yanlızca merakımı daha fazla arttırıyordu. Sonunda sebebini öğrenemeyeceğimi biliyordum. Soyeon birden ayağa kalktı ve beni de ellerimden tutup kaldırdı. Bu kız etrafa pozitif enerji salıyordu. "Bu konuları şuan boşverelim. Şimdi biraz kız kıza gezmeye ne dersin?" dedi heyecanla. O 'kız kıza gezmek' kelimesinin içinde ne kadar fazla şey olduğunu enerjisinden farkediyordum. Normalde olsa bunu kabul etmeyebilirdim fakat eve tıkılmaktan boğulacaktım artık. Hava almak istiyordum. Denizi görmek istiyordum. "Sanırım evet demezsem linç yiyeceğim." deyip güldüm. O da "Evet." deyip güldü. Ben hazırlanmak için odama giderken Soyeon koltuğa kendini teslim etmişti. Odaya girdim ve dolabı açtım. Altıma turuncu-sarı karışımı dizimin 1-2 karış üzerindeki mini eteğimi, üstüme beyaz gömleğimi giydim. Saçlarımı açık bırakıp taradım ve hafif bir makyaj yaptım. Salonda beni bekleyen Soyeon'un yanına gittim. "Çıkabiliriz." dedim derin bir nefes alarak. Soyeon üstüme göz gezdirdi ve "Jimin seni bu etekle görmesin bence." dedi sırıtarak. Ağzım bir an açık kaldı ama ardından hemen konuştum
"Bir dakika. Ona ne benim ne giydiğimden?' dedim. Ayağa kalktı ve "Benden söylemesi." deyip göz kırptı. O kapıya doğru yönelirken arkasından bir süre düşünceli bir şekilde baktım ve peşinden gittim.
"Ee nereye gideceğiz?" dedim meraklı bir ses tonuyla. Aslında tek istediğim yanlız bir şekilde sahilde dolaşmaktı ama Soyeon'un beni bir saniye dahi yanlız bırakacağını sanmıyordum. "İlk önce kuaföre gitmeye ne dersin? Biraz değişiklik iyi gelir ha?" dedi. Değişiklik yapmaya hiç niyetim yoktu. Beni rahat bırakmayacağını biliyordum. Yine de şansımı denedim. "Şey aslında hiç gerek yok gerçekten." dediğim an cevap verdi. "İtiraz istemiyorum. Hem Jimin özel olarak saçını değiştirmemizi istedi." dediğinde ağzım bir karış sinirle açıldı. "Ha yani beni kaçırdığı, kıyafetime karıştığı yetmiyor bir de saçıma karışıyor? Bunları Jimin istediği için yapacağız yani?" dedim. Sesim sinirli çıkmıştı. Özgürlüğümün kısıtlanmasını sevmiyordum. Hatta nefret ediyordum. "Seulgi, sakin olmalısın. Bunları yapmasının bir sebebi var. Sadece biraz sabırlı olman gerek." dedi. Sebeplerden cidden sıkılmıştım. O zaman bana bu sebebi söylemesi gerekiyordu. Benden saklayarak, özgürlüğümü elimden alarak değil. "Sonunu bilmediğim bir hikayede sürükleniyorum. Bunu sevmiyorum. Anlamıyorsun. Madem sonunda mutlu olacağım, o zaman bana bu sebepleri söylemesi gerek. Cidden sıkıldım. Bu durumdan cidden sıkıldım. Bana bunu yapmaya hakkı yok." dedim tek bir nefeste. Aramızda bir süre yaşanan sessizlikten sonra Soyeon "Üzgünüm. Böyle olduğu için." dedi. Yola bakmaya devam ettim ve sustum. Bana bunu neden yapıyordu? Amacı her ne ise bu şekilde olmaması gerekirdi. Üstelik ilk defa, 1 saatlik seansta gördüğü psikologuna karşı ne gibi bir amacı olabilirdi? Bu sorular beynimi kemirirken gözlerimi kapattım ve yolun bitmesini bekledim.
Bir süre sonra araba kuaförün önünde durdu. "Hadi bakalım. Yeter bu kadar sessizlik." deyip kolumdan çekmeye çalışan Soyeon'a bıkmış gözlerle bakıyordum. "Aa hadi ama. Mızmız olma." dediğinde kalktım ve kuaföre doğru yürüdüm. "Bunlara senin hatrına katlanıyorum biliyorsun değil mi? Jimin için değil yani. Jimin umurumda değil. Hiç bir zaman olmadı, olmayacak. Jimin'i sevmiyorum cidden." diye konuşurken arkama baktım ve Soyeon'un garip gözlerle bana baktığını gördüm. Ne saçmalamıştım ben yine. Gözlerimi oraya buraya kaçırdığımda sırıtarak yanıma geldi ve koluma girdi. Beraber içeri girdik.
Soyeon saç uçlarını sarının farklı bir tonuna boyatmıştı. O aynada kendini incelerken ben ise oturmuş gözlerim kapalı bir şekilde bekliyordum. Soyeon süpriz olduğunu ve gözlerimi açmamamı söylemişti. Israr etmeme rağmen kıramamıştım. O iyiydi. Birden arkamdan "Açabilirsin." diye heyecanlı bir ses geldiğinde gözümü yavaşça araladım. Aynadaki görüntümü görür görmez dışarı koştum ve ilk denk gelen yere yani dışarıdaki çöp kutusuna kustum. İşte yine o kusmalarımdan biriydi. Soyeon endişeyle peşimden geldi ve "Ah! Seulgi! İyi misin?" dedi telaşla. Elime verdiği ıslak mendil ile ağzımı temizledim. Ellerimi saçlarımdan geçirip duvara dayandım. "İyiyim sorun yok. Bu her zaman oluyor. Ciddi birşey değil yani." dedim sakince. Soyeon cidden endişelenmiş görünüyordu. Evet Soyeon'u gerçekten sevmiştim ama bana, tanıştığımız ilk günden nasıl bu kadar samimi olup ve 40 yıllık dostummuş gibi davranabiliyordu? Bu değişik bir durumdu ama rahatsız değildim. "Ne? Bu hep oluyor ve sen ciddi birşey değil diyorsun." dedi. "Biz... Biz gittik hastaneye. Önemli değil." dedim. Yüzüne şimdi hafif bir sırıtış yerleşmişti. Tahmin ettiğim şeyi söylemesine izin vermeden "Yok artık Soyeon." dedim şaşkın ve imalı bir şekilde. "Kızma ama gerçekten sana yaklaştı mı?" dedi dudağını ısırarak. Yanaklarımın yandığını hissedebiliyordum. Gözümde bir an Jimin ve benim bebeğimizin olduğu geldi. Kafamı sallayarak gözlerimi kırptım ve "Hayır. Asla. Ben ondan nef-" derken sözümü kesti. "Ah! Hadi ama Seulgi. Jimin'den nefret etmiyorsun. Tamam. Peki, mmh... Hiç öpüştünüz mü? Doğruyu söyle." dedi parmağını bana doğru sallarken. Tamam Jimin'den nefret etmiyordum ama onunla asla öpüşmezdim. Onu sevmiyordum bile. "Ben hayatımda kimse ile öpüşmedim. Klişe olacak ama benim için gerçekten özel olan birini bekliyorum. Jimin bu kişi değil." dedim kendimi sinirliymiş gibi göstermeye çalışarak. Bana baktı sonra gözlerini kaçırdı ve kafasını salladı. Arkadaşları ayrı, ablası ayrı garipti. Suratı asılmıştı. Bunun için surat asacak değildi. Neyden dolayı ciddileştiğini merak etmiştim. Tam soracaktım ki birden telefonunu çıkarıp ekranını bana doğru tuttu. Hafif neşeli bir sesle "İçeride doğru düzgün görmedin saçlarını. Bir de buradan bak." dedi. Telefon ekranına baktım. Kahkül yapılmıştı."Kendimi daha önce hiç kahküllü görmedim. Bu değişik geldi ama beğendim." dedim son kelimeden sonra gülümseyerek. Bir an endişeyle gözlerini kaçırsa da "Çok güzel oldu. Jimin'in tepkisini merak ediyorum." dediğinde bu sefer gözlerimi kaçıran bendim. Böyle şeyler neden söylüyordu ki?
     Yolculukta tekrar Soyeon'a nereye gideceğimizi sordum. O daha cevap veremeden "Şey birşey isteyebilir miyim?" dedim. Bir yandan araba sürerken iki saniyeliğine bana baktı ve direksiyona geri döndü. "Tabii ki." dedi. Bu diyeceğim şeye 'Tabii' diyecek miydi, ondan emin değildim işte. "Mmh.. Ben evime gidebilir miyim? Yani sadece 5 dakikalığına ailemi, arkadaşlarımı görsem?" dedim cevap bekleyen gözlerle ona bakarken. Bana bir süreliğine dönse de suratını astı ve "Üzgünüm. Bunu ben istesem bile Jimin-" diyordu ki sözünü böldüm. "Jimin'in haberi olmaz. Hem yerimi söylemem, sadece onları görmek istiyorum. Tatile çıktığımı felan söylerim." dedikten sonra biraz durdum ve devam ettim. "Lütfen." dedim. Ses tonuma ben bile şaşırmıştım ki onu da ikna etmiş olmalıydı. "Çok kısa bir süreliğine." dedi. Ah! Soyeon'u cidden sevmiştim. Kardeşine benzemiyordu en azından. Gülümsedim ve "Teşekkür ederim." dedim. Adresi söyledikten sonra önüme döndüm ve yolu izlemeye devam ettim.
      Araba tanıdık sokaklarda durduğunda derin bir nefes aldım. Benim peşimi kolayca bırakmışlardı. Şimdi ne diyeceklerini fazla merak ediyordum. Soyeon bizi biraz yanlız bırakacaktı. Annem ve ablam ile bunu konuşacaktım. Yani umarım bırakırdı. Ben bunu düşünürken tam da söylemesini istemediğim şeyleri söyledi sanki aklımı okumuş gibi. "Benden sizi yanlız bırakmamı isteme lütfen. Seni sevdim. Güveniyorum da ama kaçma konusunda pek güvendiğim söylenemez. Jimin'in bunu hoş karşılayacağını sanmam." dedi. Tam ağzımı açacaktım ki gözleriyle yaptığı ima ile sustum. Kapıya doğru ilerledik. Tanıdık bahçeye göz gezdirdim. Ardından derin bir nefes alarak hızlıca kapıyı tıklattım. Heyecanlanmıştım çünkü ne tepki vereceklerini merak ediyordum. Onlarla görüşmeyeli neredeyse 1 yıl olacaktı. Hala şaşırıyordum ama sanırım buna zamanla alışmıştım. Kapı açıldığında gözlerimi kapıya çevirdim.

~

SUN AND MOON  |  ksg - pjmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin