Bugün benim doğum günümdü. 17 yıl olmuştu. Ailemi kaybedeli ise 15 yıl. Annem, babam ve kardeşim yanımda olmalıydılar. Peki niye yoklar? Neden herkes ailesiyle mutlu bir hayat sürerken ben ömür boyu yalnizliga mahkum edildim? Keşke o dolabın içinde sessizce bekleyip olanları izlemeseydim. Keşke oradan çıkıp beni de öldürmelerine izin verseydim. Bir anlık korkumu ömür boyu çekiyorum. Her yıl olduğu gibi ağlayarak başımı yastiga gömdüm ve bu son doğum günüm olmasını diledim ama elimdeki nota bakıp belki de bu hayatımı değiştirebilir diyerek uykuya daldım.
21 Aralık 1987
"Günaydın Abby!"
"Günaydın Sue!" Okuldaki herkesin aksine Sue'yu seviyordum. Çünkü benimle tek iyi konuşan oydu.
"Yarın akşam parti var gelmek ister misin?"
"Hayır, sorduğun için teşekkürler."
Hayatın dışarı çıkmasına izin ver
"Hey, Sue..belki..gelebilirim."
Tatlı gülümsemesi ile bana doğru koştu ve elindeki kağıtlardan ikisini uzatti "O zaman davetiyeye ihtiyacın var. Kavalyen için de bir tane veriyorum."
"Teşekkürler ama...""Sana bir tavsiye: alışveriş yap." dedikten sonra koşar adımlarla sınıftan çıktı. Lanet olsun sana Abby sen partiden ne anlarsın ki? Alışverişten zaten hiç anlamazsın. Sue'ya ayıp olacak belki ama ben yapamam, gidemem.
***
Umarım beni beklemiyordur. Of Sue neden herkes gibi beni gormezden gelmiyorsun ki?
"Abby, son verdiğim tavsiyeye uymayacağını bildiğim için seni zorla götürmek zorundayim güzelim" diyerek beni kolumdan tuttuğu gibi arabaya sürükledi. Sanki benim özel şoförümmüş gibi 'Nereye gitmemi istersiniz Bayan White' dedi ve ben duraksadım. Sonra ikimizde kahkahayı bastık.
...
Hayatimda denemediğim kadar çok elbise denedim. Ben sadelikten hoşlanıyordum Sue ise gösterişten. Sonunda bir karara vardik : kırık beyaz sade bir elbise seçtik ama üst kisminda dantelimsi bir şey vardı. Modadan hiç bir zaman anlamamışımdır. Ian'a da birkaç parça giysi aldıktan sonra alışveriş merkezinden çıktık. Sue beni eve bıraktı ve iyi geceler dileyerek gitti. Bugün güzel bir gün geçirmiştim, kapımda beni bekleyen sınırlı Ian'ı görünceye kadar.
"Neredeydin?"
"Asıl 2 gündür sen neredeydin?"
"Bilmek istemezsin."
"Her neyse eve girmeliyim." Yanından sıyrılıp kapıyı açtım ve içeri girdim. O ise hala kapıda bekliyordu. O lanet olası güzel bakışlarına dayanamayarak "İçeri girebilirsin." dedim.
"Artık bana kim olduğunu söyleyecek misin?"
"Ian Peters. 5 yaşındayken şiddet gördüğüm yetimhaneden kaçtım. New York'taydım. 3 yıl boyunca polislerden kaçtım. Sokak veletlerini bilirsin. Onlardandım. Ölmek üzereyken yakalandım. Koruyucu aileye verildim. 17 yaşındayım. son bir yıldır aynı rüyayı görüyorum. Tıpkı aynı filmi yüzlerce kez izlemek gibi." Çantasından 3-5 kağıt parçası çıkardı ve bana uzattı. Bunlar kendi çizdiği resimlerdi. Fotoğraf gibiydiler, öyle gerçekçidi ki.. Hepsinde ben vardım. Uçurumun kenarında ben...Şaşkın ve korkmuş ifadeyle bakan ben...Koşan ben...Ve en sonunda Ian ile ben... Bu nasıl mümkün olabilirdi? Böyle bir şey nasıl olabilirdi? Aklim almıyordu.
"Sen benim için her yerdeydin Abby. Bu bizim kaderimiz. Birlikte olmak kaderimiz... Abby..bana ailenden bahset." Aslında biliyordu. Sadece bir de benden duymak istiyordu.Bu yüzüne yansımıştı. Şu ana dek kimse bana ailemi sormamıştı ve nasıl anlatacağımı bilmiyordum. Ama deli gibi ağlayacağımı biliyordum. Koltuğa oturdum ve başladım.
"Ben 3 yaşındayken ailem katledildi. Annem, babam, kardeşim. Üçü de öldürüldü. Sıradan bir cinayet değildi. O zaman daha 3 yaşında olmama rağmen o gün gördüklerim beynime kazanmişti." ağlamaya başlamıştım. Ne zaman hatırlasam gözlerim yerinden fırlayacakmiş gibi olana kadar ağlardım. "Onları öldüren insan değildi. Evet insan görünümündelerdi ama değildi ışte. Onlar..ailemi..bir yemek gibi kesip yediler." Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum artık. Ian gelip bana sarıldı ve ardarda özür dileyip durdu. Daha fazla anlatmak istemiyordum. Ian sürekli özür diliyordu. Bense ağlamaktan onu susturamıyordum. Biraz zaman geçtikten sonra kendime geldim.
"Ian eğer benimle kalmak istersen..."
"Kabul et ya da etme sonsuza dek yanında kalacağım."
Bu söz kalbimi delip geçmişti. İçimden 'sonsuza dek' diye fısıldadım.
"Banyo koridorun sonunda. Sana giysı de aldım. Şuradaki mavi poşette. Şu odada senin olsun. Sen banyo ederken ben de yatağını düzelteyim."
"Peki.Gidiyorum öyleyse." muhteşem gülümsemesiyle poşeti ve çantasını alıp banyoya gitti. Ben de odasına geçip yatağını düzelttim. Salona geldiğimde hala çıkmamıştı. Masanın üzerinde duran 18 aralık tarihli gazeteye uzandım. Okumaya başladım. Chris ve Tommy'nin söylediklerinin gerçek olduğunu gördüm. Dalga geçmiyorlardı. Gerçektende buralarda bir yamyam vardı. Tıpkı ailemin katili gibi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneş, Ay, Kan
FantasyBazen disari cikiyorum,karanliga. Cunku karanlik benim dostum Cunku o huzurlu oldugum tek sey Ona bakip,keske..keske oradan biri ciksa da beni kurtarsa diyorum. Bunu istiyorum,Buna inaniyorum Beni icine cekmesini oyle istiyorum ki.. Kaybolmaktan kor...