8.BÖLÜM

61 12 10
                                    

Annem şaşkın gözlerle bana bakıyordu. Ağzı açık kalmıştı. "S-Seulgi" dedi. Gülümseyerek sarıldım. Bu gülümseme sevinç gülümsemesi değildi. Hani şu duygusal gülümsemeler olur ya onlardandı işte. O da bir süre sonra bana sarıldı. Kokusunu özlemiştim, onu özlemiştim. Ayrıldığımızda Soyeon'a baktı. Ardından tekrar bana baktı ve "İçeri geçin kızım, kapıda dikilmeyin öyle." dedi. Hala şaşkındı. Sesinden anlaşılıyordu. Soyeon'a baktım ve kafam ile içeriyi işaret ettim. Beraber içeri girdik. Her yer hala aynıydı. Odamı kilitlemişlerdi. Kim bilir ne zamandır açılmıyordu bu kapı. Etrafta benden bir iz kalmamıştı, komodinin üzerinindeki aile fotoğrafı dışında. Bu kadar kolay mı unutmuşlardı beni? Ben ölmüşüm gibi davranmışlardı? Annem garip, kuşkulu bir sesle konuştu. "K-kızım bunca zamandır nerelerdeydin? Senin için o kadar endişelendik ki. Sürekli aradık. Hiç bir iz bulamadık. Sonra Sehun çıkageldi. Senin iyi olduğunu ve yanında bir erkek arkadaşın olduğunu söyledi. Yurtdışına gideceğini söyledi ve... Ve değişmişsin. Bu saç sana çok yakışmış." dedi. Sesi cidden garipti. Çözemediğim bir gariplik vardı. Benim için endişelenmeleri, beni aramaları, hepsi sahte geliyordu. Soyeon bana imalı bir şekilde bakıyordu. Anneme döndüm ve ciddi bir sesle "Evet yurtdışına iş için gittim. Kendime biraz zaman vermem gerektiğini düşündüğüm için tatile çıkmak istiyordum." dedim. Sesimi ciddi tutmaya çalışıyordum. Her hangi bir duygu ile konuşmak istemiyordum. Gözleri doluydu. Anşamadığım o kadar çok şey vardı ki... Sanki tüm herkes toplanmış bana karşı bir oyun oynuyorlardı. Kafayı yiyecektim. Annem de imalı bir şekilde konuşuyordu ama ne ima ettiğini anlayamıyordum. "P-peki erkek arkadaşın?" gözlerini kaçırarak söylemişti. Bana bakmıyordu. Bunu ne olarak algılamalıydım? Suçluluk duygusu mu? Erkek arkadaş... Demek Sehun onu da söylemişti. "Arkadaşım evet." dedim. Vurgulayarak söylemiştim. Sustu. Daha fazla dayanamadım ve "Neden sizlere haber vermeden kaybolduğumu sormayacak mısın? İşimi sormayacak mısın? Ne var anne? Benden ne saklıyor herkes?" dedim. Sesim sonlara doğru yükselmişti çünkü sinirlenmiştim. Soyeon konuyu kaçırmaya getirdiğimi anlamıştı. Kolumu tuttu ve bana "Seulgi." dedi. Annem "B-ben üzgünüm kızım. Sehun iyi olduğunu söyleyince seni rahatsız etmek istemedim. Bize neden söylemedin bilmiyorum ama seni rahat bırakmak istedim. Bunca zamandır buradasın. Biraz özgür olmanı istedim. Elbette ki seni merak ettim. Günlerdir uyuyamadım. Sehun'un getirdiği haberle içim rahatladı." dedi. Ağlamaya başlamıştı. Benimde gözümden yaşlar gelmeye başlamıştı. "Şimdi mi aklınıza geldi anne?" dedim. Belki de haklıydı. Herşeyi ben kendi kafamda kuruyordum. Bunca zamandır buraya tıkılıydım. Özgür değildim ve beni şimdi rahat bırakmak istemişti. Belki de üstüne fazla gitmiştim. "Ben özür dilerim. Buraya gelmemeliydim. Ben artık ayrı evde yaşıyorum. Evet mutluyum. Çok mutluyum. Beni rahat bıraktığınız için teşekkür ederim. Ben dönmeyi düşünmüyorum. Size mutluluklar." dedim. Yanlış mı yapıyordum? Kalbini kırıyordum. Hem de onu haksız yere suçluyordum. Haksız olan bendim. Kendimden iğreniyordum. Kalbini kırıyordum ve bunu durduramıyordum. Hızlıca evden çıktım. Ablam evde değildi. Şuan tek istediğim buradan gitmekti. Buraya gelmek için çok uğraşmıştım bu zamana kadar. Şimdi ise burada durmak istemiyordum. Belki de onlardan biraz ayrı kalıp kendimi düzeltmeliydim. Kafamı toplamalıydım. Kızların yanına gtmeyecektim. Eminim ki onları da kırardım. Soyeon peşimden geldi. "İyi misin?" sakin söylemişti. Göz yaşımı silip "İyiyim. Böyle daha iyi olacak." dedim. Sebepsizce Jimin'i özlemiştim. Ah! Ne saçmalıyordum ben? Kendimi toparladım ve beraber arabaya bindik. Soyeon tekrar sordu. "İyi olduğuna emin misin Seulgi?" dedi. Hiç düşünmeden "Gerçekten iyiyim." dedim. Ardından "Eve mi gideceğiz şimdi?" diye sordum. Amacım konuyu değiştirmekti. Bundan bahsetmek istemiyordum. Soyeon da bunu anlamış olacak ki "Hayır kafede Jimin'lerle buluşacağız." dedi. Kafamı cama doğru çevirdim. Soyeon aniden "Yakalandın." diyene kadar gülümsediğimi farketmemiştim. Hemen gülüşümü suratımdam sildim ve gözlerimi kaçırdım. Bilerek gülmemiştim. Elimde olmadan gülümsemiştim. Bunu neden yaptığımı ben de bilmiyordum. Ya da bilmek istemiyordum. Soyeon da sırıttı ve önüne döndü.
Bir süre sonra bir kafenin önünde durduk. Emniyet kemerimi çıkardım ve kafeye doğru ilerledik Soyeon ile. Küçük ve hoş bir yerdi. Göze en çok çarpan renk kahverengiydi. Herşey kahverengi ve krem rengindeydi. Etrafta birkaç bitki vardı. En kuytu köşeye oturmuştuk. Kafelerde her zaman en köşelere, orta kısımlara en uzak yerlere oturmayı severdim. Rahat oluyordu. Kalabalıktan biraz da olsa uzaktı. Soyeon telefonu ile ilgilenirken ben etrafı inceliyordum. Buraya daha önce gelmemiştim. Düşünecek çok şey vardı ve ben bunları biraz da olsa ertelemek istiyordum. Beynim bunu reddediyordu. Ta ki kapıdaki kahverengi saçlı çocuk içeri gelene dek. Jimin yine göz alıcıydı. Kahküllerini yana atmıştı. Üzerinde açık mavi bir gömlek, altında ise siyah pantolon ve siyah bot vardı. Üzerine de siyah deri ceket almıştı. Siyahın ona bu kadar yakışması haksızlık olmalıydı. Önümde minik ellerini şıklattığında gözlerimi kırpıştırıp önüme utançla döndüm. Ne diye bu kadar bakıyordum ki? Yine sırıtması için neden vermiştim işte. Gerçi sırıtmakta yakışıyordu da neyse. Jongin Soyeon'un yanına giderken Jimin benim yanıma oturdu. Bana döndü ve elleri bir an saçıma gitti sonra hemen geri çekti ve "Çok güzel olmuşsun." dedi. Gözlerimi kaçırmadan durmayı öğrenmem gerekiyordu. Hafif gülümseyip önüme döndüm. Soyeon ve Jongin sırıtıyordu. Ortada sırıtacak birşey yoktu oysa ki. Beni sinirlendirmekten başka birşey yapmıyorlardı. Soyeon hafif sessiz bir şekilde Jimin'e yaklaşarak "Onlarla buluştunuz mu?" diye sordu. 'Onlar' kimlerdi? Zaten onlarla ilgili hiç birşey bilmiyordum. Neden bana belli etmek istemezcesine konuşuyorlardı? Cidden hiç birşey anlamıyordum ve kendimi saf hissediyordum. Ayrıca bu sinirlerimi de bozuyordu. Sıkılmıştım bu durumdan iyice. Jimin bir ara bana baktı ama hemen gözlerini çekti ve Soyeon'a bakarak "Evet." diye mırıldandı. Jongin bir yere dalmıştı, konuştuklarımızı duymuyor gibiydi. Hemen meraklı bir sesle " 'Onlar' kimler?" dedim. Bir an özellerine karıştığımı düşünüp kötü hissetsem de Jimin'in hayatımı ele geçirdiği aklıma gelince pişman olmuyordum. İkisi de aynı anda bana baktı. Bu sefer Jongin de bana bakmıştı. Jimin "Seni ilgilendiren bir konu değil." dedi kabaca. Bu çocuk cidden değişikti. Bana yumuşak davrandıktan 5 dakika sonra kabalaşabiliyordu. Soyeon hemen lafa atladı. "Jimin biraz nazik konuş. Karşındaki..." dedi uyarır bir ses tonuyla ve aniden durdu. İkisi de birbirinin gözlerinin içine bakıyorlardı. Birşey ima ediyorlar gibiydi ama çözemiyordum. Sessizliği "Biliyorum." diyerek Jimin bozdu. Ortam gerilmişti bir an sanki. Sessizleşen ortamı garsonun sesi doldurdu. "Birşey ister miydiniz efendim?" dedi garson. Jimin "Hepimiz kahve alıyoruz." dedi garsona. Garson masadan uzaklaştığında ona döndüm ve fısıldayarak bağırdım. "Belki ben kahve sevmiyorum." dedim meydan okuyan bir sesle. Sırıttı ve kulağıma yaklaştı. O da fısıldayarak "Seviyorsun." dedi. Bu çocuk da sevdiğim herşeyi biliyordu mübarek. Araştırmış da kaçırmış. Gözlerimi devirdim ve önüme döndüm. Kahveler kısa bir süre sonra geldi. Ben sıcak kahvemi yavaşça yudumlarken Soyeon canlı bir sesle "Jongin bu akşam bizdesin. Beraber takılacağız ha?" dedi. Jongin sırıttı ve Soyeon'a yaklaşıp birşeyler fısıldadı. Kesin bunların arasında birşeyler vardı. Soyeon ona çok farklı bakıyordu çünkü. Hafif öksürür gibi yaptım ve "Biz buradayız. Bize de söyleyin." dedim. Birden ayrıldılar ve Soyeon önüne döndü. Jongin ne söylediyse Soyeon'u utandırmayı başarmıştı. Jongin tam sırıtıyordu ki Jimin'le göz göze gelince sırıtması silindi. Jimin Soyeon'dan küçük olsa bile bir abi edasıyla onlara sert bakışlar fırlatmıştı. Güldüm ve farklı yerlere bakındım. Sesli gülmüş olmalıydım ki Jimin beni izliyordu. Acilen beni izlemeyi bırakması gerekiyordu. Kesinlikle rahat değildim. Ona bakmamak için zor duruyordum. Yerimde rahatsızca kıpırdandım ve kahvemi yudumlayıp farklı şeyler düşünmeye çalıştım. Jimin'den farklı birşeyler... Normalde olsa düşünmekten beynim karıncalanırdı ama Jimin'in yanındayken ondan başka hiç birşey düşünemiyordum. Bana bir şekilde büyü yapıyor gibiydi. Anlayamadığım bir büyü...
Kafeden çıkıp arabaya bindik. Soyeon'un yanına binmeye çalışmıştım ama Jongin'in onun yanına geçtiğini görünce Jimin'in yanına geçmek zorunda kalmıştım. Gözlerimi gizlice Jimin'e çevirdim. Şimdi onu gizlice izleyebilirdim. Araba sürerken neden bu kadar yakışıklı olduğunu sonra düşünecektim. Onda birşey vardı. Bir türlü çözemediğim birşey. İçimden bir ses onunla hiç tanışmamam gerektiğini söylüyordu. Kötü birşeyler olacağını hissediyordum. Ne kadarı gerçek bilmiyordum ama hissediyordum işte. Buradan kaçıp gitmem gerekiyordu ama izin vermiyordu ki. Bir ara gözleri bana kaydığında onu izlediğimi gördü ve sırıttı. Hemen gözlerimi kaçırdım. İşte sinir olduğum sırıtışını gözler önüne sermişti yine. Neyse ki beni utandıracak birşeyler söylememişti. Hele ki Soyeon ve Jongin'in yanında. Eve geldiğimizde hızla arabadan indim. Ormana baktım. Birden beni ilk tutsak edişi geldi. Saçımı tutup canımı acıtmıştı. O zamanlar daha kabaydı. Soyeon psikolojik sorunlarının sevdiği kız uçak kazası geçirdiğinde arttığını söylemişti. Belki de bu yüzden bana öyle davranmıştı. Ben eve geldiğimde psikolojik sorunları daha da düzelmişti. Bir dakika. Beni eve getirmesinin amacı buydu belki de. Beni kullanmak. Belki de benimle kafa dağıtıyordu ve canı sıkıldığında bırakacaktı. Belki bunu başka kızlara da yapmıştı. Bunları düşünmek nedense bir an kalbimi kırmıştı. Bir an başım döndüğünde tutunacak yer aradım. Bu kusmalarıma benzemiyordu. Başıma derin bir ağrı saplanmıştı. Birden belimde ve elimde bir el hissettim. Jimin beni tutmuştu. "İyi misin?" dediğinde ona baktım. Ben ona kafamı çevirdiğimde dudaklarımızın arasında santimler kalmıştı. Gözlerine baktım. Bir süre sadece bakmak istemiştim. Gözlerine bakmaya dahi utandığım adamın gözlerine şimdi derince bakabilme isteği gelmişti. O da bana bakıyordu. Bakışları ile benden birşey istiyordu. Birşeyleri anlamamı istiyordu sanki ama ne anlayacağımı bilmiyordum. Anlamam gereken şeyi bilmiyordum. Tek bildiğim şey gözlerindeki okyanusta kaybolduğumdu. Birden kulaklarıma dolan sesle gözlerimi kırpıştırdım. "Hey! Size ne oluyor?" Soyeon hafif sırıtarak söylemişti. Birden kendimi kollarından ayırdım. "Ben iyiyim." dedim. Jongin "Hadi içeri girelim." dedi. Soyeon ile önden yürüdüler. Ben de tam arkalarından yürüyecektim ki arkamdan bir kol beni kendine doğru çekti. "Seulgi." dedi Jimin. İşte şimdi az önce gözlerine bakarken bulduğum cesaret yoktu. "Ne düşünüyorsun?" dedi. Ne düşünüyordum? Bu soruyu ilk baş ben kendime sormalıydım. "B-ben bilmiyorum. Yani hiç birşey düşünmüyorum. Ne düşüneceğim? Neyse Soyeon'ları bekletmeyelim. Hadi içeri girelim." deyip arkamı döndüm. Tekrar kolumdan tuttu. "Ne düşündüğünü biliyorsun ama onu dışa vurmak hatta beyninde bile tartmak istemiyorsun. Görmek istemiyorsun. Beyninin derinlerine atmak daha cazip geliyor ama... İkimiz de neyin ne olduğunu görebiliyoruz değil mi? " dediğinde vücudumun titrediğini hissettim. Bunları bu kadar açık söylemesi beni oldukça germişti. Garip hissettirmişti. Diyecek birşey bulamadığımda arkamı dönüp hızla eve koştum. Bana ne oluyordu? İş yerimdeki hastam bir anda hayatıma girmiş ve üzerimde garip duygular bırakmıştı. Çözemediğim, bilmek istemediğim duygular... Bilmek istemememin sebebini bile bilmiyordum. Beynim benden birşeyler saklıyordu. Bir an sebepsizce ağlama isteği geldi ama tuttum ve içeri girdim.
Hepimiz içeride toplandığımızda Soyeon heyecanla "Ee ne oynuyoruz?" dedi. Oturduğum koltukta başımızda dikilen Soyeon'a gözlerimi devirdim. "Ciddi misin? Oyun mu oynayacağız?" dedim. Buna halim bile yoktu. Soyeon bozulmuş bir sesle "Aa hadi ama Seulgi. Yetişkinler oyun oynayamaz mı? Hem sen korkuyor musun?" dediğinde hemen ayağa kalktım ve meydan okuyan bir sesle "Neyden korkacağım? Hadi oynayalım." dedim. Ardından "Beni gaza getirmeyi başardın." dedim Soyeon'a gülümseyerek. O da gülümsedi ve mutfağa gitti. Ne yapacaktı yine acaba. Elinde şişe ile mutfaktan döndüğünde içimden sövdüm. Küçüklüğümden beridir şişe çevirmece oyunundan nefret ederdim. Sürekli 'Öpüştün mü?','Sevgilin oldu mu?' gibi saçma sorular sorulurdu. En son oynadığımda hatırladığım kadarıyla başımdan aşağı buzlu su dökmek zorunda kalmıştım. "Yok artık. Bu oyunu oynayacağımızı söyleme bana sakın." dedim. Soyeon "Hadi ama oyun bozanlık yok. Bu akşam biraz salın kendinizi, rahat olun." diye cevap verdi. Bu kızın enerjisi ne zaman bitiyordu? Bıkkınlıkla bir 'Uf' çektikten sonra hepimiz yere oturduk. Jimin ve Jongin o arada kendi aralarında konuştukları için bizi duymamışlardı ve dinlediklerinde de birşey dememişlerdi. Bir an 'Siz niye karşı çıkmıyorsunuz?' diyecektim ama vazgeçmiştim. Ben hala üfleyip püflerken Soyeon şişeyi hızla çevirdi. Kapak Jimin'e, alt kısım da Jongin'e gelmişti. Jimin Jongin'e "Doğruluk? Cesaretlilik?" diye sordu. Çocuk '-mu','-mi' ekini koymaya bile tenezzül etmiyordu. Gözlerimi devirdim. Jongin "Tabiiki de cesaretlilik." dedi Jimin'e bakarken. Jimin biraz düşünürmüş gibi yaptı ve "Önümüzde kız gruplarından birinin dansını yap." dedi sırıtarak. Ardından "Kıvırtmalı olsun." diye ekledi. İşte bu acımasızcaydı. Kendi kendime güldüm ben de ağzımı kapatarak. Soyeon "Bunu kaldıramam." diyerek elleri ile gözlerini kapattı. Jongin "Yuh abi ya! İstediğin şeye bak." dedi kabaca. Jimin daha fazla sırıttı ve meydan okuyan bir sesle "Bekliyoruz." dedi. Jongin oflayarak ayağa kalktı. Biraz düşündükten sonra BlackPink'in Forever Young dansını yapmaya başladı. Biz kahkahalara boğulurken Jongin zor duruyordu. Dans bittikten sonra hızlıca yerine oturdu ve "Bunu sana ödeteceğim şerefsiz." dediğinde Soyeon ile ikimiz güldük. Bu sefer şişeyi çeviren Jongindi. Şişe Soyeon ve Jimin'in arasında durdu. Soyeon hızlıca "Doğruluk." dedi. Jimin biraz düşündü ve yine 'piç smile' ını yüzüne yerleştirerek "Jongin'i seviyor musun?" dedi. Ben şaşkın gözlerle Soyeon'a bakarken Soyeon'a birden heyecan basmıştı sanki. Jongin başka yerlere bakıp kafasını kaşıyordu. Bu soru bu şekilde sorulur muydu yani. Soyeon yutkundu ve "Düzgün sorular sorar mısın abicim?" dedi. Jimin "Yoksa Jongin'i sevmiyor musun? Ben arkadaş anlamında sordum.Sen ne anladın?" dediğinde Soyeon birden toparlandı tam ağzını açacakken tekrar kapadı. Jimin sırıtıyordu yine. Soyeon "T-tabiiki seviyorum. Dostumuz sonuçta." dediğinde Jongin'in yüzünde bir hüzün duygusu görmüştüm. Bunlar birbirlerini seviyorlardı. Soyeon Jimin'e 'İntikamımı alacağım.' dermiş gibi bakıyordu. Bu sefer şişeyi Soyeon çevirmişti. Şişe Jimin ve benim aramda durduğunda sebepsizce heyecanlanmıştım. Jimin benim sormamı beklemeden "Doğruluk." dedi. Ah! Ne soracaktım ben şimdi? Merak ettiğim o kadar çok şey varken neden şimdi hiç birini soramıyordum? Yutkundum. Aklıma ilk gelen şeyi sordum. "En sevdiğin şarkı ne?" dedim merakla. Soyeon lafa atıldı. "Hadi ama cidden bu basit soruyu mu soracaksın?" dediğinde "Yah, ben bunu merak ediyordum." dedim inatla. Jimin bana baktı ve "Seninkiyle aynı." dedi. Benim en sevdiğim şarkıyı nereden biliyordu ki? "Benim en sevdiğim şarkıyı nereden biliyorsun?" diye düşüncelerimi dile getirdiğim anda cevabı yapıştırdı. "Bir tane soru sorma hakkın olduğunu sanıyordum." deyip hafif sırıttığında yüzümü hoşnutsuzlukla asıp "Püf." dedim ve önüme döndüm. Jimin şişeyi çevirdiğinde yine Soyeon ile Jimin'e gelmişti ama bu sefer soruyu soran Soyeondu. Jimin yine beklemeden "Cesaretlilik." dedi. Bu sefer sırıtma sırası Soyeon'daydı. Hiç düşünmeden "Seulgi'nin gözlerine bakarak 'Seni seviyorum.' de." dediğinde gözlerimi kaçırdım. Yanaklarımın kızardığına emindim. Ne diye böyle birşey istemişti ki? Jimin gerçekten yapacakmıydı acaba? Gerçi bir kez yapmıştı. Onu ne anlamda söylediğini bilmiyordum. O an uyumadığımı anlamıştı ama uyuma numarası yaparak da olsa kurtulmuştum. Peki ya şimdi? Jimin kafasını yere eğdi. Birşeyler mırıldandıktan sonra Soyeon'a imalı bir şekilde baktı. Soyeon tek kaşını kaldırıp sırıttı ve "İntikam abicim." dedi. Jongin Soyeon'u izliyordu. Jimin'in bu sefer bir küfür mırıldandığını duydum. Ardından yavaşça bana döndü. Gözlerine bakmaya utanıyordum. O da öyleydi. Bir kez baktığımda ise gözlerimi ayıramıyordum. O da öyleydi. Bir süre birbirimize bakamadık ama bir noktadan sonra gözlerimiz birleşti. İşte şimdi ayırmak zor olacaktı. Bir süre sessizlik olduktan sonra aniden dudaklarından "Seni seviyorum." kelimeleri döküldü. Derin bir nefes almaya çalıştım. Söylediği kelimeler içimi ısıtırken, bakışları içime soğuk bir hava dalgası yaymıştı. Kötü değildi. Soğuk ve sıcak. Birleşimi yakıcıydı. İçimde bir yangın vardı sanki. Isısı olmayan bir yangın... İşte içimde böyle bir etki bırakıyordu. Sebebi yoktu. Ya da vardı ama Jimin'in de dediği gibi ben bilmek istemiyordum. Bunu bana ikinci söyleyişi olmasına rağmen hislerim beni ele geçirmişti. İçimden 'Ben de.' demek gelse de bu isteğimi bastırdım. Hayır ben onu sevmiyordum. O beni buraya hapsetmişti. Bu düşünce beynimi ele geçirirken gözlerimi kaçırıp önüne döndüm. Ondan uzak durmamı sağlayan tek neden buydu sanırım. Hayatımı zorla elimden alıp nedenini söylememesi. Hızlıca ayağa kalktım ve odaya koştum. Arkamdan Soyeon'un "Seulgi!" diye bağıran sesini duymuştum. Odaya girip kapıyı kapattım ve kapıya yaslandım. Beynimdeki her düşünce birbiri ile çelişki içerisindeydi. Hiç biri birbirini tutmuyordu. Aniden kapı hafifçe sarsıldığında doğruldum. "Seulgi. Konuşalım." dedi Jimin. Ne konuşacaktık ki? Ortada konuşulup tartışılması gereken bir konu yoktu. Neden böyle yapıyordu? Veya ben neden böyle yapmıştım? "Jimin... Ben biraz dinlensem iyi olur, uykum var." dedim ve yatağıma yöneldim. Israr etmemişti. Kahverengi ayıcığı alıp sarıldım ve yattım. Ortada bir olay dahi yokken neden böyle olduğunu anlayamıyordum. Belki de benim yüzümdendi. Herşeyi abartan bendim. 'Seni seviyorum' kelimelerini çok abartıyordum belki de. Benim için değerli bir cümleydi çünkü hayatımda bu kelimeyi fazla duymamıştım. Buna ihtiyacım vardı ama Jimin bunu söylediğinde... Farklı oluyordu işte. Hiç birşeyin sebebini bilememek sinirlerimi bozuyordu. Ben bunları düşünürken uykuya daldığımı farketmemiştim.

SUN AND MOON  |  ksg - pjmHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin