8.Bölüm

304 28 2
                                    

Özgür Rüzgar SARI

İki haftadır okul çıkışınlarında olduğu gibi yine kapının yanında durmuş; tam karşıya bakışları sabitlenmişti. Hafif hafif esen rüzgar kirli sarı saçlarıyla oyunlar oynuyordu. Arada saçları yüzüne geliyordu fakat o, rüzgarın oyunlarını bozmamak için saçlarına elini bile sürmüyordu. Çok sürmeden rüzgar saçlarını yüzünden çekmiş oluyordu zaten.

Gözleri o kadar dalgın bakıyordu ki, oysa kenetlendiği nokta sadece bir ağaçtı. Ne bir insan ne bir hayvan. Hareketsiz bir ağaç! Arada gülümsüyordu ama gülümsemesi çok kısa sürüyordu. Neye güldüğünü ya da neyi hatırlayıp da güldüğünü deli gibi merak ediyordum.

 Ela gözlerinin bana bakmasını istiyordum ama bir an sonra bu istediğimden vazgeçiyordum. Onunla konuşmayı istiyordum ama bir türlü konu bulamıyordum. Farklı bölümlerdeydik, konuşabileceğimiz hiç ortak konu yoktu ve bu durum sinirlerimi bozuyordu. O edebiyat okuyordu, ben matematik. O şiiri seviyordu, ben sayıları.

Okulda neredeyse herkesle arkadaştım ama ortak arkadaşımız da yoktu. Aslında onun neredeyse hiç arkadaşı yoktu. Sadece bir tane vardı. Adını daha önce Fatih'ten duymuştum. Pınar. Pınar onun yanına gelmeden, Pınar'ın yanına gitmezdi. Okula kol kola gelirlerdi ve okuldan kol kola çıkarlardı. Sürekli yan yanaydılar. Gergin yüz kasları Pınar yanına gelince rahatlıyordu. Sanki Pınar yokken karanlıktaydı da Pınar onu aydınlatıyordu.

Evet! Ben de şuan da edebiyat bölümünün karşısındaki binanın üçüncü katındaki öğretmenler odasından onu röntgenliyordum. Aslında neredeyse her gün farklı mekanlardan onu röntgenliyordum. Elimde değildi. Dalgın bakışları beni kendine hayran bırakıyordu. Nadiren de olsa gülümsemesi beni kendine hayran bırakıyordu.

"Öğrencimi seyretmekten vazgeç!"

Ahmet hocanın ikazıyla mahçup bir gülümsemeyle kafamı yere eğdim. "Üzgünüm."

Ahmet hoca, güldü. "Merak ediyorum da neden gözlerin sürekli onun üzerinde?"

Gözlerim fal taşı gibi açılırken ne diyeceğimi bilemedim. Ahmet hocadan başka her yere baktım ama dudaklarımdan tek bir kelime bile süzülmedi. Yüzüne baktığımda gözlerini kısmış beni süzüyordu. Burnumu kırıştırıp kafamı yere eğdim. Ben başkasını röntgenlerken bir başkası da bana aynısını yapıyordu ve bu garipti. "Beni mi izliyorsunuz?"

Hocanın kahkahası öğretmenler odasını bir süreliğine doldurdu ve kahkahası aniden kesildi. Ahmet hocanın suratı eski ciddi ifadesine geri büründü ve "Herkesi izliyorum!" dedi kaşlarını yukarı aşağı oynatıp. Bu, ben de gülme isteği uyandırdı ama kendime hakim oldum. "Bir kaç defa onun yanına gitmeye kalkıştığını da gördüm!"

Yüzümü buruşturdum. Tanışmak için bir kaç defa yanına gitmeyi denemiştim. "Ama hep yarı yoldan geri döndün. Neden?"

Dudaklarım düz çizgi halini aldı ve yutkundum. Bir profesörle, özellikle de dersinize girmeyen bir profesörle, bu konu hakkında konuşmak gerçekten zordu!

"Konuşacak bir konumuzun olmadığını fark ettim."

Tek kaşı havaya kalktı. Bakışlarıyla resmen üzerimde psikolojik baskı oluşturuyordu. Neden böyle olmuştu bilmiyorum? Normalde, böyle bir konu hakkında konuşmak bu kadar zor değildi. Ya konuştuğumuz kız yüzündendi ya da konuştuğum kişinin Ahmet hoca olması yüzünden. Ben ikincisini seçmiştim.

"Salak!"

"Efendim?"

"Salaksın," diye tekrarladı Ahmet hoca lafını. "Biriyle konuşmak için önceden plan mı yapıyorsun?" Hemen ardından güçlü bir kahkaha yankılandı. Ne zaman omuzlarımın çöktüğünü bilmiyordum ama rahatlayınca derin bir nefesle birlikte doğruldum. "Şu haline bir bak!" diye takıldı bana Ahmet hoca. "Umutsuz vakayım!" diye onayladım onu. Kafasını iki yana salladı. Ellerimi göğüsümde bağladım.

Siyaha Çalan RenklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin