"don't make it worse. all we did, all we did was suffer."
|
"durumu daha da kötüleştirme, yaptığımız tek şey acı çekmekti."
-
Öğle yemeğinde yediğim her şeyi McDonald's tuvaletinde bir klozete çıkardıktan sonra göz yaşlarıma hakim olmak için elimden geleni yaptım. Kabinden çıkıp ellerimi ve ağzımı yıkadım, damağımda safranın iğrenç tadı kalmıştı. Tuvaletten çıkıp masaya elimden gelen en doğal şekilde yürüdüğümde Eris başını kaldırıp bana baktı, dudaklarına ufak bir gülümseme vardı. Karşısına oturduğumda gözlerini üstüme dikti.
"Sol tarafta iki masa öteye çok yakışıklı bir çocuk oturdu ve gözleri yeşil." dedi sessizce, Eris'in yanında oturan Bryce gözlerini devirdi.
"O kadar da yakışıklı değil."
"Pek fena sayılmaz." dedi yanımda oturan Jane ortaya atılarak, içeceğinin pipetini dişliyordu. "Ayrıca, gözleri yeşil ve siyah saçları var, bu Eris'e yeter. Eğer adı da tutarsa aradığımızı bulduk."
"Gözleri yeşil, saçları siyah olan herkes Eris'in tipi olsaydı şu anda Walter ile çıkıyor olurdu." dedi Bryce aptal bir sırıtışla. Eris kızardığında gözlerimi devirdim.
Hafifçe başımı çevirip iki masa ötemizde oturan erkek grubuna baktım ve arkadaşlarımın bahsettiği kişiyi bulmam uzun sürmedi, siyah saçları olan tek kişi oydu. Yüzüne birkaç saniye dik dik baktıktan sonra kim olduğunu fark ettim ve o kadar hızlı bir şekilde önüme döndüm ki boyun kemiklerim isyan edercesine kıtırdadı.
"Ne oldu?" diye sordu Eris kafası karışmış bir şekilde.
"Bir şey yok." omuz silktim, yüzüme yapmacık bir gülümseme yaymak her zamanki gibi kolaydı. "Tam senin tipin."
Eris iyi bir kızdı ve kesinlikle daha iyisini hak ediyordu. Evet, siyah saçlı ve yeşil gözlü, uzun boylu erkekler tipi olabilirdi ama bu kadar düşmesine izin vermemeliydim. Yakın arkadaşım diyebileceğim sayılı kişilerden biriydi, ki bu kişilerin hepsi şu anda masada oturanlardı, ancak çok yakın değildik. Hiçbiriyle değildik. En yakın arkadaşım küçük kız kardeşim Willow'du, insanlara açılmakla ilgili büyük sorunlarım vardı. Eris benim hakkımda çoğu şey bilmiyordu. Eşcinsel olduğumu, bir sevgilim olduğunu, sevgilimin ne türden bir şerefsiz olduğunu ve bunun gibi şeyleri bilmiyordu. İki masa ötemizde oturan siyah saçlı, yeşil gözlü çocuğun sevgilimin beni geçen yıl birlikte aldattığı kişi olduğunu da bilmiyordu ve bu onun suçu değildi.
"Onunla konuşacağım." dedi Eris, yanaklarına hafif bir pembelik yayılmıştı. "Ama masaları şu an çok kalabalık, belki sonra yaparım."
Onu durdurmak isterdim. Her şeyi ona açıklamak isterdim, ama yapmadım. Yapamadım, bunun için fazla korkaktım. Sonunda McDonald's'tan çıktığımızda saat akşamüstü 4'ü geçiyordu. Eris, kaba kıvırcık bukleleri kızarmış suratına düşmüş bir şekilde önümüzden yürüyordu. Yeşil gözlü çocukla konuşmamıştı. Konuşamamıştı, çünkü masada oturan diğer çocuklar onunla, dış görünüşüyle dalga geçmişlerdi. Böyle sonuçlanacağını bilip onu durdurmalıydım ama korkak herifin tekiydim. Boyum 1.67'ydi ve o masadaki herkes en az 1.80'di, dayak yemeye niyetim olmadığı için arayı 1.82'lik Bryce'ın yumuşatmasına izin vermiştim. Arkadaşımı savunamadığım için utanıyordum ama bir yandan bunu asla yapamayacağımı biliyordum. Çıkacak herhangi bir kavgada muhtemelen karşılık veremeden ölürdüm, çok zayıf ve güçsüzdüm.
Düşünme, düşünme, derin bir nefes al.
Arkadaşlarımın hepsi Jane'in arabasına doluştuğunda onlara eve yürüyeceğimi söyledim, biraz hava almaya ihtiyacım vardı. Araba uzaklaşırken arkasından baktım ve bir gün, belki bir gün onlara her şeyi anlatabileceğimi düşündüm. Zihinsel ve bedensel hastalıklarımı, aşk hayatımın boktanlığını, genel olarak tüm doğruları. Tanıdıkları Walter ben değildim, ama benim tanıdığım Walter'ın da ben olmadığını biliyordum. Kendimi tanımıyordum ve beni en iyi tanıyan kişinin Dustin Greenwell olması, hayatımın bok yoluna gitmesinin en büyük sebeplerindendi.
Bir sigara yaktıktan sonra telefonumu açtım ve bildirimleri inceleyerek yürümeye başladım. Dustin 6 dakika önce bir mesaj atmıştı, odamda beklediğini söylüyordu. Ona asla balkonumun kapısının dışarıdan nasıl açıldığını göstermemeliydim. Yolda olduğumu belirten bir mesaj yolladım ve aramızın ne kadar çabuk ve kolay bir şekilde düzeldiğini fark ettim. Belki bu sefer her şey yolunda giderdi. Belki de ayrıldığım parçalar artık küçülemeyecek kadar ufaklardı ve Dustin istediği sonuca varmıştı.
Telefonum çalmaya başladığında ekranda Dustin'in ismi belirdi, gözlerimi devirerek aramayı cevapladım. "Efendim?"
"Gelirken dondurma alır mısın? Willow evde hiç kalmadığını söyledi." dedi, arka planda çalan Bring Me The Horizon'ı duyabiliyordum. İnsanların albümlerimi karıştırmasından nefret ederdim ama Dustin bunu asla öğrenememişti.
"Çilekli mi?" diye sordum öyle olduğunu bile bile. Sesin hışırtısından başını salladığını anladım ve bunu göremeyeceğimi fark etmesini bekledim.
En sonunda cevapladı. "Evet."
"Tamam." dedim rotamı markete çevirirken.
"Tamam o zaman." garip bir şekilde boğazını temizledi. "Görüşürüz, Walt."
"Görüşürüz." dedim ancak telefonu çoktan kapatmıştı. Yine düşüncelerimle baş başa kalmıştım.
-
merhaba. bunu okuyan yok ancak yazmaktan çok hoşlanıyorum, zaten 10 bölümü çoktan yazdım... evet, yazmam gereken tonlarca şey varken kimsenin umrunda olmayan bir hikayeye yazıyorum çünkü canım böyle istiyor.
pvris dinleyin.
love, maura.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
winter |bxb
Short Story16 yaşınıza bastığınızda vücudunuzda sonsuza dek teninizin ve ruhunuzun parçası olacak isim, ruh eşinizin ismi belirir. walter thornton'ın ruh eşi, dünya üzerinde ona en çok acı çektirecek kişiydi. ♂+ ♂ [soulmate au]