12.BÖLÜM

47 8 2
                                    

Gözlerime çarpan güneş ışınları ile gözlerimi araladım. Karşımda Jimin'i gördüğümde az kala yere düşüyordum. "Hey! Sana odama girebileceğini kim söyledi?" dedim şakadan sinirlenmiş gibi yaparken. Gülümsedi ve "Çok güzel." dedi. Gözlerime böyle baktığında farklı yerlere bakmam mümkün olmuyordu. Öyle güzel bakıyordu ki. Bakışlarında fazla anlam vardı, birden fazla. "Ne?" dedim dirseklerimin üzerinde doğrulurken. "Seni uyurken izlemek, özledim." dedi. Özel hissediyordum, fazla. "Beni kaç kere uyurken izledin de özlüyorsun?" dediğimde böyle bir soru beklemediği yüz ifadesinden belliydi. Biraz sessiz kaldı. "İnsan önceden görmediği birşeyi özleyemez mi?" dedi. Şimdi ise o beni köşeye sıkıştırmıştı. O cidden değişik biriydi. Bazen hiç beklemediğim yerde değişik birşey söyleyebiliyordu. Ya da ben öyle anlıyordum. Herşeyi ile özeldi bende. "Doğru, özleyebilir." dedim. Ardından "Hala neden burada olduğunu söylemedin? İyi alıştın sen buna. Herkesin kendi odası var Park Jimin." dedim adeta bir çocuk gibi konuşarak. "Ben seni her gün böyle seyretmek istiyorum. Her dakika, her saniye... Kalan ömrümün her saniyesinde." derken elini saçımın tutamlarında nazikçe gezdiriyordu. "Bana kendimi kristal gibi hissettiriyorsun. Parlak, dokunulmaz ve özel." dedim. Onun yanında neredeyse 1 yıl geçirmiştim. 1 yılda ne kadar bağlandığımı anlamamıştım. Beni kendine çekip sarmıştı sanki. "Öylesin." dedi. Bu anın içinde kaybolmak ve dünyaya geri dönmek istemiyordum. Bencilce olacaktı belki ama ikimize özel bir gezegen olsun istiyordum. Sadece ikimiz.
Aramızdaki kısa sessizliğin ardından Jimin "Bulutları sever misin?" dedi aniden. Bulutları küçüklüğümden beridir seviyordum. Gökyüzünde olan herşeyi seviyordum. Gökyüzü ve deniz. Huzur kaynaklarımdı. "Evet severim." dedim. "Burada bekle." dedi yanımdan kalkıp kapıya ilerlerken. Odadan çıktı ve bir süre sonra elinde minik bir kartpostal ile geri döndü. Yatakta tam doğruldum ve getirdiği şeye baktım. "Al bunu. Hep sakla lütfen." dedi ve elime verdi. Kartpostalın bir tarafında güneş diğer bir tarafında ay, ortada dağınık sirüsler vardı. Aşağı da ise deniz vardı. Sanki sevdiğim herşeyi biliyormuş da buraya toplamış gibiydi. Arkasını çevirdiğimde gördüğüm yazı ile kalbim tekledi.

Her zaman "ay ve güneş" önünde parlayan karanlık olalım.

Bu sözü biryerde görmüştüm ama nerede? Belki de bir kitaptan görmüştüm ya da internette. Buna fazla takılmadım. Önemli olan anlamıydı. İfade ettiği şeylerdi. Daha doğrusu benim için ifade ettiği şeylerdi. Ay ve güneş. "Biz olarak hayal ettim." dedim Jimin'e bakmadan. O da "Öyle hayal et." dedi. Gözlerine baktım. Bana bakmıyordu. Gözlerini sadece bir noktaya odaklamıştı. Birşeyleri derince düşünüyordu. Bana anında 'Ne düşünüyorsun?' diye sorulmasını sevmezdim. Bu yüzden başkalarına da yapmıyordum. Sormayacaktım. Kötü şeyler düşünmüyordu. Biliyordum. Hissediyordum. O yüzden sorun yoktu. "Çantam nerede?" diye sordum. Sahiden çantam neredeydi? Buraya alıştığımdan itibaren pek umursadığımda söylenemezdi. Telefonumun da nerede olduğunu merak ediyordum. "Ayrıca telefonum nerede?" dediğimde bana baktı. "Çantanı nereye koyduğumu hatırlamıyorum. Atmış olabilir-" lafını yarıda böldüm. "Ne!?" diye sesimi yükselttim aniden. Bu ciddi bir bağırma değildi. Çünkü umursamıyordum. Çantama fazla birşey koymazdım. Genellikle telefonum, kulaklığım, parfümüm ve kimliğim... KİMLİĞİM. "İçinde kimliğim vardı!" dediğimde kahkaha attı. "Şaka yapıyorum." dedi gülüşünün arasından. "Çantan güvende. Onu sana verebilirim. Telefonun... Ben de. Onu... Sana veremem. Üzgünüm." dedi bakışlarını yere çekerken. Ciddileşmişti. "Seni bırakmayacağım." dedim elimi yanağına koyup yüzünü kendime döndürerek. "Sorun orada değil." dedi. Benim anlamamı bekliyordu ve anlamıştım da. "Sorun birini arayabilecek olduğumda mı?" Sehun'un söylediklerinden sonra dostlarımı da aramak istemiyordum. Onlarla yüz yüze konuşmalıydım. Annemi ve babamı da aramazdım. Sadece... Ablamı arardım. "Kimseyi aramak istemiyorum. Kimse ile konuşmayacağım. Sadece... Ablamı aramak istiyorum. Onu özledim ve sesini duymak istiyorum." dedim. Bana bir süre sadece baktı. Sonra odadan ayrıldı. O gelene kadar elimdeki kartpostala baktım. Arkadaki yazıyı defalarca okuyup durdum. Odaya çantam ve telefonumla girdi. Çantamı kenara koydu ve elime telefonu verdi. Evet tutsak gibi hissetmem gerekiyordu ama ben nedense şuan hissedemiyordum. Kartpostalı yatağımın yanındaki çekmeceye koydum. Çantamı bir köşeye koyduktan sonra telefonumu açtım. Ona baktım. Gözlerimden anlaması hoşuma gidiyordu. Dile getirmek zorunda kalmıyordum. Ayağa kalkıp dışarı çıktı ve kapıyı ardından kapattı. Ablamın numarasını rehberden buldum ve üzerine tıkladım. Yataktan kalkıp camın önüne gittim ve telefon kulağımda cevap vermesini bekledim. Fakat bir sorun vardı. Çalmıyordu. Numara kullanılmıyordu. Numarasını değiştirmiş olabileceğini düşündüm. Nereden onunla konuşacaktım şimdi? Sehun! Evet Sehun büyük ihtimal biliyordu. Onu aradım. İki çalıştan sonra telefon açıldı.

SUN AND MOON  |  ksg - pjmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin