"you were just physical touch, not necessarily love. just something to distract my aching brain for once."
|
"sadece fiziksel temastın, özellikle aşk değil. ağrıyan beynimin dikkatini bir seferlik dağıtacak bir şey."
-
"Alo?" diye cevapladım, saat geçti ancak uyuduğum yoktu zaten. Normalde bilinmeyen numaraların aramalarını cevaplamazdım ama şu anda birinin, bir şeyin sesini duymaya ihtiyacım vardı ve müzik beni uyuşturmak yerine daha fazla düşünmeme sebep oluyordu.
"Walter?" dedi telefonun ucundaki kişi, ses tanıdıktı ama çalan gürültülü müzik yüzünden kim olduğunu çıkaramadım.
"Evet?"
"Ben Lex." dediğinde kim olduğunu fark ettim ve istemsizce bilmiş bir 'ha' sesi çıkardım.
"Hey, Alex." dedim ancak şaşkındım. Alex, liseden eski bir arkadaşımdı ve Dustin sayesinde tanışmıştık ama beni şu anda, bu saatte aramasına anlam verememiştim.
"Of, nasıl açıklayacağımı bilmiyorum ama şu anda bir bardayım ve Dustin kör kütük sarhoş olmuş bir şekilde ayaklarımın dibinde yatıyor." dedi, müziğin sesini bastırmak için bağırıyordu. "Numaranı onun telefonundan aldım ama oradan arayamadım çünkü hattı ölmüş."
Avuç içimi alnıma vurduğumda çıkan ses kulaklarımda çınladı. "Neredesiniz?"
Alex bana barın kısa çaplı tarifini verdikten sonra telefonu kapattım ve aceleyle üstümü değiştirdim. Annemin arabasının anahtarlarını alırken oldukça sessiz olmam gerekti ama bara yürüyerek gitmemin imkanı yoktu. Hızla evden çıkıp kendimi arabaya attım, öfkeliydim. Sinirle direksiyona vurdum, neden böyle şeylerle uğraşıyordum ki?
Aptal. Aptal. Aptal.
Zorla da olsa barı bulduğumda Alex'in aramasının üstünden 25 dakika geçmişti ve Dustin'in ne halde olduğunu merak ediyordum. Alkole karşı yüksek bir dayanıklılık seviyesi olsa da sarhoş olduktan sonra dünya üzerindeki en çekilmez insana dönüyordu, ayık haliyle bile en çekilmez insan olabilirdi gerçi. Barın önünde dikilirken başka bir sorun fark ettim, 19 yaşındaydım ve yaşım tutmuyordu. Dustin, 21 yaşında olduğu için istediği gibi girip çıkabilirdi ama beni içeri almazlardı. Güvenlik görevlilerine yalvarmak ve Alex'i geri aramak arasında gidip geldiğim birkaç dakikadan sonra beni daha az gerginleştirecek şeyi yapıp Alex'i aradım.
"Uh, Alex, şey," dedim telefonu açtığında, parmaklarım titriyordu. Anksiyeteme lanet ettim. "Ben içeri giremem. Bilirsin ya, eh, 19 yaşındayım."
"Tanrım, doğru, unutmuşum." dedikten sonra biriyle konuştuğunu duydum ama dediklerini anlayamadım, aptal disko müziğinin sesi çok yüksekti. "Dustin'i dışarı çıkaracağım, tamam mı? Geldiysen onu getirebilirim."
"Evet, evet, kapının önündeyim." dedim arabaya yaslanıp barın girişine gözlerimi dikerken, aralanmış kapıdan dışarı mavi tonlu ışık süzülüyordu.
"Tamam, geliyoruz." dediğinde beni göremeyeceğini bilsem de başımı salladım ve aramayı sonlandırarak beklemeye başladım. Birkaç dakika sonra siyah kapıyı iyice aralandı ve Dustin, lisedeki halinden çok da farklı olmayan Alex ile tanımadığım bir adam görüş alanıma girdi. İkisi Dustin'i kollarından tutmuş, zorla dışarı sürüklüyordu, beni görmeleri için elimi kaldırıp onlara seslendim. Yanıma ulaştıklarında kendi kendine gülen Dustin'i kollarım arasına aldım, sarhoş haliyle nasıl başa çıkacağımı biliyordum çünkü bu üzücü bir şekilde çok sık gerçekleşiyordu.
"Teşekkürler." dedim Alex'e. "Bana haber verdiğin ve onu dışarı çıkardığın için, yani."
"Önemli değil, dostum." dedi Alex yavaşça omzuma vururken. "Onu bu halde bırakamazdım ve bu konuda en çok sana güvenebileceğimi biliyorum, aradan geçen yıllara rağmen Dustin'in hayatındaki en kalıcı ve güvenilir kişinin sen olduğuna inanıyorum."
"Muhtemelen." türünden bir şey mırıldandım ama duyduklarından pek emin değildim, önemli de değildi zaten. Alex, Dustin'i arabaya bindirmeme yardım ettikten sonra vedalaştık ve arabayı sonunda bardan uzaklaştırdığımda direksiyonu kavrayan parmaklarım aşırı sıkılmaktan bembeyaz kalmıştı. İstemsizce ayağımı arabanın tabanına vurup duruyordum, acı verici bir tikti.
"Dustin," dedim boş gözlerle yolu izleyen erkek arkadaşıma ufak bir bakış atarak. "Beni duyuyor musun?"
"Bu gece kimseyle yattım mı?" diye sordu. Kahverengi gözlerini bana çevirdiğinde siyah göz bebeklerinin kocaman olduğunu gördüm, bakışları kapkaranlıktı.
"Bu soruyu cevaplaması gereken kişi sensin." dedim dikkatimi yola vererek, bakışlarının sivriliği beni rahatsız etmişti.
"Hiçbir şey hatırlamıyorum." dedikten sonra boğazını bir kahkaha terk etti. "Tanrım, çok sarhoşum."
"Tanrıya inanmıyorsun bile, Dustin. Gerçekten çok sarhoşsun, zamanın yüzde 80'inde olduğun gibi."
"Seni hatırlıyorum." dediğinde kaşlarımı çatarak ona baktım. Alt dudağı hafifçe öne çıkmıştı, bir çocuk gibi somurtuyordu. "Seni üzmek istemediğimi hatırlıyorum. Sanki biri vardı, yanıma geldi, bana- bana dokundu? Ama ona bir erkek arkadaşım olduğunu söyledim. Sanırım bir şey yapmadık. Umarım yapmamışızdır, Walter, seni aldatmak istemiyorum."
"Elbette. Bunun hakkında sonra da konuşabiliriz." diye mırıldandım. "Uyu, Dustin. Eve gidiyoruz."
"Eve?" diye sorduğunda başımı sallayarak onaylayıp radyoya uzandım ve Brendon Urie'nin sesinin kulaklarımızı doldurmasına izin verdim.
-
kontrol edilmemiş bir bölüm, hata görürseniz yorum yapmakta çekinmeyin. boşa uğraştığımın farkındayım, her neyse. içimi döküyorum. hoşçakalın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
winter |bxb
Short Story16 yaşınıza bastığınızda vücudunuzda sonsuza dek teninizin ve ruhunuzun parçası olacak isim, ruh eşinizin ismi belirir. walter thornton'ın ruh eşi, dünya üzerinde ona en çok acı çektirecek kişiydi. ♂+ ♂ [soulmate au]