16

1.3K 73 0
                                    

ChanSoo/KaiSoo
-Kyungsoo-

Chanyeol ile sarılırken birden kollarımdan buhar olup gidişini izledim. Etraf kararmaya, rüzgar esmeye başlamıştı. Yağmur şiddetlendikçe şiddetleniyor, gök sanki ikiye ayrılırmışçasına gürlüyordu. En son Chanyeol ile oturup, sarıldığım salonum aniden yok oluvermişti. Kendimi ıssız bir ormanda buluverdim. Üstelik çıplaktım. Bu havada burada öleceğimi düşünürken, bir yandanda buraya nasıl geldiğimi düşünüyordum. Kalbim ağırlaşıyordu ve nefesimi kesmeye başlamıştı. Elimle göğsümü bastırırken yavaşça dizlerimin üzerine çöktüm. Her saniye dahada yok olan nefesim beni öldüreceğe benziyordu. Ellerim istemsizce boğazıma kaydı. Ellerimi boğazıma sardığımda ise kalbim sıkışmaya başlamıştı. Sihirliymişçesine ellerimin değdiği yerlerde acı hisettmiyordum.
Tamda yanımda bulunan ve benim şimdiye kadar farketmediğim ağacı şimşek ikiye ayırmıştı. Şu anda bulunduğum yer cehennem olamaz değil mi? Yada kıyamet mi gelmişti? Kesilen nefesimle acı çekerek yerlerde sürünüyordum. Bedenim tam ölüme yenilecekken omzumda sıcak bir el hisettim. Sıcak eller beni kendine çevirdi. Karşımdaki kişiyle göz teması kurar kurmaz herşey düzelmişti.

Uzun süre nefesiz kalmışçasına derin derin soluklanıp, ciğerlerimin bayram etmesini sağlarken otobüste olduğumu farkettim. Hepsi kabus muydu? Ben kendime gelmeye çalışırken Chanyeol'da beni sakinleştirmeye çalışıyordu. 

"İyi misin?" Gözlerim öksürmekten ve ölümden dönmüşçesine derince soluduğumdan kan gölüne dönmüştü. Gözlerime kan inmişti ve istemsizce yaşlar süzülüyordu.
Kendime azda olsa gelebildim. Göğüsüm delicesine inip kalkmıyordu. Sadece biraz kabusun etkisindeydim. Lanet olsun neden beni bu kadar etkiledi? Yaşlı gözlerimle sırtımı okşayan Chanyeol'a döndüm. 

"İyim, sadece bir kabus." Konuşmaya başladığımda sesimin kısıldığını farkettim. Ağzımdan çıkan her kelime boğazımı yakıyordu. Sadece bir kabustu ve ben ölümden dönmüşe benziyordum. Endişeli gözleriyle beni süzerken bana biraz daha yaklaştı ve kelebek dokunuşlarıyla ıslak yanaklarımı kuruladı. Biri bana huzuru tattırmayalı ne kadar olmuştu ki? Huzurlu hisettmeyi özlemiş olmalıyım ki Chanyeol'un dokunuşları gözlerimi yumup, gülümsememe neden olmuştu. Gözlerimi tekrar açtığımda onunda gülümsediğini gördüm.

"Benimle yeni bir başlangıca var mısın Kyungsoo? Geçmişte olan her anıyı, her hissi silip yenilerini benimle oluşturmaya var mısın?" Kabul etmeliyim ki ağzı iyi laf yapıyordu. Bana mucize gibi gönderilen tek kişiye hangi cevabı vermeliydim? Yanımda birtek o vardı. Ve ben ne yanlızlığa daha fazla dayanabilirdim nede cehennemden farksız bir hayata. Chanyeol'un bakışları güven vericiyken, dokunuşlarıda huzur vericiydi. Kabul etmemem için bir sebep yoktu. Belkide tekrar ona aşık olabilirdim, kim bilir?

"Varım." dedim kendimden emin bir tınıyla. Çekingen gülümsemesini bana sunmuştu ve ben yıllardır tanıdığım kişinin davranışlarından herşeyini anlayabiliyordum. Her hissini. Bazende her düşüncesini anlamam için sadece yüzüne bakmam yeterdi. Chanyeol'u çok uzun süredir tanıyordum ve her hareketini ezbere biliyordum. Luhan'dan bile çok onu tanıyordum. Çünkü o benim eskiden aşık olduğum adamdı. Zamanında beynimin bir köşesine hareketlerini o kadar iyi kazımış olmalıyım ki çekingen gülümsemesinden sorun olduğunu anlayabilmem zor olmamıştı.

"Sorun ne Chanyeol?" Hala boğazımdaki acı geçmemişti ve öksürmeme engel olamamıştım.

"Sorun.." Düşünceli ve gergin görünüyordu. Lütfen aylarca kafama takılmayacak bir sorun söyle. Lütfen senin önemli sandığın ama aslında önemsiz olan bir sorun söyle Chanyeol. Sorunlar beni bunaltıyor.

"Evet sorun?" Kendimi ona dahada döndürerek, yüzüne bakmaya başlamıştım.

"Kyungsoo." Başını kaldırmış, gözlerini gözlerime kenetlemişti.

"Evet?" Lanet olsun! Boğazım yanıyor ağ!

"Hani yıllar önce bana aşkını itiraf ettiğinde sana başkasını sevdiğimi söylemiştim ya.."

"Evet, hatırlıyorum. Ee?"

"O iki ay sonra evleniyor. Bir kızla." Gözlerindeki hüzünü görebiliyordum. Hala onu seviyordu. Bana başkasını sevdiğini söylediği gün kaç litre gözyaşı dökmüştüm bilmiyorum. Günlerce yemek yememiştim. Okula gitmeyi bile redettmiştim. O zamanlar bu olay beni çok etkilemişti. 

"N-nasıl? O seni sevmiyor muydu?" Heran ağlayacakmış gibi duran Chanyeol'u izlemekten başka birşey yapamıyordum. 

"Sevmiyor. Yani sevmiyormuş. Bir gece onu evleneceği kızla arabada basmıştım. Kavga ettik ve suçlu o olması gerekirken, ben suçluymuş gibi hisettim. Beni küçümseyici kelimeleriyle ezerken, kalbimide paramparça etti. Sana onu sevmiyorum diyemem. Sana seni seviyorum Kyungsoo'da diyemem. Sende aynı şekilde bana bunları yapamazsın. Fakat biribirinizden başka kimsemiz yok. Biz çocukluk arkadaşıyız. Biribirinizin herşeyini biliriz. Birini sevdiğinde tüm benliğinle seviyorsun. Beni tekrar sevmeni istiyorum Kyungsoo. Sana aşık olmak istiyorum. İkimize bir şans vermek ister misin? Zor olacak belki ama en azından deneyelim. Eğer başaramazsak herzaman en iyi dostum olarak kalacaksın." Onun ağzının iyi laf yaptığını söylemiştim. Ne demem gerektiğini bu sefer cidden kestiremiyordum. Ya ben ona aşık olamazsam? Ya o bana aşık olursa? Tekrar acı çekmesine izin vermeyecektim. Yıllar sonra karşıma çıkıp, beni sahiplenen kişinin nasıl üzülmesine izin verebilirdim ki? En azından bir şansı hakediyorduk. İstediğini yapacaktım.
Ama neden kalbim aksini söylüyordu? Neden içimde bulunan bir parça kabul etmememde ısrarcıydı? 

"Tamam, en azından deneyebiliriz öyle değil mi?" Bu sefer kalbimle değil beynimle hareket edecektim. Kalbimi dinleseydim çoktan Jongin için kendimi harap etmeye başlamış olacaktım. 
Cevabımla gülümsedi ve uzun parmaklarını benimkilerle buluşturdu. Bende gülümsedim ve cama başımı yaslayarak yolu izlemeye başladım. 
Yeniden başlayacaktım. Herşeye. 
Seni unutacağım Jongin. Ona tekrar aşık olacağım. 

.................

HunHan.
-Sehun-

"Bunu almam! Bu çok pahalı." Yaklaşık bir saatir Luhan ile Areum'un ihtiyacı olan kıyafet alışverişine çıkmıştık. Minseok'a herşeyi anlattım ve heycanlı bir şekilde bebeği görmeye geldiğinde, Aareum'u ona kakalayarak Luhan ile başbaşa alışverişe gelmeyi seçmiştim. 
Fakat bu cidden kötü bir seçim olmuştu. Luhan gördüğü her tatlımsı şeye takılıp kalıyordu. Bana satın almam için yavru köpek bakışını fırlatıyordu. Ve ben Oh lanet olasıca Sehun bu bakışlara dayanamayıp, istediklerini alıyordum. 
Şimdiye kadar istediği herşeyi almıştım ama bunu kesinllikle almamakta kararlıydım. 
Kim bir tane kumaş parçasına bu kadar parayı verirdi ki? Ah tabi ki Tao. Çünkü o zengin piçin teki. 

"Ama bu Aareum'a çok yakışacak. Kızımız fıstık gibi olacak, şuna baksana." Kızımız? KIZIMIZ?! 
Sırf bu 'Kızımız' kelimesi yzünden yumuşamıştım. İki dakika önceki Sehun'dan eser yoktu.

"Kızımız?" Diyerek Luhan'ın yüzüne şaşkınca bakıyordum. 

"Yani..şey..hani biz ikimiz onu-" Hayır hayır onu ikimiz bulduğumuz için dediğini söyleme. 
Konuşmasına izin vermeyerek, kolundan kavradım ve kasaya doğru ilerledim.

"Tamam, tamam. Bunu kızımıza alıyoruz." Hiçbirşey söylemeden onu sürüklememe izin verdi. Kasaya kadar elini hiç bırakmamıştım. Ah bu iyi hisettiriyor. Cidden.
Seçtiğimiz kıyafetleri sonunda ödeyebildiğimizde acıktığını söyledi. Bu yüzden onu yemek yiyebileceğimiz bir yere yönlendirmiştim. 
Küçük bir restoranta oturduk ve siparişlerimizi verdik. İkimizde konuşmuyorduk ki bu sesizliği Luhan'ın mükemmel ses tonu bölmüştü. 

"Söylesene doktor. Yavru köpek bakışlarıma karşı koymak o kadar mı zor?" Dalga geçiyor. Lanet olsun. Her istediğini almamalıydım. Karizmam yerle bir oldu. Lanet. Lanet. Lanet.

"O bakıştan o kadar iğreniyorum ve o bakışı atarken o kadar çirkin oluyorsun ki daha fazla bu manzaraya katlanamazdım. Bu yüzden satın aldım." Çarpık bir gülümsemeyle cevap verebilmiştim. Benden coolu yok sanırım. Aptal bir aşık olabilirim ama bir o kadarda coolum. 
Tıslayarak başını başka tarafa çevirdi. Siparişlerimiz gelebildiğinde küçük bir çocuk gibi ellerini biribirine çarptı. O an kafama birşey dank etti.

"Değiştin." Dedim ifadesizce. Aslında içimden mutluydum. Mutluydum çünkü o tekrar hayata bağlanıyordu. Ölmek istemiyor yada denemiyordu. 
Bana cevap vermesini birsüre bekledim. Ama masamızda duyulan tek şey Luhan'ın ağzını şapırdattığında çıkan sesti.

"Yah! Ağzını kapa." Gözlerim hala önümdeki yemeğime dikiliyken konuştum.
Hemen ses kesilmişti. Hatta çatal sesi bile duyulmuyordu. Başımı kaldırarak Luhan'ı süzdüğümde kendimi gülmemek için zor tutuyordum. Yanaklarında yemek biriktirmişti ve bir sincabı andırıyordu. Şapşalsın Luhan. 

"Ne yapıyorsun? Yemeğini yesene." Ağzı dolu bir şekilde konuşmaya zorluyordu kendini.
Duyamadığımı anladığında ise parmağıyla bana yaklaş işaret yaptı. Yüzümü ona biraz daha yaklaştırdığımda biraz sıcak mı olmuştu ne? 

"A-ğzıshfjskdhdkdj."

"Ne diyorsun Luhan? Anlamıyorum." Karşımdaki küçük beden dolu olan ağzını sonunda hareket ettirmeye başlamıştı. Ağzında bulunan tüm lokmaları miğdesine indirince bana parmağını doğrulttu.

"Hepsi senin suçun. Bana ağzımı kapamamı söyledin. Boğulabilirdim haberin var mı?" Kaşlarını çatmıştı. Seni cüce varlık. 
Eskiden boğulmak için can atıyordun. Seni değiştirebildim mi? 

Sesizlik hakkımı birdaha kullanarak sustum ve hesabı istedim. Hesap işinide hallettiğimize göre biraz yürüyüş yapabilirdik. Oturduğumuz masanın altındaki alışveriş çantalarını aldık ve dışarıya adımımızı attık. Luhan bana doktorluk hakkında sorular sorup duruyordu. 
Güya oda hemşir olacakmış. Peh..
Ne kadar sakar olduğundan haberi yok galiba. Hastalarını neşter ile delip geçeceğine eminim. 
Karşıdan karşıya geçmek için yeşil ışığı bekliyorduk. Luhan bana dönmüş birşeyler anlatıyordu. Maalesef ben onu duyamayacak kadar şoktaydım. 
Tanrım! Yoksa gerçekten o mu? Luhan'ın onu görmemesi gerek. 
Telaşımı içimde saklamaya çalışıyordum. Luhan tekrar bunu kaldıramazdı. Zaten yeterince yıpranmıştı. 
Yaya geçidinin karşı tarafında yıllar önce Luhan'ı bir oyuncak gibi kullanan arkadaşı ve Chanyeol duruyordu. Eleleydiler. Çok şükür ki bizi farketmemişlerdi.
Ben farkında olmadan yeşil ışık yanmıştı. Onlar bizim tarafa doğru hareketlendiklerinde, Luhan'da neredeyse arkasını dönmek üzereydi. Birşeyler yapmalıydım. Onların karşılaşmamaları gerekiyordu. Dönmek üzere olan Luhan'ı kendime çekerek, yüzünü göğsüme bastırdım. 
Kollarımın arasından çıkmak için çırpınıp duruyordu. Tanrı aşkına benden bu kadar mı nefret ediyordu?
Ona dokunmamdan bile nefret ediyor..
Kyungsoo ve Chanyeol yanımızdan öylece geçip gittiler. Şanslıydım ki onlar beni tanımıyorlardı. Bu doğru, ben onları tanıyorum. Hakklarında birsürü şey biliyorum. 
Çünkü Luhan'a yıllardır aşıktım ve onun çevresindeki herkesi tanıyordum. 
Sabrı taşmışçasına beni sertçe iterek kendinden uzaklaştırdı. Sencede bu fazla sert değil miydi Luhan? Kalbim, kalbinin sertliğini ve soğukluğunu kaldırabilecek kadar güçlü mü?
Az önce büyük bir kargaşayı engellemiştim. Aynı zamandada Luhan'ın ona dokunmamdan nefret ettiğini sezebilmiştim. Bilmek istiyordum, cidden. Nefret edilecek biri miyim? 
Sanırım ona çok bağlandım. Bir insan ona ait olmayan birşeye bağlanabilir mi? 
O çırpınışları beynimi kemiriyordu. Beni nefretle itiyordu. Jongin'e hala aşıktı. Belkide sadece ondan vazgeçmeliydim. Evet, doğru olan buydu. Ondan vazgeçecektim. 

Neden ona sarıldığım hakkında sorular sorsada cevaplamaktan kaçınmıştım. 
Evin kapısından öldürücü bir sesizlik ve garip bir atmosferle girdik. 
Minseok Aareum'la oynuyordu. Aareum kapı sesini işittiğinde başını bize doğru çevirdi.
Gamzelerinin mükemmeliğini sundu. Ah bu velede farkında olmadan çok bağlanmıştım. 
Luhan hiçbirşey olmamış gibi kıkırdayarak Aareum'un yanına oturdu. Sanki bebek kıyafetlerden anlıyormuşçasına ona tüm yeni kıyafetleri gösterdi. 
Kalbim yine yumşuyordu. Hayır Sehun! Buna izin verme. 

Koltukta ifadesizce birsüre televizyon izledim. Minseok elimdeki kumandayı alıp, gelişi güzel koltuğa attı. Daha neler olduğunu kavrayamadan beni mutfağa çekiştirdi.

"Kötü birşey mi oldu?" O kadar mı belli ediyordum, umutsuzluğumu? 

"Hayır." Düz ve en ifadesizini seçerek bu ses tonuyla katı soğuk kelimeyi ona sunmuştum. 

"Benden birşey gizlemeyeceğine dair söz vermiştin." Sesinde biraz hayalkırıklığı varken çoğunluğu kızgınlıktı.

"Sorun Luhan, tamam mı? Oldu mu? Öğrendin işte." Bir söz verdiysem tutardım. 

"Ne yaptı?" Fısıldaşmaya başlamıştık. 

"Ona dokunmamdan nefret ediyor. Benden nefret ediyor Minseok."
Her ne kadar fısıldasamda sesimdeki hüzünü herkes sezebilirdi. 
Bugün olanları Minseok'a özet geçerek anlattım. 
Bana başaramayacağımı söyleyip durdu. Ama ben inatçıydım. Kafama cidden takarsam yapardım. Yada en azından denerdim. 

-Yazarın ağzından- 

Minseok ve Sehun ikilisi onları dinleyen bir çift kulaktan habersizlerdi. Luhan onları dinliyor sayılmazdı. O sadece kulak misafiri olmuştu. 
Sehun'un ona aşık olduğunu öğrenmişti. Muhtemelen hormonlar yzünden değil, ona hisettiği duygular yüzünden onu öpmüştü. 
Duydukları karşısında kendisini suçlu hisetti. Ondan veya dokunuşlarından nefret etmiyordu. Sadece neden birdenbire öyle davrandığını anlayamamıştı. 
Ki zaten Sehun'u sevip sevmediğini bile bilmiyordu. Bir kaç dakikadır onları dinliyordu. Bazı yerleri çok kısık söylediklerinden duyamıyordu. 
Biraz daha kendini yana kaydırdı. Şimdi daha iyi bir şekilde duyabiliyordu.

"Ondan vazgeçiyorum."

___________

Minseok geç olduğundan artık gitmesi gerektiğini algılamıştı. O gittiğinde ev dahada sessiz bir hal almıştı. Luhan Aareum'u herzamanki gibi uyutmuştu. Kendi odasına geçti ve ışığı açmaya çalıştı. Lambası çalışmıyordu. 
Karanlıktan nefret ediyordu. Sanki karanlık onu çıldırtıyordu. 
Birkaç kez daha şansını denedi ama sonuç hep aynı olmuştu. Kapı koluna asıldığında yine onun sesini duydu. 
Bu seferki daha çıldırtıcı bir tondaydı. Fısıltı gibiydi. Üstelik küçük çaplı kahkahalar atıyordu.

"Çıldırıyorum. Çıldırıyorum. Çıldırıyorum.." Avuçiçleriyle kulaklarını kapatarak odadan çıktı. 
Çıkar çıkmaz sert birşeyle çarpışması bir olmuştu. Sadece sert değil, çarptığı herneyse ıslaktıda. 

"Sehun." 

Sehun ona bakmadan odasına çekildi. Luhan böyle olmasını istemiyordu.
Ondan vazgeçmesini istemiyor muydu yoksa? 

Odasına yeni bir lamba takması gerekiyordu. Fakat boyu yetişmiyordu. Tabi bu işi Sehun'a yaptırmak istemesinin nedenlerinden biride onun gönlünü almak istemesiydi.
Minik adımlarla Sehun'un kapısının karşısına kadar yürüdü. Tam kapıya vuracaktı ki, kapı açılmıştı ve Luhan'ın yaptığı yumruk elleri Sehun'un göğüsüne denk gelmişti. 

"Oh ben üzgünüm." 

Sehun sadece başını sallayıvermişti. Luhan'ı geçip salona doğru ilerlerken, Luhan'ın sesi onu durdurmuştu.

"Bana yardım et. Lambam patlamış ve yenisini takmak için boyum yeterli değil."

Sehun soğukanlılığını koruyarak, 

"Sandalyenin üzerine çık ve yap." dedi.

"A-ama Sehun. Ben düşerim. Hem korkarım birkere." Gidip onun elinden tutarak kendine çevirmişti. 

"Beni rahat bırak!" Sehun bugün Luhan'ın yaptığı gibi, onun kolunu sertçe ittirmişti. 

"Lütfen.." Luhan'ın sesi fısıltı gibiydi. Son bir kez şansını deneyecekti.

"Karanlıktan korkuyorum, beni çıldırtıyor." Dediğinde Sehun yine ağır basan duygularına yenilmişti. Oflayarak arkasını döndü, Luhan'ın odasına doğru ilerledi. Hala soğuk davranıyordu. 
Odanın ortasında yeni lambayı takma işiyle uğraşırken, belini saran kolları hisetti.
Yaptığı işe ara vererek, yan tarafına göz gezdirdi. 
İçindeki duygulara engel olamıyordu. İçi istemsizce pırpır etmişti.
Duygularına hakim olamıyordu. Hisettiği şey cidden çok güzçlüydü.
Zayıf beden kendini diğerine dahada çok sararak, boğuk sesiyle konuştu.

"Özür dilerim."

-Fiona-

I Choose To Love YouHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin