Multimediada Abby'nin partideki halini görebilirsiniz. İlerideki bölümlerde diğer karakterleri de ekleyeceğim. Hikayeme yorum yapmanızı da isterim. Teşekkürler..
Göz kapaklarımın bana ihanet etmesiyle uyandım. Ömür boyu uyumak istiyordum oysa ki..
"Günaydın Ab!"
"Ab?"
"Sana böyle seslenmem sorun olmaz öyle değil mi?"
"Olmaz ama bu samimi olunca söylenmesi gereken bir şey değil mi?"
"Elbette. Ama seni uzun zamandır tanıyorum zaten."
"Ama ben tanimiyorum."
"Bugün tanışırız. Kahvaltı hazır. Benim çıkmam gerek." diyerek evden ayrıldı. Bende aşağı inip odasının kapısının önüne geldim. Elimi tokmağa uzattım. Ama yaptığım yanlıştı. Bu haneye tecavüz olurdu sanırım. İnsanların kişisel eşyalarını karıştırmak suç sayılabilirdi. Ve o anlarsa bana olan güvenini kaybederdim. Düşüncelerimin doğru olduğuna karar verip mutfağa yöneldim. Tanrım hayatımda bu kadar mükemmel bir kahvaltı görmemiştim. Bir erkek nasıl olurda böyle muhteşem bir kahvaltı hazırlayabilir? Tabağıma hazırladığı kreplerden birini aldım ve tadına baktım. Ah, Tanrım sadece bu tat için bile onunla evlenebilirdim. Midem isyan edinceye kadar yedim. Kesinlikle 1 yılda alacağım kiloyu bir kahvaltıda almışımdır. Tabakları yıkayıp yerleştirdikten sonra okul saatinin geldiğini fark edip hazırladım ve evden çıktım.
...
Sınıfa girdigimde herkes birbiriyle konuşuyordu. Normalde uyuklayanlar bugün konuşuyordu. Kesinlikle kayda değer bir şeyler vardı. Daha ders zili çalmadan Bay Rafters içeri girdi.
"Evet çocuklar, bugün sınıfınıza yeni birinin geldiğini biliyorsunuz." dediği an donakaldım. Ian bunu yapmış olamazdı öyle değil mi? Aynı okul olabilirdi ama aynı sınıf asla!
"Matt buraya gel." diyerek kapıya elini uzattı ve o içeri adımını attı. Bay Rafters omzundan tutup sınıfın önüne çekti. O kadar rahatlamıştım ki! Ian böyle bir aptallığı yapacak kadar aptal değilmiş. Ders ziliyle beraber Matt gelip önüme oturdu ve Bay Rafters derse başladı. Matt arkasını dönüp bana elini uzattarak 'Merhaba ben Matt' dedi. Bana uzatılan ellerin havada asılı kalmasını sevmeyen biri olduğum için elini sıktım. 'Bende Abby.' Gülümsedi ve önüne döndü. İçimden umarım Tommy seni doğduğuna pişman etmez yeni çocuk dedim.
...
Son dersim müzikti. Sınıfta giden tek ben vardım. Geri kalanlar her salı bir ders erken çıkardı. Müzik hep hayatımın bir parçasıydı. Hem annem hem babam hem de kardeşim ; benim ailem müzikti. Ondan öğrendigim çok şey vardı. 10 yaşında piyano ile tanıştım. Tanıştığım andan beri de hiç bırakmadım. Zevk için çalıyordum ama hocam hep yeteneğim olduğunu düşünürdü ve sanat okuluna gitmemi isterdi. Oysa ben onunla sürekli birlikte olmak yerine haftada bir kaçamak yapmayı tercih etmiştim. Bu hoşuma gidiyordu. Sınıfa girdiğimde sadece Sue vardı. O da mükemmel bir flutisttir. 'Merhaba Abby bugün akşamı unutmadın umarım.' 'Unutmadım' diyerek gülümsedim. Tanrım, aklımdan tamamen uçmuştu. Nasıl unutmuştum bunu. 'Bugün şu dolapta yıllarca kılıfından çıkmayan keman çıkacakmış. Bayan Carle söyledi.' 'Gruba yeni biri geliyor desene.' 'Aynen öyle.' Bedenimi sola çevirdim ve piyanom artık karşımda duruyordu. Bir haftadır ona dokunmamıştım. Parmaklarımı tuşların üzerinde gezdirdim. Ve onu uyandırdım. Ben geldim diye fısıldadım. 88 tuşun arasında gezinen parmaklarım adeta çalmak için kıvranıyordu. Beni görünce canlandı. Bunu hissedebiliyordum. Tabureme oturdum ve gözlerimi kapattım. Parmaklarımın beni kontrol etmesine izin verdim. Mozart çalmak benim için müthiş bir his uyandiriyordu. Bach ve Mozart ilham aldığım kişilerdi ama ben Mozart'a öylesine bağlıydım ki... Klasik müzikten başka bir şey dinleyemez oldum. Şu an uçmaya hazırlanıyordum. En sevdiğim parçayı çalıyordum. Tuşlara her bastığımda kalbime basıyormuşum hissi oluşuyordu. Mükemmel bir parçaydı. Piano Concerto No.23'ü çalıyordum. Buna çok çalışmıştım. Profesyonel denecek kadar iyiydim. Hatta daha iyiydim belki de buna bayılıyordum. Araya keman sesinin girmesiyle durdum ve gözümü açtım. Ian karşımdaydı. Çok şaşırmıştım ama bu muhteşem rüyayı bozmak istemiyordum. Havada süzülüyordum adeta. Sanki öldüm de melekler beni götürüyorlardı. Bir süre sonra devam ettim. biraz solo çaldıktan sonra beraber çalmaya başladık. Normalde kendimi müziğe bırakıp gözlerimi kapatırdım ama bu sefer Ian ile bakışıyorduk. Liam'ın çello ve Sue'nun flüt ile eşlik etmesiyle sanki bir gruptuk ve resital öncesi prova yapıyor gibiydik. Kendimizi öyle kaptırmıştık ki kapının ardında bizi dinleyen tüm okulu fark etmemiştik. Orjinalinin aynısı olmasa da çıkan bu müzik öyle muhteşemdi ki.. Bunu herkesin bizi alkışlamasından, ıslıklarından ve tezahüratlarından anlayabilirdiniz. Liam, Sue, Ian ve ben...
"Bir grup ismi bulmaya başlamanın zamanı gelmiş görünüyor." Bayan Carle parlayan gözlerle hepimizi süzdü. "Gerçek müzisyenler görüyorum. Hayallerini, beklentilerini nefsiyle gerçekleştiren bir flutist; Müzikle adeta dans eden, aşkı boynuna dolayan bir kemanist; Kendini, bacaklarının arasında tuttuğu hayata bağlayan mükemmel bir çellist ve 88 ayrı sesin tüm damarlarında gezmesine, müziğin kalbinde atmasına ve parmaklarının ruhunu alıp götürmesine izin veren bir piyanist... Bunu gördükten ve duyduktan sonra artık ölebilirim." diyerek ağlamaya başladı. Bugün konuşan sanki Bayan Carle değildi benim için. Sanki konuşan annemdi. Öyle hissetmiştim. Bayan Carle artık annem gibiydi. Ve bundan sonra da bizim annemiz olmuştu.
...
"Bana teklif etmekle iyi yaptın."
"Araba kiralamana gerek yoktu."
"Haklısın satın almalıydım."
"Hayır öyle değil..taksiyle giderdik."
"Olmaz. Hem zengin olduğumu söyledim sana."
"Konuyla alâkası yok ama ilk geldiğin zaman ormanda niye yüzün kan içindeydi?"
"Vahşi hayvanların saldırısı." diyerek gülümsedi. " Artık o orman gecelerini unutsak?"
"Tamam."
Sue'nun evine gelmiştik. Bu kız hem zengin hem de alçakgönüllü, merhametliydi. Bu ikisini bir arada bulmak milyonda bir ihtimaldi. Ama zaten Sue'nun farklı olduğunu biliyordum. Arabadan indik ve eve doğru yürümeye başladık. Ian elini göğsünün altına koydu dirseğini bana doğrulttu. Bense öylece kalakaldım. Sanki ne yapacağımı bilmiyormuş gibi. 'Bu gece kavalyen olacağımı zannediyordum.' 'Pekala' diyerek kolumu onun kolundan geçirdim. 'İşte şimdi hazırız.' dedi ve eve girdik. Girişte görevlendirilen biri davetiyelerimizi aldı ve içeri yönlendirdi. Bu kadar geniş bahçeli bir ev daha önce hiç görmemiştim. Biraz yürüdükten sonra müziğin sesini duymaya başladık. Evin önüne geldiğimizde ağzımız açık bakakaldık . Çok kalabalıktı.
"Call me, ha?"
"Blondie, evet."
"Sadece klasik müzik dinlediğini sanıyordum."
"Evet ama 5-6 yıl önce böyle şarkılar dinlerdim."
"Evet, eski bir şarkı." gülümseyerek birbirimize baktık.
"Aman tanrım. Ian ve Abby! Siz ikiniz..yoksa.."
"Hayır!" diye atıldım. "Öyle değil..arkadaşız." Ian'nın yüzüne bakma cesareti bulamadım kendimde. Yaptığımın doğru mu yanlış mi olduğunu bilmiyordum.
"Ah, hadi dans edelim.Abby ve Ian! Bugün dans etmeyenle bir daha konuşmam."
"Çocukça bir tehdit." dedi Ian ve hepimiz kahkahalara boğulduk.Birinin Sue'yu çağırmasıyla yanımızdan ayrıldı. Ve artık başbaşa kaldık.
"Uygun şarkıyı bekliyoruz sanırım."
"Belki..Ian..özür dilerim. Başkaları ile dans edebilirsin. Ben pek bilmem böyle şeyleri."
"Sanırım biraz önce biri tehdit etti bizi." tam bu sırada şarkı değişti ve Lionel Richie'nin Endless Love'ı çalmaya başladı.
"Abby White! Bana bu dansı sonsuz aşk ruhunda lütfeder misin?"
"Pekala, Ian Peters." İki elimi de tutarak ortaya götürdü ve omuzlarına koydu. Ne yapacağımı bilmiyordum. 'Kendini bana ve şarkıdaki piyanoya bırak. Ritme kapıl.' dedi ve dediğini yapmaya çalıştım. Dizlerim titriyordu. Heyecanlanmıştım. Sanki aramızda sonsuz bir mesafe vardı sonsuz aşk için.. Bir türlü aramızda aşkı hayal edemiyordum. Bu, ya çok küçük bir ihtimal olduğu için görünmüyordu ya da çok parlak olduğu içindi. Bunun cevabını da hiçbir zaman öğrenemeyecektim. Bu gece sadece Ian'ın gözlerinde kaybolmayı seçtim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneş, Ay, Kan
FantasyBazen disari cikiyorum,karanliga. Cunku karanlik benim dostum Cunku o huzurlu oldugum tek sey Ona bakip,keske..keske oradan biri ciksa da beni kurtarsa diyorum. Bunu istiyorum,Buna inaniyorum Beni icine cekmesini oyle istiyorum ki.. Kaybolmaktan kor...