9.Bölüm

261 28 0
                                    

"Okullar da neredeyse bitti be!" diye sevinç nidası attı, Pınar. Fatih'ten onaylama ve sevinme mırıltıları yükseldi. Ben de Pınar'ın kolunda uslu uslu yürüyordum. Bir yorumda bulunmadım. Sonuçta okulun olması benim 7/24 evde tıkılı kalmamam demekti ve bu bakımdan benim için okul çok şeyi ifade ediyordu. Kapanması bir yandan iyiydi ama bir yandan da istemiyordum. "Sen ne düşünüyordun, Afra?"

"Adım var benim." diye soludum. "Bilemiyorum, bir bakıma iyi ama-"

"Kızım!" diyip sarsmaya başladı beni. "Tatile gidiyoruz, heyy! Kendine gel!" beni sarsmayı kesip devam etti. "Ayaz abinin sözü var, bizim gittiğimiz yere getirecek ya sizi."

Kafa salladım. "Unutmadıysa tabii!"

Pınar, yerinde sallanmaya başladı ve aniden durdu. Başımı iki yana salladım. "Sen nasıl bir kız oldun ya!"

Sadece kolumu sıkıp bırakmakla yetindi ve muhtemelen bırakır bırakmaz yere çömeldi. Zaten Fatih'in "Ne yapıyorsun, Pınar?" sorularından bu kanıtlanmış oldu.

"Çişi geldi." diye aydınlattım Fatih'i ve Fatih deli gibi gülmeye başladı. Pınar'ın yakınmalarını ve Fatih'in gülmelerini bir süre sonra iç içe duymaya başlayıp ben de güldüm. Komiklerdi. Sürekli yanyanaydılar. Beraber olmalırı hoşuma gidiyordu. Birbirlerinin hem arkadaşıydılar hem de sevgiliydiler. Bu onları birbirine daha çok bağlıyordu. Fatih'in tek sorunu Pınar'a fazla karışmasıydı. Gerçekten çok kıskanıyordu ve ben bile bu duruma katlanamıyordum. Yani, sevgilisi olması onun etek boyuna ne giydiğine karışmaya hakkı olduğu anlamına gelmezdi. Bu hiç hoş değildi doğrusu.

"Aaa, Afra!" diye ciyakladı, Pınar ve koluma yapıştı. "Annem seni akşam yemeğine çağırmamı istedi."

Tek kaşımı kaldırdım ve indirdim. "Neden?"

Kalçasıyla kalçama vurdu ve yürümeye başladı. "Sürekli sizde olduğumdan yakınıyor ve bu seferlik de senin gelmenden yana." diye açıklama yaptı. Sadece kafamı salladım. "Hakkı!" diye onayladı, Esra Teyze'yi, Fatih. Kaçlarım aniden çatılmıştı. Fatih'in olduğu tarafa da çatık kaşla döndüm. "Yani, Pınar'ı aramaya sizin evden başlıyorum." dedi. Sesi kısıktı ve çekingen çıkmıştı. "Eee?" dedim devam etmesi için. Derin bri soluk aldı ve verdi. Hafif bir rüzgar esti ve menekşe kokusuyla One Million'ın kokusu birlikte burnuma geldi. "Bilirsin," diye devam etti sözlerine. "Kız kısmı genelde evde-"

Yüzüm nasıl bir ifadeye büründü bilmiyordum ama laflarına devam etmedi, Fatih. O da saçmalıktı. Neden kızlar eve tıkılıp kalıyorlardı da erkekler sürekli dışarıdaydı?  Gece dışarıda olmak neden sadece erkeklere hastı? Bazen halkın düşünceleri gerçekten saçma geliyordu. Elbetteki kızlar da gece dışarıya çıkabilirlerdi.

"Parfümünü mü değiştirdin?" dedim, Pınar'a hitaben. Fatih'in dediklerine yorumda bulunmayacaktım çünkü o, eminimki, yüz ifademden düşüncelerimi okumuştu. Pınar'ın yerine sevimli bir ses tonuyla Fatih cevap verdi. "Benim hediyem."

İster istemez güldüm. Sonundaki 'm' harfini uzunca ve gittikçe kısık bir tonda söylemişti. Yüzümde anlık bir gülümseme oluşmuştu ama sonra kendimi toparlamayı başarmıştım. Ve bu, Fatih'in gözünden kaçmamıştı. "Orada minik bir gülümseme gördüm sanki!" dedi.

Pınar'ın kıkırtıları kulağıma ilişti ve koluna vurdum. "Ne?" diye sordu. "Mimikleri gerçekten komikti." Mimikleri gerçekten komikti. Mimikleri. "Doğrudur" dedim nefes almadan önce ve bu hareketimle, Pınar vicdan azabı çekmeye başladı. Bunu hissedebiliyordum. Etime geçen tırnakları bunu bana hissettiriyordu ama gereksizdi. Yani vicdan azabı çekmesi. "Bak," dedim etime geçmiş tırnaklarının üzerine elimi yerleştirirken. "Önemli değil-"

"Önemli!" diye çıkıştı bana. Havadaki gerilim aniden artmıştı. Fatih, "Sevgilim!" diye mırıldandı, sesinde uyarı vardı. Bu sefer Fatih'e bağırdı. "Sen karışma!"

"Pınar," diye hırladım. Bu istem dışı olmuştu. "Önemli, Allah'ın cezası! Pınar deme bana!"

Geçenlerde aklıma gelen vine'la gülümsedim ama bu Pınar'ı daha çok sinirlendirdi. "Gülümseme! Önemli bir konu konuşuyorum!"

Kaşlarımı kaldırıp, gözlerimi belerttim. Gülümseme? "Pınar," dedim tekrar. Şükürler olsun ki sesim hırlamak gibi çıkmamıştı da uyarır gibi çıkmıştı.

"Bak," dedi tekrar. Bu sefer sesi biraz daha düşük bir perdedeydi. Beni kaldırıma oturttu, yanıma da Fatih oturdu. Muhtemelen ona da oturması için işaret vermişti. Dediği komutu yerin getirdim ve tahminimce yüzünün denk geldiği yere kafamı kaldırdım. Bu hareketimle Pınar, daha çok vicdan azabı çekmeye başladı çünkü bunu yapmamdan hemen sonra kendine bir tokat attı. Bunu biliyordum. Ne zaman böyle bir olay yaşasak kendine tokat atardı. Fatih "Pınar," diye yalvardı. Pınar'ın kendi canını yakmasına dayanamadığı o kadar aşikardı ki. "Pınar, sevgilim!" diye mırıldandı bu sefer. Ama yerinden kalkmadı. Anladım ki Fatih de daha önce bu durumla karşı karşıya gelmişti. Fatih'in yalvarmaları yüreğimi sıkıştırdı. Ciddi anlamda, kalbim zor atmaya başlamıştı. O kadar... içtendi ki. İster istemez gözlerimden yaşları akıtmaya başlamıştı. Pınar'ı teselli edecek bir şeyler söylemiyordu. Ama 'Sevgilim' değişi şuan için bütün tesllileri solda sıfır geçerdi. "Dur," diye karşılık verdi , Pınar Fatih'e. "Otur!" Dizlerimi kendime çekip kollarımı etrafımda doladım. Fatih de yanıma tekrar oturdu. "Afra," diye mırıldandı, Pınar. Kafamı iki yana salladım. "Gerçekten önemli değil."

"Önemli," diye üstelemeye devam etti. "Önemli önemli önemli!"

Yutkundum. "Dinle," bacaklarımı ileriye uzattım ve ellerimi çenemin altında birleştirdim. "Ayaz'ın yaşama bakış açısını bilrsin." Onaylar gibi bir mırıltı çıkardı. "Ama-" diye araya girmeye çalıştı. Elimi kaldırıp onu susturdum. "Önemli değil." diye açıklamaya başladım. "Gerçekten benim için görmek öenmli değil. Bilmiyorum, belki sürekli Ayaz'ın yanında durmaktan bana da bulaştı. Sadece hissetmek istiyorum. Öyle de yapıyorum zaten." derin bir soluğu içime çektim. "Eğer görebilseydim;" Pınar'ın burnunu çekişi kulağıma geldi. "hissedemezdim. Buna adım gibi eminim. Sadece bakıp geçerdim çünkü etraftaki herşey benim için sıradan olurdu. Ama şimdi; göremiyorum ve onların bir değeri var. Onları hissetmek için uğraşıyorum ve bu beni mutlu ediyor. İnsanların kokularını duyumsayıp da onları tanımak beni özel hissettiriyor. Onların kimliklerini sesleriyle oluşturmak beni mutlu ediyor." Bu sefer Fatih burnunu çekti. Kaşlarımı çattım. "Onların bakışlarını tenimde somutmuş gibi hissetmek beni mutlu ediyor. Yüzünüze baktığımda orada ne olduğunu göremeyebilirim ama hissedebiliyorum ve bu beni mutlu ediyor. Kendime acımıyorum. Siz de acımayın."

Ellerimi dizlerime vurdum ve ayağa kalkmaya çalıştım. Kalkar kalkmaz Pınar'ın kollarını boynumda hissettim. Ben de ellerimi beline doladım ve bir süre o şekilde bekledik. Fatih'in de ayağa kalktığını duydum ama yanımıza gelmedi.

Pınar benden ayrılır ayrılmaz rüzgar esti ve burnuma elma kokusu geldi. "Mesela, " diye mırıldandım. "Özgür'ün geldiğini elma kokusundan anlamak hoşuma gidiyor."

Özgür'ün kahkahası hemen arkamda yükselinde yerimde sıçradım ve biraz ileriye kaydım. Pınar'ın olduğu tarafa dönüp tekrar mırıldandım. "Mesela," araya Fatih'in güldüğünü belli eden sesi girdi. "Hilmi bunu sevmedi!"

Hepimiz kahkahalarla gülmeye başladık ama en önce kendini toplayan Ögür oldu. "Fatih dedi ki akşam yemeğinde Pınarlardaymışız."

"Evet!" diye atıldı, Pınar. "Ekrem, Kerem ve Seda'ya da söyledin mi?"

Kısa bir sessizliğn ardından öpüşme sesi duydum ve yüzümü ekşittim. "İğrençsiniz!"

Pınar "Seni seviyorum." diye mırıldandı. Özgür ve ben nefeslerimizi tutmuştuk. O onları izliyordu, bense onları dinliyordum. "Seni seviyorum." diye karşılık verdi, Fatih.

"Alt tarafı yemek ya, ne kadar da dramatize ettiniz." diye hayıflandı, Özgür. Güldüm. Biz anlayamazdık. Anlama ihtiyacı duymazdık. Onların kalplerinin ritmi aynı atarken dışardan bakan kimse onları anlayamazdı. o öpüşmenin ve ardından gelen 'seni seviyorum'ların sadece yemek için olmadığını biliyordum. Az önce olanlar için olduğunu biliyordum. 'Seni seviyorum'ların altınada teşekkür ediş olduğunu biliyordum. Onlar 'iyiki yanımdasın' çağrısıydı ikisinin. 'Seni seviyorum'ları minnetle yıkanmıştı. Öpüşmeleri de önceden atılan mühürleriydi. Biliyordum çünkü hissediyordum.

Siyaha Çalan RenklerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin