Matt ile kafede oturmuş karşılıklı sohbet ediyorduk. Masanın üzerinden uzattığım elimi diğer tarafından o tutuyordu.
Bu sırada içimde bir his belirdi, anlamı ne bilemiyordum ama bu his gittikçe büyüdü. Huzursuzlaşmaya başladım.
Matt’e içimdeki hisden bahsetmem gerekiyordu. Ağzımı açıp bunu anlatmadan önce Matt’in o derin yeşil gözlerine son bir kez daha bakmak istedim. Fakat yeşil gözlerinin yerinde siyah iki nokta vardı. Gözlerinin siyahlığının şaşkınlığıyla susup kaldım. Ama bu sırada siyah gittikçe genişliyordu. En sonunda normal bir boyutu aşıp gözünün neredeyse tamamının siyah olduğunu seyrederken Matt’ın elini bıraktım.
Ayağa kalktığımda kafede diğer oturan herkesin de gözlerinin siyahla kaplandığını gördüm. Renklerde silikleşmeye başlamıştı. Bazı renkleri etrafta hiç görmediğimi fark ettim, üzerlerine su dökülmüş gibi renkler akıyordu.
“Neler oluy-” Matt sözümü böldü.
“Alinda…”
“Noldu Matt?” Masaya eğildim, eline tekrar dokundum ancak hemen geri çektim. Çünkü eli bir buzul parçası kadar hatta belki de daha da soğuktu.
“Alinda…”
“MATT ! Korkuyorum! Neden renkler yok oldu?!”
Matt’in ağzını açtığında çıkacak kelimelerden korkuyordum, geri geri gitmeye başladım. Ta ki arkamda bir şeye yaslanıncaya kadar. Suzan’dı yaslandığım kişi, bu dükkanda çalılan garson arkadaşım. Ben ona yaslanınca elindeki tepsiye çarpmış olduğum için kahve bardakları yere düşmüştü. Ama Suzan onları toparlamak için bir şey yapmadı, kahvenin yerdeki fayansta süzülürken yamuk yumuk bir A harfini oluşturmasını hayretle izledim.
“Ah Suzan! Seni gördüğüme sevindim! Garip bir şe-” Kelimeler Suzan’ın siyah gözlerini göresiye kadar ardı ardına ağzımdan çıkıyordu. Sonra sustu.
Bu sefer konuşan Suzan oldu, “Alinda!”
Olduğum yerde etrafımda döndüm, burada bir şeyler dönüyordu ve bu şey hiç hoşuma gitmemişti.
“ALINDA!” Kafeteryada bulunan herkes şu an adımı haykırıyordu.
“ALINDA!!” Korkuyla yere sindim. Bu sırada Alinda bağırışları devam ediyordu. Kafenin pencerelerinden yansıyan kör edici ışık yavaşça soldu ve dışarıda hava karardı. Sonra tüm kafeyi karanlık kaplarken, haykırışların arasında karanlığın beni yutmasına izin verdim.
“Alinda!”
Nefes nefese yatakta doğruldum. Etrafıma baktığımda, kızlarla birlikte yatak odasında olduğumu gördüm. Rosie kaptığı fazladan bir yastığı bana fırlatıyordu o an.
“Hey kapatsana şu alarmını! Tanrı aşkına haftasonundayız Ali!”
Becca’ya döndü, “Ne?” sonra alarma baktım, 9:30 rakamlarını gösteren ekran yanıp sönüyor ve rahatsız edici sesi çıkartmaya devam ediyordu. Uzanıp sesini kapattım.
“ARGHH !! Sonunda!” Rosie cidden sinirlenmiş gibiydi. Ama ben son derece az önce yaşadıklarımın rüya olmasından dolayı memnundum.
Sonra aniden çarşafı üzerimden attım ve yataktan kalktım. Yarım saat sonra Matt ile buluşacak, tüm günü birlikte geçirecektik. Heyecanla Becca ile kullandığımız kıyafet dolabımıza koştum. Hoş bir şeyler bulmalıydım.
Havada bahar soğuğu vardı bu yüzden kendime bol gelen gri renginde bir kazak ve kot pantolon giydim. Gayet sade olduğu için şal ile biraz renk vermeye çalıştım. Makyaja gerek yoktu ama yinede hafif bir parlatıcıyı eksik etmemek için Becca’nın eşyalarının arasında turuncu renkli portakaltadındaki parlatıcısını aradım. Onu da sürdüğümde hazırdım. Çantamı da koluma taktıktan sonra on dakika içerisinde toparlandığımı fark ettim. Bu kızlar arasında bir rekor olmalıydı.
Telefonumu çalışma masasının üzerinden alıp dışarıya çıktığım. Az sonra bisikletimi Hugo’nun Yerinin yan tarafındaki bisiklet alanına kilitliyordum. Yol çok uzun olmadığı için çabuk varmıştım, burası küçücük, mini minnacık bir kasabaydı ne de olsa.
Kafenin kapısını araladığım ve gözlerimi içeride gezdirdim. Matt gelmiş mi diye bakınıyordum, görünürde de yokru zaten. Ardından gözlerim ister istemez rüyamda Matt ile oturduğumuz sol taraftaki masaya takıldı. Boş olduğu için geçip oraya oturdum. Tuhaf hissettirmişti ancak aptal bir rüyadan korkamanın alemi de yoktu açıkcası.
Suzan gülümseyen suratıyla yanıma yaklaşıp “Tatlım istediğin bir şey var mı yoksa yakışıklını mı bekleyeceksin?” diyerek elindeki minik not defteri ve kalemini hazırda tuttu.
“Matt’ı bekleyeceğim teşekkürler.” dedim ve bende gülümsedim. Not defterini önlüğünün cebine koyarkenkırmızı önlüğündeki lekeyi gördüm. Sanki bir şey doğruca üzerine dökülmüş gibiydi, sanki rüyamda Suzan’a çarptığımda üzerine ve yere dökülmesi gibi.
Suzan gittiğinde arkasından bakakaldım. Sonra aniden arkamı dönüp Suzan’a çarptığım yere baktım. Yerde kahverengi bir leke kurumuştu ve bulunduğum bakış açısından yamuk şekilde duran A harfini rahatlıkla görebiliyordum.
Sonra tekrar birisi adımı seslendi, “Alinda!”
Multimedyada Alinda'nın giydiği kıyafet var :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paranoya
ParanormalSon sınıf okumanın zorlukları altında çabalarken derslerin yanında bir de erkek arkadaş derdimin olması zaten yeterince zor, ancak başımda başka dertlerim de var. Son zamanlarda gördüğüm garip olaylar ve sürekli -ciddiyim sürekli- birisinin adımı sa...