Tuvalete giren kişi bana doğru yaklaştı ve sakin olmam için bağırmaya başladı; birlikte bağırıyorduk, ben çığlık atıyordum oysa ‘Bir şey yok, sakinleş!’ diyordu.
Kollarımı başıma sarıp kulaklarımı örttüğüm yerden indirmemi sağladı, isterik bir şekilde hıçkırırken gözlerimi hala sımsıkı yumuyordum.
“Aç gözlerini bebeğim, aç. Her şey yoluna girecek. Yanında olacağım.” Bu sözleri söyleyen kolumu tutan ve beni kendisine çekip sarmalayan kişiyle aynıydı. Rebekkah, çığlıklarımı duyunca geri dönmüş olmalıydı.
Gözlerimi açtığımda göz yuvalarımdan çıkan sıvı salgıyı tutamadığımı fark ettim, gözyaşı. Rebekkah’ın sırtına diktiğim gözlerimi yavaş yavaş kaldırırken başımıza biriken kalabalığın önce ayaklarını gördüm, ardından kafamı kaldırdıkça hepsi birer vücut buldu.
Aynayı görmek istemiyordum, zaten uzun bir müddet tekrar aynalara bakamayacağıma da emindim ancak kalabalık zaten aynanın önünü doldurmuştu. Rebekkah yüzümü yıkamamı istiyordu, bu yüzden beni lavaboya doğru götürürken birkaç kişiye yolumuzdan çekilmelerini söyledi.
Ancak elinden kurtularak yüzümü yıkamaya ihtiyacım olmadığını açıkça belirttim. Gözlerimi silerek yanaklarıma yapışan saçlarımı elimle arkaya kaydırdım, “Ben iyiyim.” Ne yazık ki, öyle görünmüyor olmalıydım ki ısrarcı davrandı ve beni çeşmenin önüne geçirdi.
Yüzümü yıkayıp ferahlarken aynaya bakmamaya gayret gösteriyordum, sonunda nefsime hakim olamadım kaçamak ama tedirgin de olsa ufak bir bakış attım. Gözlerini dikmiş bana bakıyordu, sonra ikinci bir bakış atınca gözlerini dikip bakan kişinin aslında ben olduğumu fark ettim. Ayna beni taklit ediyordu sonucunda. Bunu anlamama yetecek kadarlık birkaç saniye daha baktıktan sonra arkama dönüp dağılmaya başlayan kalabalığa baktım.
“Neler oldu?” dedi Rebekkah bana tekrar yaklaşıp koluma girerken. Omuz silktim.
Bu sırada kalabalığın arasından bir başka yüzün daha bana yanaşmakta olduğunu gördüm, Becca iyice yaklaştığında “Son zamanlardaki tuhaflığını, sadece uykusuzluktan sanıyordum.” dedi. Sonra gözlerime dikkatlice anlayışla karşıladığını ifade ederek baktı. “Ama aslında öyle değildi, değil mi?” Kafamı salladım, bana iyice yaklaşıp kollarını boynuma doladı. “Pekala, eve gitmek ister misin?” Tekrar kafamla onayladım.
“Çantan dolabında kalsın, yarına bu halde ev ödevi yapamazsın herhalde zaten.” Güldü, ortama renk kazandırmaya çalışıyordu lakin bu lavaboda kaldığımız her saniye ben daha da daralıyordum. Buradan çıkmadığım sürece hiçbir şekilde ortamın yumuşamayacağını anladığımda kapıya doğru yürümeye başladım. Onlardan yanımda geliyorlardı.
Okul kapısından çıkıp bahçeye inesiye kadar Rebekkah, Matt’e mesaj atmış ve durumu haber vermişti bile. İkisininde öğleden sonraki derslerini ve işlerini benim için iptal etmelerine itiraz etsem de yinede benimle kaldılar.
Okul bahçesinden çıkmamıza çıkışta bulunan güvenlik görevlisi izin vermedi. Genelde öğrencilerin kaçışını görmezden gelirdi ancak bu sefer durdurup şöyle dedi, “Alinda Shannon Drake’i tanıyor musunuz? Ya da aranızdan biri olma ihtimali var mı?”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Paranoya
ParanormalSon sınıf okumanın zorlukları altında çabalarken derslerin yanında bir de erkek arkadaş derdimin olması zaten yeterince zor, ancak başımda başka dertlerim de var. Son zamanlarda gördüğüm garip olaylar ve sürekli -ciddiyim sürekli- birisinin adımı sa...