"Hayır, ben o değişiğin ne demeye çalıştığını anlamadım hala?"
"Değişik mi?" diye sordum. "Elbette!" diye ciyakladı beni omuzumdan tutup sarsarken. Kafamı iki yana sallayıp sırıttım. "O değişik değil."
"Aynen öyle," diye cevap verdi bana. Y harfi üzerinde biraz daha fazla durarak. Kendime engel olamayıp bir kahkaha attım. Özgür de benim bu tutumum karşısında kafasını masaya vurdu, bir kaç defa. Sonra söylenmesine devam etti. "Sen onca zaman gelme," Alvi'nin gidişini hatırladığımda suratım ifadesizleşti. "Arkandan enkaz bırak, hem de bir kişi de değil he, iki kişi!" Alvi gittiğinde Ayaz'ın girdiği ruh halini hatırladım. Yüzüm düştü. "Sonra pat diye gel!" Masaya vurduğu eliyle yerimden sıçradım. "Özür dilerim," diye mırıldandı. "Sana neden öyle dediğini anlamadım ve sinirliyim!"
Önemi olmadığını belli etmek için omuzlarımı silktim. "Gelmesi bir şeyi değiştirmedi," diye başladım cümlelerime. "Eğer, arkadaş kalmamızı isterse kalabiliriz."
Özgür'ün ağzından bir şaşkınlık nidası döküldü. "Ne demek isterse arkadaş olabiliriz? Peki sen!"
Yine omuzlarımı silktim. Kim ne derse desin, eski defterleri kapatmıştım ve tekrar açmaya niyetim yoktu. O hayali için gitmişti ama sonuçta geri gelmişti. Eski duygularım elbette devam etmiyordu ama bu onu özlediğim gerçeğini de değiştirmiyordu. "Gerçekten," dedi. "Seni üzdü ve onu affedecek misin?"
"Yeter!" diye bağırdım. "Seninle ağlayıp seninle güleni çabuk unutamıyorsun, tamam mı? Beni bir kere üzmüş olması çoğu kez iyi hissettirmediği anlamına gelmez!"
Derin bir nefes verdi. "Peki o dedikleri?"
Ben de derin bir nefes aldım. "Gitmeden önce söylediği bir kaç söz işte.
"Alınmalı mıyım?" Gülümsedim. "Bilmem, alınır mısın?" O da güldü. "Ne olduğunu tahmin edebiliyorum ve alınıyorum."
Kafamı salladım ve onun sandaliyesinden kalkıp yanıma gelinceye kadar ki adımlarımı saydım. Koluma girip benim kalkmama yardımcı oldu. "Ayrıca," diye devam ettim. "O değişik değil, çatlak."
Gür bir kahkahayı kafası önüne eğikken patlattı. "Peki sürprizi neymiş?" diye sordu kahkahası kesilirken. Omuzlarımı kaldırıp indirdim. "Eve gidince öğreneceğim."
Omuzuyla omuzuma vurdu ve yavaşça, girdiğim kolunu çekip boynuma doladı. Bir an nefes almadım. Alamamış da olabilirim. Ama sonra o yumuşak elma kokusundan mahrum kalmanın akciğelerime bir ceza olacağı düşüncesiyle nefes alışverişlerime devam ettim. Kalbim kulaklarımda atıyordu ve parmaklarının hafifçe okşadığı omuzum uyuşmanın evrelerinden birini yaşıyordu. Önce hafif bir sızı, ardından hissizlik biraz daha sonra uyuşma...
"Bak ne diyeceğim, hemen eve gitmek zorunda mısın?" diye sordu. Dudaklarımı büzüp kafa salladım. "Doğrusu beni evden apartopar kaçırman pek hoş olmadı. Zaten tiyatroya gelmeyerek Ayaz'ın gözünden düştün zira tam Ayazlık bir tiyatroydu ve gelmemen Ayaz için olası bile değildi. Üstelik, ellerinle pizza yedirdiğin arkadaşını başrol oynadığı tiyatro!"
Hafif kıkırtısı göğsünü salladı ve omuzumdaki eli beni göğsüne yasladı. "Bir önceki gün izledim ben onu!"
"Ya," diye mırıldandım. "Ayaz'a da söyle de boş yere senden soğumasın."
Ritimsiz kalp atışlarını işitebiliyordum ve doğruyu söylemek gerekirse bu egomu okşuyordu. Kıkırdadıkça göğsü de hareketleniyordu ve kalp atışarı bir miktar hızlandıktan sonra tekrar aheste ve ritimsiz ritmine geri dönüyordu. "Sevdin mi bakalım?" diye sordu. Kaşlarımı yukarı kaldırıp "Neyi?" diye sordum. "Tiyatroyu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyaha Çalan Renkler
Teen FictionKeşke hayat rengarenk olsaydı... Kör bir kız... Renklerden habersiz, insanlardan, yaşadığı şehirden... Ve kızı seven bir adam... Kızın kör olduğunu bile bilmiyordu üstelik. Onların hikayesi yok gibiydi ama renkler onları birleştirdi. Gerçeği öğrenme...