HunHan
Bu sefer cidden başaracağımı sanmıştım. Planım tekrar suya düşmüştü.
Tamamen kendimden geçerken biri beni küvetten çıkardı. Bedenime değen soğuk suyun yavaşça azaldığını hissediyordum. Birinin elleri beni sıcak suyla okşuyordu. Bedenimi okşarkenki cümlelerini hatırlıyorum.
"Dayan Luhan lütfen." "Ölmene izin vermeyeceğim."
Sanırım titriyordum ve o bana "Birazdan geçecek. Şş sakin ol." diyip duruyordu.
Bu sesi daha önce duyduğuma yemin edebilirdim.
Bir kaç saat sonra yatağımda olduğumu farkettim.
Uyuya kalmış olmalıyım . Alev alev yanan gözlerimi zorlukla açtım. Ateşim olduğuna emindim.
Tanrım bu da neydi? Birinin göğüsündemiydim ben?
Evet öyleydim. Güçsüz olan ellerimi göğüsüne dayadım ve kendimden uzaklaştırdım.
O şu an uyuyordu. Süt beyazı bir beden, hafif kalın dudaklar ve mükemmel bir çift kirpik.
Tatlı bir bebek gibiydi.
Onun bunu tekrar yaptığına inanamıyordum. Nasıl olurda her defasında beni kurtarmayı başarıyordu? Bunların hepsi tesadüf olabilirmiydi?
Hala ona bakmaya devam ediyorken gözlerini hareket ettirmeye başlamıştı.
Hızla ellerimi göğüsünden çektim ve gözlerini açmasını bekledim. Yerinden kıpırdandı ve bana daha çok yaklaştı. Bu hareketiyle biraz affalamıştım. Hala bana yaklaşmaya devam ediyordu. Tanrı aşkına bu çocuk uyurken bile sapık mıydı?
Alnına bir şaplak attım. Acı içinde inlerken gözlerini açtı. Alnını ovalarken "Bu acıttı." dedi.
"Senin yaptığın şey kadar acıtamaz." İyice kendine gelmişe benziyordu. Gözlerini kısarak bana bakıyordu. Sanki ne yaptığını anlamaya çalışıyor gibiydi.
"Ben ne yaptım ki?." Gözlerimin içine kafasında oluşan soru işaretleriyle bana bakmaya devam ediyordu.
"Ne mi yaptın? Beni kurtardın Sehun. Ve bu cidden acıttı. Acıtmayada devam edecek."
Kahvenin açık tonundaki gözleri şimdi kocaman açılmıştı.
"Acıtan bu muydu? Bu nasıl acıtabilir ki? Hayatını kurtardım. Bak hala yaşıyorsun. Bunun için bir teşekkürü hakettiğimi düşünüyorum. Olmadı belki bir hediye. Oda olmadı boynuma atlayıp 'Sana bir can borcum var Sehun' demeni. Yada sadece bir öpü-"
Başına bir şaplak daha atmak için yetindiğimde güçlü elleriyle beni durdurmuştu. Ve işte yine o 'Bitch please,I'm fobulous.' bakışını atıyordu. Sinirle burnumdan solumaya başladım. Ciddi bir ifadeyle ellerimi kavrayan ellerine bakıp "Bırak!" dedim.
Ellerimin gevşediğini hissettiğimde onları göğüsümün altında birleştirdim.
"Tanrı aşkına bunu neden her seferinde yapıyorsun? Nasıl kendimi öldürmeye çalıştığım zamanlarda hemencecik burada oluyorsun? Yoksa sen evime kamera mı koydun?"
Kendi söylediğim şeyle, gözlerimin pörtleme sırası bendeydi. Yapmış olabilir miydi?
Tabikide olabilirdi. Ondan beklerdim.
Bu söylediğim kesinlikle hoşuna gitmişti ve gülümserken konuştu.
"Ne? Ahahahaha" Gülerken gözleri dahada küçülüyordu. Tıpkı Jongin'in gözleri gibi.
"Gülmeyi kes ,seni aptal! Doğruyu söyle yaptın mı,yapmadın mı?"
Lanet olasıca Oh Sehun hala gülüyordu.
"Evet koydum. Oturma odana, mutfağına, yatak odana hatta banyona. Yaptığın herşeyi izliyorum. Özellikle banyoya üç tane kamera taktırdım. Ahahahahaha"
Aptal çocuk. Benimle böyle konuşmaktan hiç çekinmiyordu. Yumruk yaptığım elimle omzuna bir tane geçirdim. Bir tane daha. Bir tane, bir tane, bir tane ve son bir tane daha. Acıyla omzunu ovalamasının aksine zevkle sırıtıyordu.
"Sakin ol. Sadece şaka yapıyorum. Söylesene Luhan sencede çok salak biri değil misin? İntihar etmeye çalışmadan önce herşeyi günlüğüne yazıyorsun. Buda yetmezmiş gibi camdan fırlatıyorsun. Ve bil bakalım noluyor? O günlük gelip benim kafama düşüyor. Bak tam şurası. Acıyor ve şişti. Eğer beyin kanamasından ölürsem sorumlusu sen olursun."
Avucumun içiyle bütün yüzümü örtecek bir şekilde kapamaya çalıştım.Ah cidden aptalın tekiydim. Ne ölmeyi becerebiliyordum, nede karşımdaki çocuğa rezil olmamayı. Hangi düşünceyle günlüğümü fırlatmıştım ki?
İşaret parmağıyla hafif şişmiş olan başını bana göstermeye devam ediyordu. Acıyormuş gibi yüzünü buruşturup yalancıktan inliyordu.
"Kes şunu! Günlüğümün bir suçu yok. Benimde yok. Kim sana günlüğümün tam altında dur dedi ki? Hem endişelenme olmayan şey kanayamaz. Sonuç olarak ölmezsin."
Bu söylediklerimle gülümseyişi dahada içtenleşmişti. Aptal Sehun. Tanıştığımızdan beri gülüşü hiç değişmemişti. Hep aynı içtenliği vardı dudaklarında.
Bir yıl önce çatı katında intihar edecekken kurtarmıştı beni. O günde aynı gülümseme vardı yüzünde. Soo'dan sonra yanımda olan tek kişi Sehun'du. Sanırım o benim en yakın arkadaşım. Hatta benim tek arkadaşım. Soo'nun yerini tutamıyordu ama idare ediyordu işte. Genellikle saçma sapan konuşan bir tiptir. Sehun çevremdeki tek kişi olmasına rağmen Jongin'den bahsetmemiştim ona. Onlarca defa sormasına rağmen ya konuyu değiştiriyordum, yada konuşmak istemediğimi söylüyordum.
Son söylediğim şeyleri duymadığını sanmıştım. Gözlerini yatak ucuna sabitlemiş kırpmadan bakıyordu. Elimi gözünün önüne getirdim ve şaklattım. Birden bana döndü. Biraz bana baktıktan sonra yataktan ayağa kalktı. Ayak uçlarına çıktı ve esnedi.
Neler yaptığını izledikten sonra konuşmayı başarabilmiştim.
"Gidiyor musun?"
Cevap vermiyordu. Şu an gülümsemiyordu bile. Sanki oda terkedilmiş gibiydi.
"Sehun? Sana diyorum. Gidiyor musun?"
Parmaklarını öne doğru uzattı. Biribirine geçirdi ve birkaç kez kütletti. Ve birden ölümcül sessizlik bozulmuştu.
"Bana Jongin'den bahset."
Ve işte yine, yine bana onu soruyordu. Ondan bahsetmek istemiyordum. Olanlardan kimseye söz etmek istemiyordum. Gerekirse tüm ömrüm boyunca bunu saklayabilirdim.
"Seni küvetten çıkarmaya çalışırken onun adını sayıklayıp durdun."
Ama Sehun, o bu sefer ciddiydi. Geçiştirmenin yararı olmayacağını bildiğim halde çabaladım.
"Ah şu an gözlerim alev alev. Ateşim var Sehun. Üşüyorum. Bana bir bardak çay yapar mısın ?"
Battaniyeme dahada sokuldum. Ciddi olmayı hala sürdürüyordu. Gözlerini devirdi ve başıyla onayladı.
Yaklaşık dört dakika sonra Sehun elinde bir bardakla yanıma döndü.
"Hazır." Birkaç dakika önceki ciddiyettinden birşey kalmamıştı ve hafiften gülümsüyordu.
Bense titremeye devam ediyordum. Titrediğimi fark etmiş olmalı ki yanıma gelip battaniyeyi kaldırdı. Biraz beni süzdükten sonra dudağını alnıma bastırdı.
"Aman tanrım Luhan sen ateşler içindesin." Paniklemişti.
Koşar adımlarla yan odaya geçmişti ve şimdide elinde soğuk suyla dolu olan leğen ve havlu vardı.
"Pekala, intihar etmek için soğuk suyun altına girip ölmeyi beceremeyen ve ateş gibi yanan beyfendi. Yaptığınızla gurur duymalısınız. Kendinizi hasta ettiniz ve size bakmak zorundayım." Gülümsemeye devam ederken bir yandanda havluyu başıma koyuyordu.
"Uyumaya çalış. Uyuduğunda gideceğim."
O bunu demeseydi bile uyuyacaktım. Gözlerimden uyku akıyordu. Kendimi hasta hissediyordum, ki öyleydim. Uykuya tamamen dalmadan önce Sehun'un birşeyler mırıldandığını duydum. Fakat ne dediğini algılayamayak kadar halsiz hissediyordum............
XiuRisAdım Minseok, 19 yaşındayım. En yakın arkadaşım Sehun isimli bir çocuk ve bla bla bla. Bunların önemi yok. Sıradan basit şeyler. Asıl önemli olan kendimi bildim bileli Wufan adında ki yarı kanadalı yarı çinli bir taş parçasına aşık olmam. 7 yıldır onu karşılıksız seviyordum. Cidden bu zamana kadar nasıl dayanabildiğime inanamıyorum. Muhtemelen beni tanımıyor ,beni hiç görmemiştir hatta varlığımdan bile haberi yoktur. Onunla tek bir kez konuşma şansım olmuştu. O zamanlarda çok küçük olduğumuz için muhtemelen bunuda hatırlamıyordur. Onu yıllarca daha karşılıksız sevebilirdim, ta ki geçen hafta ablam ile çıkmaya başlayana kadar. Ablam dediğime bakmayın, üvey ablam.
Onları ilk kafetaryada el ele gördüğümde neredeyse boğuluyordum. Hayır, hayır yemek yediğimden değil. Kendi umutsuzluğumda boğuluyordum. Bu kadarı çok fazlaydı.
İlk hafta sadece el ele tutuştuklarına şahit olmuştum. Bu..bu cidden canımı yakıyor. Fakat onları öpüşürken görmediğim için kendimi azda olsa şanslı hissediyordum.
Wufan'ın erkeklerden hoşlanmadığını biliyordum. Bunuda hazmedebilirdim. Ama neden onca kız varken benim üvey ablam olmak zorunda?
Belki onlar evlenecekler. Çocukları olacak. Benim herbirşeyim gözümün önünde mutlu olacak. Ben ona sevgilim demek varken enişte diyeceğim. Ve belkide sevdiğim adamın çocuğunu nasıl sevdiğini izleyeceğim. Nasıl ailesine bağlı olduğunu seyredip günden güne öleceğim. Benim içim çürüyecek. Fakat o bunu hiç bilemeyecek. Tanrım..çok canım yanıyor. Buna daha fazla dayanamıyorum. Yalvarırım yardım et.-Fiona-