Luhan...
Hafif açık olan perdeden güneş yüzümün yarısına vuruyordu. Kuş sesleri bir şarkı gibi geliyordu kulağıma. Başımda hala ıslak havlu duruyordu. Ve sol elimde bir ağırlık vardı.
Gözümü alan güneş yüzünden gözlerimi birkaç kez açıp kapattım. Görünüşüm netlendiğinde Sehun'un elini benimkiyle iç içe geçirdiğini farkettim. O şu an uyuyordu. Ağzı açık bir şekilde. Hafif horulduyordu ve salyası akmıştı.
Sağ elimin aksine, sol elim sıcacıktı. Bana bu kadar iyi davranmamalıydı.
Eğer bana böyle davranmaya devam etseydi onuda üzebilirdim.
Düşününce o bana yemek ısmarlıyor, endişeleniyor, istediklerimi yapıyor, yanımda oluyor ve beni kurtarıyordu. Bundan nefret ediyorum. Ediyorum çünkü Soo'nun ihanetinden sonra kalbimi ve kendimi insanlara kapattım. İnsanları umursamıyordum. Tıpkı Sehun'u umursamadığım gibi.
Yanımda olup olmaması umrumda değildi. Olsada olmasada ben yanlız biriydim. Kalabalığın içindeki yanlızlığı bilir misiniz? Bu öyle birşeydi ki tek kişi yüzünden içiniz bomboş kalıyor ve yanlızlıktan ölüyormuş gibi hissediyorsunuz.
Acınası biriydim. Ve bu ölene kadar böyle olacaktı.
Elimi elinden kurtardım. Gıcırdayan yatağımı umursamadan yerde duran çoraplarımı ayağıma geçirdim.
Sıcak bir duş aldıktan sonra temiz elbise almak için yeniden odama girdim.
Hala ıslak olan saçlarımdan sular damlıyordu. Ve belimde bağlı olan mavi havlu sürekli gevşiyordu. Düşecek gibiydi.
Havlunun belimden düşmesine izin verirken dolabımı açtım ve günlük, sıradan birşeyler seçip üzerime geçirdim.
Yere düşmüş olan havluyu almaya eğildim. Ayağa kalktığımda ise beni hayranlıkla izleyen yüzle karşılaştım.
Cidden aptalın tekiydim. Onun burada olduğunu nasıl unutabildiğimi hala kendime açıklayamıyordum. O vücudumu görmüştü.
İfadesizce tek kaşımı kaldırıp yüzüne bakmaya devam ettim.
"Ne? Neye bakıyorsun? Ne zamandır uyanıksın?" Sesim hala soğuk bir tondaydı.
"Odaya girdiğinden beri."
Size onun aptal sırıtışından bahsetmişmiydim?
Yine o aptal sırıtışını gözüme sokuyordu. Bundan nefret ediyordum.
Umursamaz davrandım. Umursamaz davranmalıydım. Duştayken çok düşündüm ve bir karara vardım. Onu kendimden uzaklaştıracaktım. Ona ihtiyacım yoktu.
Ne aptal sırıtışına, ne benim için endişelenmesine, ne beni seviyormuş gibi yapmasına nede beni kurtarmasına.
Onun yüzünden iki kez başarısız olmuştum. Önceden onun Soo'dan sonraki en yakınım diye bahsetmiştim. Ama mantıklı düşündüğümde ise benim yakınım yoktu. Ben tektim. Ve bunu seviyordum.
"Artık gidebilirsin, iyiyim." Yatağımı toparlarken ona bakmadan konuşmayı sürdürdüm.
Ona bakmıyordum ve şu an yüzünde hangi ifadesi olduğunu bilmiyordum.
Muhtemelen gülümsüyordur. Sonuçta bu onu ilk umursamazdan gelişim, ihtiyacım olmadığında onu gönderişim yada kovuşum değildi.
Bunu birçok kez yaptım. Ama o peşimden gelmeye devam etti. O cidden saf ve aptaldı.
Arkadaş olduğumuzu sanıyordu. Ama o bilmiyordu ki benim arkadaşım benim için iki yıl önce ölmüştü. Benim Kyungsoo'dan başka arkadaşım olamazdı. O tek ve sondu.
Tıpkı Jongin'in tek ve son aşkım olduğu gibi.
Yatağımı düzelttikten sonra kapıya yöneldim. Çıkmadan önce o kelimeler dökülmüştü dudaklarımdan. " Beş dakikaya evimi terk etmiş ol."Sehun...
Kapı sertçe kapandığında irkilmiştim. Kulağımda yine onun sözleri çınlıyordu.
Bunu ilk yapışı değildi. Alışmıştım. Alınmıyorda değildim ama içimden bir ses vazgeçmememi söyleyip duruyordu. Siktiğimin iç sesi.
O odadan çıktığında ise başımı yatağa bıraktım. Düşünmeye başladım.
Ani ruh hali değişimleri ürkütücüydü. Sanki akşam ki Luhan'dan eser kalmamıştı.
Çoğunlukla böyleydi. İfadessiz, soğuk ve umursamaz.
Onun geçirdiğimiz üç yıl içinde içten gülümsediğini görmedim. Baş döndürecek bir şekilde gülümsediğini biliyordum. Hele yere bakarken ki gülüşü favorimdi.
Başarabilecek miydim? Gülüşüne tekrar sahip olabilecek miydim?
Bilmiyordum. Lanet olasıca küçük bir fikrim bile yoktu. Fakat çabalayacaktım.
Çabalamalıydım. Öylesine ellerimden kayıp gitmesine izin veremezdim.
Tekrar yaşadığını hissettirecektim. Nefes almanın güzel olduğunu hissettirecektim.
Ona herzaman Jongin'in kim olduğu hakkında soruyu soruyordum. Oda herzaman cevaplamaktan kaçıyordu.
Olanları, onun kim olduğunu bildiğim halde, bildiklerimi Luhan'dan duymak için sınırlarımı zorluyordum.
Sadece 'aşık olduğum adam' demesi yeterliydi. Fakat o bunu bile diyemiyordu.
Onun bana cevap vermemesinden nefret ediyordum. Onu kurtardığım seferlerde baygın olduğunda onun adını sayıklamasındanda nefret ediyordum.Jongin'den nefret ediyordum.
Luhan'ın canının yanmasından nefret ediyordum.Jongin'e aşık olmasından nefret ediyordum.
Jongin cidden şanslı biriydi. Üç yıl önce çok şanslı biriydi.
Luhan onu masum ve karşılıksız sevmeyi kabul etti. Ondan başkasını gözü görmüyordu.
Şimdinin aksine gözlerinin içi parlıyordu. O gerçekten mutluydu.
Kyungsoo'da şanslıydı. Tek dostu için ilk, belkide son olacak olan aşkından vazgeçebilecek bir dosta sahipti. Ama o herşeyi mahvetti. O dostunu kandırmayı seçti.
Ve onlar ardlarında yaralarını umursamayan, başkalarının duygularını umursamayan ve her dakika ölmeye hazır olan bir canavar bıraktılar.
Keşke. Keşke daha önce tanıtsaydım kendimi sana. Keşke mutluluğun elinden alınmadan önce girseydim hayatına.
Belki şimdi acı çekmiyor olurdun. Kalbin soğuk bir kış gününde hapis kalmış olmayacaktı.
Kim bilir, belkide kollarımda olacaktın.
O beni yaklaşık bir yıl kadar tanırken, ben onu beş yıla aşkın zamandır tanıyordum.
Bir yıl öncesine kadar yaklaşamamıştım ona.
Ben ona dokunmaya bile kıyamazken, başkalarının onu hiçe saymalarından nefret ediyordum. Sanırım ona zarar veren herşeyden, herkesten nefret ediyordum.
Beş dakika çoktan geçmiştir değil mi?
Beş dakika geçmesine rağmen hala Luhan'ın evindeydim.
Çoktan yanıma gelip, henüz gitmediğim için beni azarlaması gerekiyordu. Ama yapmadı.
Yorgun bir şekilde ayağa kalktım. Boynum bütün gece sandalyenin üzerinde uyuyakaldığım için tutulmuş olmalıydı.
Ürkek adımlarla salona ilerledim. Evde ses seda yoktu.
Mutfağa baktım. Oradada değildi.
Emin olmak için bütün odaları teker teker kontrol ettim. Luhan gitmişti. Beni azarlamadan evden ayrılmıştı. Birşey söylemeden.
Rahatsız bir şekilde içimi çektim. Nereye gitmiş olabilirdi?
Daha fazla boş evde durmak istemediğimi farkettim. Ceketimi büyük siyah koltuktan aldım ve kendi evime yol aldım.