"don't need to speak, i think we've had enough of each other."
|
"konuşmaya gerek yok, bence ikimiz de birbirimizden bıktık."
-
Doğan güneşin karşısında oturdum, olması gereken kadar etkileyici bir görüntü değildi. Gözlerim yorgunluktan acıyordu ancak zihnim uyumama izin vermiyordu, günlerdir vermemişti. Avuç içlerimle gözlerimi ovuştururken içeri girdim ve balkonun kapısını kapattım, bu saatten sonra hiçbir şekilde uyuyamayacağımın farkındaydım. Üstümdeki eşofmanı ve eskimiş My Chemical Romance tişörtünü değiştirme gereği duymadım, askıdan ceketimi aldım ve sigara paketim ile telefonumu cebime atarak odadan çıktım. Saat henüz 7 bile olmamıştı, kimseyi uyandırmak istemediğim için sessiz bir şekilde evi terk ettim. Yumuşak güneş ışınları üstüme vurduğunda bir vampir gibi tıslamak istedim, güneşten veya günden hoşlanmıyordum. Gece insanıydım, bu iyi bir şey değildi.
Sokakları yavaş, uyuşuk adımlarla aştım ve küçük kız kardeşimle her zaman geldiğimiz parka ulaştığımda iç çektim. Sosyal biri değildim, doğayla da pek ilgim yoktu ama bu park, şehrin ortasındaki eski kitapçıdan sonra kendimi en rahat hissettiğim yerdi. Parkın girişini aştıktan sonra oyun alanının yanından geçtim, normal zamanlara göre çok sessizdi. Etrafta hiç çocuk yoktu ve bu güzeldi, çocuklar sadece sinir bozucu ufak yaratıklardı ve hiçbir işe yaradıkları yoktu. Ağaçların arasına yürüdüğümde her zaman oturduğumuz bankın üstündeki karaltıyı gördüm. Henüz çok yakın değildim, bu yüzden orada oturan kişinin hatlarını seçemiyordum ancak kimse genellikle burada oturmazdı. Parkın asıl bölümlerine en uzak yerde, çam ağaçlarının arasındaydı ve parka gelen çoğu kişi orada bir bank olduğunu bilmezdi bile.
Biraz daha ilerlediğimde bankta oturan kişinin küllü sarı dağınık saçlarını ve omuzlarının gergin duruşunu seçtim. Olduğum yerde donakaldım, ama ayak seslerimi duyduğundan emindim. Dustin hafifçe arkasına dönüp bana baktı, aramızda en fazla 5 metre vardı ve gözlerinin en az benimkiler kadar kızarık olduğunu görebiliyordum.
"Hey," dedi burnunu çekerken, ağlıyordu. "Yaşıyorsun. Bu güzel."
"Aksini tercih ederdim." diye cevapladım elimden gelen en mesafeli sesle, ama öyle çıkmadığını biliyordum. Ona karşı asla soğuk olamıyordum ve bu beni delirtiyordu. Üç gündür onu görmezden gelirken zorlanmamıştım, ama ona ihtiyacım olduğunu biliyordum. Lanet olsun.
"Walter," dedi ben banka doğru yürürken. Yanına oturduğumda göz yaşlarını sildi ve uzun, ince parmaklarını saçlarının arasına daldırarak karışmış tutamları iyice dağıttı.
"Dustin." dedim bacaklarımı kendime çekerken, bank geniş değildi ancak ben oldukça ufak olduğum için sığarken zorlanmıyordum.
"Özür dilerim." dediğinde sesi titredi, ama görebiliyordum. Sesinin tonundan, göz yaşlarının yanaklarından boynuna doğru yol alışından ve kızarmış gözlerindeki bakışlardan üzgün olmadığını görebiliyordum. Pişman olabilirdi, ama üzgün değildi.
"Biliyorum." diye cevapladım kısaca, uzatmaya gerek yoktu. Onunla kavga etmek istemiyordum, yine de her iletişimimizin kavgayla sonuçlandığının farkındaydım. Bu da öyle bitecekti.
Sigara paketinden bir dal çıkardım ve Dustin'e bakmadan yaktım. Dumanı ciğerlerime çektiğimde parmaklarım titremeyi kesmişti, aptal bir nikotin çubuğunun beni böyle rahatlatması saçmaydı.
"Seni özledim." dediğinde içimden gülmek geldi. Eğer beni özlüyorsa neden aldatmayı seçmişti? Neden bana ihanet etmek, her şeyi basitçe bitirip bir daha asla karşıma çıkmamaktan daha kolay geliyordu?
"Biliyorum." dedim tekrardan, sigaradan derin bir nefes çektiğimde Dustin'in bana dik dik baktığını hissedebiliyordum.
"Seni seviyorum." dedi ve güldüm. Güldüm, çünkü her zaman söylediği şey buydu. Her kavgadan, her ihanetten, her ayrılıktan ve geri dönüşten sonra söylediği şey buydu. Özür dilerim. Seni özledim. Seni seviyorum. Dustin Greenwell, tahmin edilebilir bir adamdı. Ben ise ondan daha klasik ve boştum, vücudum sadece boş yere çok fazla düşünen beynimden ve yanlış kişiye teslim olan kalbimden oluşuyordu.
"Ben de seni seviyorum, Dustin." dedim ona dönerek, kahverengi gözlerinde her zamanki anlaşılmaz ifade vardı. Sahte olduğu 5 kilometre uzaktan belli olacak bir şekilde gülümsediğinde ona aynı şekilde karşılık verdim. Bu bizim anlaşma şeklimizdi, her şeyin bir süreliğine düzeldiğini ama aynı şekilde boka batacağını söyleme şeklimiz. İkimiz de ne berbat halde olduğumuzu biliyorduk ve bazen, bazen defolup gitmesini diliyordum. Gitmesini ve bir daha asla geri dönmemesini. Böylece hakkında düşünmem gereken tek şey gidişi olacaktı, nasıl beni teker teker parçalara ayırdığı değil.
Çok, çok berbat bir haldeydim. Beni öldürüyordu ve buna izin veriyordum.
-
büyük, çok büyük bir pvris çöpüyüm ve kitabın adından anladığınız gibi, tema şarkımız pvris'ten winter. ilk bölümün başına koydum, tıpkı anyone else gibi, gidip dinleyebilirsiniz. şarkı benim için çok özel, walter ve dustin'in hikayesini de çok iyi açıklayacak, bence.
bu kitap için ne kadar heyecanlı olduğumu bölümleri atma sıklığımdan da anlamışsınızdır, çok hazırım. size ilk defa asıl beni tam anlamıyla gösteriyorum. artık aramızda hiçbir sır yok, okurlarım, arkadaşlarım, kendinizi nasıl görüyorsanız. hoşçakalın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
winter |bxb
Short Story16 yaşınıza bastığınızda vücudunuzda sonsuza dek teninizin ve ruhunuzun parçası olacak isim, ruh eşinizin ismi belirir. walter thornton'ın ruh eşi, dünya üzerinde ona en çok acı çektirecek kişiydi. ♂+ ♂ [soulmate au]