"i can't take another night, always frozen by your side."
|
"başka bir geceyi kaldıramam, senin yanındayken her zaman donuyorum."
-
Gözlerimi açtığımda gördüğüm şey, oldukça temiz görünen beyaz bir tavandı. Hafifçe başımı çevirdim ve bulunduğum yeri anlamam zaman aldı; bir hastane odasındaydım. Orada olmak istememiştim. Göğsüm endişeyle sıkıştı, hastanede ne işim vardı ki?
"Hayır, hayır, hayır." diye mırıldandım kendime. Birisi deri koltuğun üzerinde hareket etti. O tarafa döndüğümde Dustin'i ve endişeyle bakan annemi gördüm.
"Ah, Walter." dedi annem koltuğun ucuna kadar gelerek, dizleri üzerinde yattığım yatağın köşesine değiyordu. "Ne oldu sana?"
"Bir şey olmadı." dedim sertçe yutkunup yatakta dikleşirken, koluma takılı olan serumun iğnesi hareket ettiğim için canımı yaktı. "Neden buradayım? Eve gitmek istiyorum."
"Hastasın." dedi Dustin dümdüz bir şekilde. "Uzun zamandır öyleydin ve tüm bu zamanı fark etmediğimizi sanarak geçirdin. Fark ettik."
"Hiçbir şey fark etmediniz çünkü hasta falan değilim. Burada hasta olan tek kişi sensin, o da kafadan." dedim ve normal şartlar altında asla yapmayacağım bir şekilde çekiştirdim, bir film sahnesi gibiydi ama izlemekten çok daha can acıtıcıydı.
"Walter," dedi Dustin hızla ayağa kalkıp kolumdaki elimi sıkıca tutarak. "Saçmalıyorsun."
"Burada olmama gerek yok, ben iyiyim." dedim geri çekilmeye çalışarak. "Hasta değilim. Sadece eve gitmek istiyorum, anne, bir şey yap! Dustin'e mi inanacaksın? O ne dediğini ne zaman bildi ki?"
"Bunca zamandır gözlerimizin önünde kendine zarar veriyordun ve hala Dustin'i mi suçluyorsun?" dedi annem kaşlarını çatarak.
"Kendime zarar vermedim!"
"Biraz daha böyle yaşamaya devam edersen öleceksin, Walter!" dedi annem hışımla ayağa kalkarak. Dustin'i kenara ittirdi ve benimle aynı hizaya eğildi. "Hastasın ve tedavi edilmen gerekiyor. Seni kaybedemem. Sahip olduğum her şeysin, ölmene izin veremem."
"Yaşamam ne kadar umrunda oldu ki ölmem umrunda olsun?"
"Kapa çeneni." dedi sert bir şekilde, mavi gözleri dolmuştu ve bana hayatımda gördüğüm en hayal kırıklığına uğramış şekilde bakıyordu. Onu hayal kırıklığına uğratmıştım ama bu önemli değildi çünkü kendimi de hayal kırıklığına uğratmıştım. Kendimi ele vermeden önce ölmem gerekiyordu, tedaviyi hak etmiyordum, istemiyordum da. Öleceksem böyle ölecektim, başkaları tarafından aşağılanmayacak ya da acı dolu bakışlarla yargılanmayacaktım.
"Tedavi olmayacağım çünkü hasta değilim." dedim dişlerimin arasından.
"Gördüğümüz şeyi neden inkar ediyorsun? Kimi kandırmaya çalışıyorsun, Walter? Bizi mi? Kendini mi? Tanrıyı mı?" Dustin hala kolumu tutuyordu ve buna karşı savaşmaktan vazgeçmiştim ama bu kesinlikle onlara yenileceğim anlamına gelmiyordu. Bu hastaneden olduğum gibi çıkacaktım; hasta ve yarı ölü. Kalanı önemli değildi.
"Yetişkinim, tedavi olmak istemiyorsam olma zorunluluğum yok."
"Hala benim oğlumsun."
"Yetişkin oğlunum. Sahip olmadığım bir hastalık yüzünden zorla tedavi olmamı sağlayamazsınız, aklınızı kaçırmışsınız siz. Doktoru çağırın, taburcu edilmek istiyorum." dedim gözlerimi kaçırarak, annem hala inatla ve acıyla bana bakıyordu. Bir şey değiştiremeyecekti. Kendimi yok ettiğim tüm bu zaman boyunca hiçbir şey fark etmemiş, sorgulamamış ve umursamamıştı. Son anda görmesinin hiçbir anlamı yoktu, kurtarılacak aşamayı çoktan geçmiştim. Bedensel olarak belki, ruhsal olarak hayır. Benim için çoktan bitmiş bir şeyin kavgasını yapıyorlardı. Çektiğim acıya engel olmayı hiçbir şekilde denememişlerdi ama sona yaklaştığımızda beni zorla hastaneye sürüklüyor, beni kurtarmaya çalışıyorlardı. Umursamayanların yaptığı telafi etmeye çalışıcı son hareketti. Artık bitmesini istiyordum, aylar boyunca iyileştirilmeye çalışıldıktan sonra hayatıma kaldığı yerden devam edemezdim.
"Buradan iyileşmeden çıkmayacaksın, Walter Thornton. Seni dinlemiyorum, kimse dinlemeyecek çünkü hastasın ve iyileştirilmek zorundasın."
"İyileşmek istemiyorum ki!" dedim istemsizce bağırarak. Annem şaşkınca bana baktı, bunu beklemiyordu. "Cidden yaptığınız şeyin işe yaradığını mı sanıyorsunuz? Ben ölmek üzereyken fark ettiğiniz için önemseyen insanlar mı oldunuz? Çok kötü zamanlar geçirdim, çoğu senin yüzündendi, Dustin. Hiçbirinde bana yardımcı olduğunuzu hatırlamıyorum. Önemli olan beni buraya kadar getirmemekti, geldikten sonra geri götürmeye çalışmanız hiçbir şeyi değiştirmeyecek."
İkisi de sustu, annem düşünüyormuş gibi görünüyordu, Dustin sadece bakıyordu. Gözleri ifadesizdi ama dudağının kenarı keyifsizce aşağı bükülmüştü, dediklerimden hoşlanmamıştı.
Devam ettim. "İyileşmek istemiyorum. Yaşamak istemiyorum."
"Sakın böyle şeyler deme!" dedi annem elimi tutarak. Yanağından bir göz yaşı süzülüyordu ama silmedi, ağladığını görmemi istiyordu, güzel. Beni ikna edemeyecekti. Annemdi ama sadece şimdilik, birkaç gün önce bana sadece günaydın ve iyi geceler diyen insandı. "Önünde kocaman bir hayat var, ne demek yaşamak istemiyorum? Daha 19 yaşındasın, çok fazla şey görecek ve yaşayacaksın, en ufak bir talihsizlikte vaz mı geçeceksin? O zaman yaşamanın ne anlamı var? Hepimiz kötü şeyler yaşıyoruz ama kendimizi ölüme terk etmiyoruz çünkü umut var, her şey iyi olacak ve geri dönüp baktığında iyi ki yaşıyorum diyeceğin zamanlar olacak."
"Bana nutuk çekme." dedim yarım yamalak dinlediğim sözlerinin üstüne, çünkü tamamen dinleseydim beni ikna edebilirdi. Birinin beni tutmasına o kadar muhtaçtım ki üstünde yıllardır düşündüğüm şeyleri bir göz yaşı için kenara atabilirdim. Bunu yapamazdım. Kendimi bir milyonuncu kez hayal kırıklığına uğratmak olurdu. "Buradan çıkacağım. Ölmek istiyorum ve beni engelleyemezsiniz."
Annem bana beklemediğim bir tokat attı. Yeteri kadar adildi.
-
vay canına, burası yaşıyor muymuş? ne yazdım bilmiyorum, affedin, kafam acayip karışık şu an. garip oldu. zaten buraya sadece kötü hissettiğimde yazıyorum. görüşürüz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
winter |bxb
Short Story16 yaşınıza bastığınızda vücudunuzda sonsuza dek teninizin ve ruhunuzun parçası olacak isim, ruh eşinizin ismi belirir. walter thornton'ın ruh eşi, dünya üzerinde ona en çok acı çektirecek kişiydi. ♂+ ♂ [soulmate au]