"frozen in your winter always. closing in your winter always."
|
"kışında her zaman donuk. kışında her zaman kapalı."
-
Yatağımın tam karşısındaki saatin tıklamaya devam ettiği her saniye, tırnaklarımı yok edip derimi parçalamaya biraz daha yaklaşıyordum.
Dustin hava almak için dışarı çıkmıştı, sadece dramatikti, annem ise koltukta sessizce oturup beni izliyordu. Son yarım saat içerisinde gözlerini benden bir kere bile olsun ayırmamıştı ve bu kadar tehdit altında hissetmek canımı sıkıyordu. Yapmak istediğim tek şey buradan çıkmaktı ama annem şimdilik buna izin vermiyordu. Şimdilik. Onu alt etmesini de bilirdim, sadece biraz zamana ve biraz dikkat dağınıklığına ihtiyacım vardı.
"Willow burada olduğumuzu biliyor mu?" diye sordum, sessizliği bozmak garibime gitti. Annem gözlerini bile kırpmadan bana bakmaya devam etti, ya söylediğimi duymamıştı ya da duymamazlıktan geliyordu. Bir daha denedim. "Willow burada olduğumuzu biliyor mu, anne?"
"Hayır, bir süre de bilmeyecek." dedi tepki vermeden. Sadece dudakları hareket etmişti ve ürkütücüydü. Muhtemelen bir an bile dikkati dağılırsa buradan kaçacağımı sanıyordu ve haklıydı da, ama gözlerini üstüme diktiği sürece bunu yapamazdım çünkü vücudumdaki tek güç kemiklerimdi. Bir işe yaramazdı.
"Neden?" diye sordum kendime engel olamadan. "Onu görmek istiyorum. Bana sizden çok daha iyi destek olurdu, buna eminim."
"Hasta olduğunu bilmiyor, Walter."
"Çünkü hasta değilim, problem çözüldü, hadi eve gidelim."
"Doktor seni gördü." dedi bir anlığına gözlerini kırpıştırarak, hareket eden uzun kirpiklerini bıkkınca izledim. Oldukça bariz bir şekilde zavallı kurban anneyi oynuyordu. "Hala inatla hasta olmadığını iddia ettiğine inanamıyorum. Tedavi sürecinin yanında bir terapiste de ihtiyaç duyacağını söyledi ve bunu ayarlamak için elimizden geleni yapıyoruz."
"Doktor, terapi ya da tedavi istemiyorum, keşke bunu anlasanız!" aniden çıkıştığımda annemin dikkatli bakışları bir anlığına dağıldı ve mavi gözlerine sıkkın, bulutlu bir ifade oturdu.
"Son saattir aynı şeyi tekrar ediyorsun ve seni dinlemekten sıkıldım artık." dedi, sesinden öfke ve tiksinmişlik akıyordu. Belki hak etmiştim, belki de etmemiştim ama yine de benimle böyle konuşmasından hoşlanmıyordum. O annemdi ama ben bendim, bir hayatım ve kararlarım vardı, bir yetişkindim ve özgür olmam gerekiyordu.
"Hadi ama, cidden sahip olmadığım bir hastalık için bu kadar para ödemeyi göze alıyor musunuz? Willow'un üniversite hayallerine ne olacak? Aynı anda iki ciddi işi başaramazsınız, bırakın da kız istediği üniversiteye gitsin ve benden çok daha yararlı birine dönüşsün."
Annem hışımla koltuktan kalkıp odadan çıktı ve kapıyı arkasından çarparak kapattı. Tamam, kaybedilecek vakit yoktu. Gözlerimi kapatarak derin bir nefes aldım ve içimden üçe kadar sayarak serumun kolumdaki iğnesine asıldım. Can yakıcıydı ama olacağını tahmin ettiğim kadar değildi, ufak bir küfürle atlattım ve aceleyle yataktan kalktım. Üstümü değiştirme zahmetine girmedikleri için oldukça memnundum, bu bana zaman kazandırırdı.
Kapı kolunu tutarken annemin dışarıda beklemediğini ummaktan başka çarem yoktu ama bu saatten sonra geri dönmeyecektim, güçsüz olsam da bacaklarım vardı sonuçta.
Kapıyı açtım ve karşımda öbür taraftan kapı koluna uzanan Dustin belirdi. İşte bu kaçamayacağım türden bir engeldi çünkü attığım üç adım Dustin'in bir adımına eşti ve iki metre koşamadan yakalanırdım.
"Ah, cidden mi?" diye homurdandım.
"Nereye gittiğini sanıyorsun?" diye sordu, üstünden sigara dumanı kokusu yayılıyordu.
"Sigara mı içtin?" diye sordum hayretler içerisinde, şu anda düşünmem gereken şey kesinlikle bu değildi ama Dustin'in kendi isteğiyle, yanında ben olmadan sigara içtiğine ilk defa şahit oluyordum. O akciğerlerine vereceği zararın alkolle olmasını isterdi, ufak kanser çubuklarıyla değil.
Kapıyı ileri ittirip beni odanın içine girmek zorunda bıraktı ve kendisi de içeri girdikten sonra kapıyı arkasından kapattı, dudakları keyifsizce büzülmüştü ve kahverengi gözleri kızarmıştı. Harika, bir de ağlamıştı. Hayatım daha büyük bir sirke dönemezdi.
"Bencil bir pislik olmaktan vazgeç." dedi işaret parmağını bana doğru sallayarak.
"Bencil bir pislik olan ben miyim? Beni buraya getirmenizin tek sebebi ben öldükten sonra en azından denedik kafasıyla vicdanınızı rahatlatabilmek, Dustin. Beni cidden kurtarmak isteseydiniz bunu aylar, yıllar önce yapardınız. Şimdi sadece şov yapıyorsunuz."
"Saçmalıyorsun, biraz sus da etrafındakileri dinle." diye çıkıştı, kızarmış gözleri şimdi sadece öfke doluydu. "Seni bu durumdayken azarlamak istemiyorum ama zihnini dışarıya o kadar kapatmışsın ki doğru düzgün bile düşünemiyorsun. Çözüm yolların yok, senin için her şey kendini yok etmekle işliyor. Bir şey yanlış mı gitti? Kendine zarar ver. Dustin seni aldattı mı? Lanet olsun, sanırım değişmelisin, kendine zarar ver. Ah, günlerdir evden çıkmadın ve vampire mi dönüşüyorsun? Kendine zarar ver. Çünkü yardım istemek asla bir seçenek olamaz, kendini küçük düşürmek asla doğru yol değildir ama kendini göz göre göre yok etmek ve seni seven insanları bunu izlemeye zorlamak kesinlikle yapılacak en doğru şeydir!"
Ayağımı öfkeyle yere vurdum, doğru söylüyordu ve doğru söylemesi beni rahatsız etmişti. Dustin haklı olamazdı. Annem haklı olamazdı. Olamazlardı işte, yaşayan ve gören bendim ama Dustin farkında olduğu tüm doğruları yüzüme vururken aptal gözlerimin dolmasına hakim olamıyordum.
"Kapa çeneni." dedim ayağımı bir kere daha savururken. "Kapa çeneni. Kapa çeneni, Dustin."
"Şş." Dustin kollarımı tutarak beni durdurdu ve zorla ona bakmamı sağladı. Ağladığımı görmesini istemiyordum, bu kadar güçsüz olduğumu görmesini istemiyordum. "Seni seviyorum, lütfen artık gör bunu. Kendine daha fazla zarar vermene izin veremem."
"Benden neden nefret etmiyorsun?" dedim hıçkırarak. "Benden nefret et. Sevgiyi hak etmiyorum."
Dudaklarını yanağıma, gözüme ve alnıma bastırdı. "Sen benim lanet olası ruh eşimsin ve sen yoksan ben de yokum."
-
eh, anlık olarak kendimden nefret ediyorum ve ölmek istiyorum, bu yüzden bu ilhamı bir yere yansıtmam gerektiğini düşündüm. iğrenç, vıcık vıcık ama acıklı bir bölüm işte. yazdığım her şey. sonra görüşürüz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
winter |bxb
Short Story16 yaşınıza bastığınızda vücudunuzda sonsuza dek teninizin ve ruhunuzun parçası olacak isim, ruh eşinizin ismi belirir. walter thornton'ın ruh eşi, dünya üzerinde ona en çok acı çektirecek kişiydi. ♂+ ♂ [soulmate au]