3- Telefon

109 4 0
                                    

“Alinda! Hey ne haber?”

Sonra bir an rahatladım, gelen Matt’ti. Ama yerdeki kahve lekesi hala beni tedirgin etmeye devam ediyordu.

“Ah, Matt! Seni gördüm daha iyi oldum!” Sonra ayağa kalktım ve Matt ile sarıldık.

Karşıma oturduğunda başka bir garson geldi hemen, Suzan değildi ama bu sefer. “Ne alırdınız?” Elinde not defteri ile bizi bekliyordu.

“Kahvaltı yaptın mı?” diye sordu.

“Hayır.” dedim.

“Kahvaltı için tavsiyeniz falan var mı?” Matt bu kafeteryaya çok sık gelmezdi bu yüzden bilmiyor olmalıydı.

“Pek seçeneğimiz maalesef ki yok. Ancak, tost veya hamburgerimiz var. Dilerseniz yanında çay, ayran, meyve suyu gibi içecek de alabilirsiniz.”

“Ben tost ve ayran alacağım, Matt sen?”

“Aynısından.” dedi ve gülümsedi.

Garson not aldıktan sonra ücretlendirme fişini masaya koydu ve yanımızdan ayrıldı.

Matt masadan uzanıp elimi tuttu. Rüyadaki gibi. İçim ürperdi.

“Üşüdün mü?”

“Ha-hayır, sadece aklıma bir şey geldi de…”

“Hmm neymiş bakalım?” gözlerinin içi gülüyordu benimle konuşurken, o kadar yakışıklıydı ki…

“Önemi yok ya, kabus falan görmüştüm de gece.”

“Korkak sevgilim.”

İşte buna bayılıyordum, kusurlarımla dalga geçen ama aynı zamanda sözleriyle yüreğimi okşayan Matt… Kıkırdadım.

“Bugün ne yapmak istersin, hm?” onun mutlaka planı vardır, ama benim için sadece onunla vakit geçirmek de yeterli olur. Üstelik şu dargınlığımızdan sonra barıştık ya, onun yanında olayım başka bir şey önemli değil.

“Sinemaya gideriz diye düşünmüştüm?”

“Tabii, olur.”

Elimi sıktı, parmaklarımız daha çok kenetlendi. Ama sonra, biz tam bir birimize özlemle dalıp gitmişken ortamın büyüsünü bozan garson kız geldi.

“Mmh, açım kızım aç. Önce bunu yemeliyim.” Ayı işte, o yemeğe yumuldu bende tostumdan ilk ısırığımı almak üzere hazırlandım ancak işte o an sırada telefonum çaldı. Ne sinir bozucu ama değil mi? Tam sıcacık tostumu ısıracakken.

Telefonun ekranına bakmadan açtım. “Alo?”

Ama ses gelmiyordu, biraz cızırtı falan vardı.

“Merhabaa?” Birisinin yanıt vermesini beklerken Matt’de meraklı gözlerini bana dikti.

Sonunda birisi cevap verdi, “Alinda?”

“Ya, evet benim?”

“Alindaa?” Ses çok bozuktu, sanki çok uzaklardan geliyormuş gibi kesik kesikti.

“Sizi anlayamıyorum?”

 Sanki ses bir şeyler daha diyordu ama anlayamıyorum. “…da?...li..a..A..Alinda?” Sonra sonunda sesi tanıdım, o hırıltılı konuşmadan anlaşılıyordu zaten. Diken üstünde oturuyormuşum gibi hissettim.

Ağzımdan hıçkırık kaçtı. Matt’in gözleri artık bana sabitlenmişti, yemek yemeyi bırakmıştı. Telefonu kulağından çekti ve kiminle konuştuğumu görebilmek için ekrana baktım. Aslında numara açıktı ama böyle bir numara olduğunu sanmıyorum; 1448 “Ne bu oyun mu?” diye mırıldandım ve telefonu tekrar kulağıma götürdüm.

“Bana bakın şaka yapıyorsanız gülmediğimi söylemek zorundayım. Numaranız da açıkta, eğer tek rahatsız edici bir şey daha söylerseniz sizi mahkemeye veririm!”

Matt telefonu benden alabilmek için uzandı, “Verir misin?” Sert görünüyordu.

“ALİNDA!!” telefon kulağımdayken ses öyle bir gürlemişti ki telefonu düşürdüm ve ufak çaplı bir çığlık koyuverdim.

Yere düşen telefonun arka kapağı açıldı ve baterisi çıktı, yani konuşma kapanmış oldu. Matt telefonu yerden aldı ve bateriyi takıp telefonu açtı, o sırada telefon tekrar çaldı. Ben kaskatı kesilmiştim ama bu sefer telefonu açan Matt idi.

“Bana bakın, kız arkadaşıma bulaşanın canını çok fena yakarım! Tekrar rahatsız etmeyin. Şimdi S.ktir olup gidin yoks- NE?!” Matt telefonu kulağından uzaklaştırdı ve ekrana baktı. “Luna! Ali’yi niye arıyorsun ki?! Ah…..hı?….dursana......pekala! Sen değil miydin?....Tamam.” Kafası karışmış gibiydi, sonra telefonu bana uzattı.

Telefonu ondan aldım ve tereddütle konuştum, “Luna?”

“Ali! Seni uyarmak zorundayım, önemli bir şey oldu.” telaşlı sesi dikkat çekiciydi

“Ne konuda?”

“Bu-burda olmaz! Güvenli değil. Yarım saat sonra benimle ana caddenin oradaki heykelde buluşabilir misin?” Arkasından kovalayan varmış gibi konuşuyordu.

“Aslında… Aslında bunun için uygun bir zaman değil. Yarın olur mu?”

“OLMAZ! Önemli diyorum!”

“Luna, oyun oynayacak vaktim yok… Şimd-”

Hat gidip geliyordu, kafenin penceresinden baktığım zaman rüzgarın şiddetlendiğini ve havanın koyulaştığını gördüm. Sağanak geliyordu.

“…linda, …ya..rm…saat…s..nra….He..y.kel..de…Ön.m…l---”

“Anlamıyorum?!”

Ama şimşeğin çakmasıyla birlikte tüm sokakta elektirikler kesilmişti. Pencereden dışarıya baktığımda elektik kablolarından çıkan kıvılcımları görebiliyordum.

Matt, “Kardeşim ne istiyormuş?”

“Bilmiyorum, ama öğrenmemiz gerek.”

ParanoyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin