9.BÖLÜM

57 10 7
                                    

Şuan hikayeyi çok gören ve oy veren olmasa da ilgilenenlere ve okuyup beğenenlere teşekkür ederim. Umarım daha çok beğenilir. ❣️

    Sabah olduğunu bildiğim halde gözlerimi açmadım ve kollarımın arasındaki yastığı daha da sıktım. "Yavaş ol. Öldüreceksin beni." Bir dakika bu yastık değildi ki. Yastık bu kadar sert olmazdı. Gözlerimi yavaşça açtım. Karşımda beni izleyen Jimin'i gördüğüm an gözlerim irice açıldı. Kolumu sırtına sarmıştım. Onun elleri ise belimdeydi. Durumdan faydalanmıştı tabii sapık. Belimdeki elini aniden çekip "Ne yapıyorsun be sapık! Odamda ne işin var?" diyerek yataktan kalktım. O da yavaşça doğruldu. İki elini havaya kaldırdı ve "Benim bir suçum yok. Beni koynuna alan sensin." dedi kaşlarını kaldırırken. Tamam uyandığımda onu kollarımla, hatta yetmezmiş gibi bacağımla da saran bendim ama gel odama gir diye birşey söylememiştim. "Neden odama girdin sen yine?" dedim üzerimi düzeltirken. Oturduğu yerden kalktı ve "Gel. Sana kahvaltı hazırladım." dedi elimi tutup beni sürüklerken. Bu bir gelişmeydi. Beni kolumdan tutup sürüklememişti en azından. Bahçeye çıktık. Havuzun hemen karşısında yere kurulmuş bir kahvaltı gördüm. Gülümsedim ve "Masa varken neden havuzun dibine çimlere kurdun?" dedim ona bakarak. O da bana döndü ve "Yerde yemek yemeyi sevmiyor musun yoksa?" dedi imalı bir şekilde. Koşup yere oturdum ve "Beni buraya kapatmadan önce benim hakkımda derin bir araştırma yapmış olmalısın." dedim gülerek. Ağzıma bir zeytin attım. O da yanıma oturdu ve "Yaptım." dedi şakadan gülerek. Bir süre gülüşünü izledim. Huzur vericiydi. Aniden bana kafasını çevirince gözlerimi hızlıca havuza çevirdim. Sırıttığından adım gibi emindim. Gıcıktı işte. "Farkında mısın? Hep beni dikizlerken yakalanıyorsun." dedi. Ona şakadan kzıgınmış gibi baktım ardından dibimdeki havuza uzanıp suyu elimle ona doğru çarptım. Kafasını geriye yatırdı. Hiç birşey yapmıyordu ve bu şüpheliydi. Suyu fırlattıktan sonra tabiiki de kalkıp ondan uzaklaşmıştım. Ayağa yavaşça kalktı. Bana doğru yavaşça yürüdü. Ben de geri geri yürüyordum. Ayağım göremediğim birşeye takıldığında popomun üzerine düştüm. Hızlıca havuzdan bir avuç su alıp suratıma fırlattığında ağzım yerde yatarken bir karış açıldı. "Havuzumun suyunu senin için harcadım. Değerimi bil." deyip sırıttığında göz devirdim. Tam arkası dönüktü ki hızlıca oturduğum yerde doğrulup ayak bileğini çekince o da yanıma düştü. Ben kahkaha atarken o "Bunu sana çok fena ödeteceğim." diyordu yerle ilişki içindeyken. O da yanımda yatıyordu. "Yerle ilişkiye girdin resmen." dedim kahkahalarımın arasından. Hala gülmeye devam ederken bir yandan da ayağa kalktım. Tam yürüyecekken Jimin kolumdan tuttu ve üzerine düşmemi sağladı. Ellerimi aniden yere koydum. Koymasaydım yüzlerimiz birbirine girebilirdi. Ya da... Dudaklarımız. Belimdeki eli ile beni kendine çektiğinde dirseklerimi kırdım. Aramızda 5 santim belki vardı. Gözlerimiz birleşmişti. Bu bile kalbimin yerinden çıkması için yeterli bir sebepken şimdi... Gözlerine bir süre daha bakmaya devam ettim. Arkamızdan sahte öksürme sesleri gelirken ikimizde kafamızı sesin geldiği yöne çevirdiğimizde bize şaşkınca bakan Soyeon ile karşılaştık. "Ee şey, çok özür dilerim. Ben hemen çıkıyorum, siz devam edin." dediğinde hızlıca Jimin'in üzerinden kalktım ve "Soyeon yanlış anladın. Ben sadece yanlışlıkla Jimin'in üzerine düştüm. Tam o sırada sen geldin." dediğimde Soyeon imalı bir şekilde sırıtarak bakmaya devam ediyordu. Jimin doğruldu ve "Öyle miydi?" dedi sırıtarak. Derin bir nefes aldım. Ona doğru dönüp "Senin ben..." dedim ve ellerimi alnıma götürdüm. İkisi de sırıtıyordu. Aralarından geçip kahvaltıya oturdum. Onlarda bir süre sonra peşimden geldi. Jimin "Jongin nerede? Gitti mi?" diyerek tam istediğimi yaptı ve konuyu değiştirmiş oldu. Soyeon "Dün sen odaya gittikten sonra o da gitti." dedi. Ne yani benim kapımı çaldıktan sonra o da odasına mı kapanmıştı? Dün garipti. Hiç bir olay olmamıştı. Sadece Jimin bana o iki kelimeyi söylemişti. Ben de korkak gibi odaya kaçmıştım. İçime sıkışan birşeyler vardı ve rahat kalmak istiyorlardı ama ben onları çıkaracak yolu bilmiyordum. Belki de akışına bırakma yöntemini ben de denemeliydim. Gözüm bir an Jimin'e kaydığında bana baktığını fark ettim. Herhalde vereceğim tepkiye bakıyordu ama ben tepki vermek yerine sadece anlamazcasına bakıyordum. Birşey demedim. Susmayı tercih ettim. Yemeği yedim sadece. Bir süre sonra Soyeon kalktı ve Jimin'in omzuna hafifçe dokundu. "Ben çıkıyorum." dedi ve eve doğru ilerledi. Nereye gidiyordu ki şimdi? Yine yanlız kalmıştık işte. Gerçi onun evinde yaşıyordum ve bu gayet normaldi ama... Derin bir nefes aldım. Sebepsizce utanıyordum işte. Soyeon'a cevap vermemişti. Sanırım anlaşma şekilleri böyleydi. Jimin "Bugün seni dışarı çıkaracağım." dedi. Kendimi tutsak gibi hissetmem gerekiyordu ama o his yavaş yavaş kaybolmaya başlamıştı. Nedeninden habersizdim, herşeyden olduğum gibi. Ters bir şekilde "Nereye gideceğiz?" dedim ve ardından devam ettim. "Süpriz felan demeyeceksin herhalde değil mi?" dedim. Erkek süpriz der, kız yol boyunca meraklanır felan. Hep çok dizi izlediğimden oluyordu bunlar. "Süpriz değil ama yine de söylemeyeceğim." dediğinde tabiiki çocuk gibi söylemesi için ısrar etmeyecektim. Eşya gibi oradan oraya savruluyordum zaten. Ruh halimin değişme süresine ben bile şaşırıyordum artık. Nasıl böyle olmuştum? Öyle mükemmel bir hayata sahip değildim zaten ve şimdi daha kötüsüne sürüklenmiştim. Belki de daha iyisiydi... Bilemiyordum. Tek bildiğim şey psikolojimin bok olduğuydu. Sofradan kalktık. Alacak bir çantam veya telefonum olmadığı için kapının önüne çıktım ve Jimin'i bekledim. Doğrusu cidden dışarı çıkmak istiyordum, bu ne şekilde olursa olsun. Jimin geldiğinde "Beni kapının önünde yanlız bıraktın. Kaçadabilirdim?" dedim. O da bana imalı bir şekilde baktı ve "Ama kaçmadın. Kaçabilirdin?" dedi. 'Kaçabilirdim' lafım ile ona 'Hiç endişelenmedin mi?' sorusunu ima etmiştim o ise aynı lafı bana 'Neden kaçmadın?' sorusu ile çevirip beni köşeye sıkıştırmayı başarmıştı. Yüzündeki sırıtışa sinir oldum ve ilerledim. Diyecek birşey bulamamıştım, evet. Neden kaçmamıştım sahi? Ben de bilmiyordum. Arabaya bindim ve telefon konuşmasını bitirmesini bekledim. Ayağımın dibinde bir polaroid gördüğümde Jimin'in konuşmasının bitip bitmediğini kontrol ettikten sonra polaroide uzandım. Elime aldım. Arkada "Aynı gökyüzünde... Güneş ve Ay" yazıyordu. Polaroidi tam çevirecektim ki aniden bir el tarafından elimden kapıldı. Jimin "Etrafı karıştımamanı kaç defa söyleyeceğim sana?" diye sordu. Şaşırmıştım. Görmemi istemeyeceği, bu denli sakladığı ne olabilirdi ki? Belki de yine o kızla olan fotoğrafıydı. "Ayağımın dibindeydi. Sadece kaldırdım." dedim. Bir süre bakıştık.

SUN AND MOON  |  ksg - pjmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin