Veda

30 1 4
                                    

22 Mart 1988 15:27

"Abby, kalk hadi, çabuk, Abby, Abby!"

"Uyumak istiyorum. Rahat bırak beni, Matt! Gözlerimi açacak halim yoktu. "Okula gitmesek bugün?"

"Okula gitmeyeceğiz zaten. Hadi ama....Tamam bunu sen istedin." diyerek odadan çıktı. Bende uyumaya devam ettim. Bir süre sonra geldi ve beni kucakladı. "Ne yapıyorsun Matt, bırak beni!" "Bırakamam!" koşarak koridoru geçtik ve banyoya girdik. "Hayır, hayır! Sakın! Matt! Matt!" küvete girdiğim anda tüm hücrelerim uyandı. Su buz gibiydi. Karşımda sırıtmasına göz yumamazdım. Uygun anı kolladım ve birden yakasından tutup kendime çektim. Şu an ikimizde küvetteydik. "İntikam böyle alınır bebeğim." diyerek öpücük attım. Biraz kızgın görünüyordu ama sonra kahkahayı koyverdi. Beraber gülmeye başladık. Deliler gibi yarım saat güldük...

"Tamam, dur! Neymiş bana bu işkenceyi yapma sebebin?"

"Hmm.. Başvurun onaylanmış. Seni çağırıyorlar. Ağustosta orada olman gerek."

"Ne? Ciddi misin?" kendimi küvetten dışarı fırlattım ve salona koştum.

"Nerede, o kağıt nerede, Matt!!" "Televizyonun yanında" Zarfı elime alır almaz kalbim çok hızlı atmaya başladı ve heyecanlandım. Zarfı açtım ve kendi gözlerimle gördüm. Gerçekten kabul edilmiştim. Hem de burslu! Çığlıklar atarak evin etrafında döndüm.

"İnanamıyorum. Tanrım! İnanamıyorum! Matt inanabiliyor musun? Juilliard! New York! Tanrım!"

"Bu müthiş haberi Sue'ya da söylemeliyiz."

"Telefonda olmaz. Akşam yemeğine gelsinler o zaman söyleriz."

"Pekala ben gidip arayayım." diyerek yukarı çıktı. O çıkarken bir anda tüm mutluluğum söndü. Ben Matt'i, Sue'yu nasıl arkamda bırakıp gidecektim? Ian'ı tamamen kaybetmeyi nasıl göze alabilecektim? Hayatta en çok korktuğum yere gelmiştim. Seçim yapmak zorundaydım. Peki neyi seçecektim? Anchorage mi New York mu? Piyano mu arkadaşlar mı? Ben mi Ian ve Matt mi?..

"Juilliard'a gidiyorsun aptal bu surat da ne?"

"Problem de bu! New York'a gidiyorum. 4359 mil uzağa.."

"Merak etme seninle geleceğim."

"Hayır Matt, benim için aileni bırakamazsın."

"Ailemi bırakacağımı kim söyledi? New York'ta alışveriş merkezimiz var. Amcam başındaydı. Artık geri dönüyoruz. Evimizde var biliyorsun ya. Söylemiştim sana. Abby ne unutkansın!"

"Matt benim için hayatını bir çok kez değiştirdin zaten. Artık istemiyorum."

"Bugün bunu düşünmeyelim. Juilliard'a girmeni kutlayalım!" başımı sallayıp Matt'e sarıldım. Sonra mutfağa gittim ve dolapta doğru düzgün hiçbir şey bulamadım. Zaten en son ne zaman doğru düzgün bir şeyler yediğimi hatırlamıyordum. Alışverişe çıkmamız gerekti. Bir liste yaptım ve Matt'le çıktık. Ağustosta New York'ta olmam gerekti ama okulum biter bitmez New York'a gitmeliydim çünkü ev almam gerekti ve hafta sonları çalışabileceğim bir işim olmalıydı. Sonuçta New York'ta yaşamak buraya benzemezdi. Orada her şey buradakinin 4 katıydı. Zorlu bir yolculuk olacaktı. Rüyalarım, hayallerim gerçekleşiyordu ama ben bir türlü mutlu değildim. Matt de geliyordu oysa ki... Ama bir türlü mutlu olamıyordum. Bir şeyler canımı sıkıyordu.

"Abby, şu kolye ne kadar hoş, ister misin?"

"Hayır.. Ama şuradaki çok güzel."diyerek anahtarlı kolyeyi gösterdim. ve içeri girerek kolyeyi satın aldım.

"Ben almak istiyordum sana."

"Kendim almak istedim. Başka zaman sen alırsın. Matt çocuk gibi suratını asma."

" Tamam, ama bir dahaki sefere ben alacağım, söz mü?"

"Peki, söz." Gerçekten çocuk gibiydi. Bu halleri neşelenmemi sağlıyordu.

22 Mart 1988 19:00

"Abby, kapı çalıyor!"

"Tamam bakıyorum!" koşarak kapıya gittim. İlk defa evimde yemek veriyordum. Az da olsa heyecanlıydım."

"Hoş geldiniz."

"Hoş bulduk canım."

"İçeri gelin."

"Ooo, Sue Hanım bugün çok şıksınız."

"Beni şımartıyorsunuz Matt Bey." Sanki 17 yaşında değil de 32 yaşındalarmış gibi konuşuyorlardı.

Ian "Çok acıktım ben, geçsek mi?" diyerek masayı işaret etti. Hepimiz masaya geçtik ve yemeye başladık. Sessizliği Sue bozdu.

"Ellerinize sağlık muhteşem yemekler yapmışsınız."

"Matt'in marifetleri bunlar" diyerek gülümsedim.

"Afiyet olsun."

Herkes yemeğini bitirdikten sonra masayı toparlayıp salona geçtik. Matt plağa doğru yöneldi ve bende anladım. Birazdan söyleyecekti. Moonlight Sonata yükselirken içimde bir kıpırdanma oldu. Noelde Juilliard'ın sınavında bunu çalmıştım. O sınava girdiğimi de bir tek Matt biliyordu.

"Eveet, bugünün ayrı bir önemi olduğunu söylemeliyim. Şu an duyduğunuz Beethoven'ın bir parçası. Bu parçayı Abby çaldı."

"Nerede? Biz niye bilmiyoruz, Abby!" diyerek meraklı bakışlarını attı.

"Noelde çaldı. Juilliard'ın sınavında."

"Ne?" çığlıklar içinde Sue bana sarıldı. "İnanamıyorum. New York'a gidiyorsun. Abby, hayatını kurtarıyorsun." kahkahalar ve çığlıklar içinde bana ve Matt'e sarıldı. Ian  ise sessizce bana bakıyordu. Gözlerimiz birleştiğinde öylece bakıştık. Buz gibiydi gözleri. Ne kal diyordu ne de git. Bakışları gözlerimi ve kalbimi delip geçti. Sanki bana değil de arkamdaki odasına bakıyordu. Gittiği an o odayı kilitlemiştim. Anahtarı da bugün aldığım kolyemin içindeydi. Ömür boyu boynumda kalacak olan kolyenin...

***

30 Haziran 1988

"Buraya kadar gelmenize gerek yoktu."

"Olur mu öyle şey. Sen bizim en iyi arkadaşımızsın. Öyle değil mi Ian?"

"Evet, en iyisinden hem de." diyerek bana sarıldı. Sanki ilk defa sarılıyorduk. O ilk günleri hatırlattı. O zamandan beri ilk defa bu kadar samimiydi. Kokusunu öyle özlemişim ki... Bunları düşünmek çok yanlış biliyorum ama o çok özel ve farklıydı.

"Matt seni karşılayacak öyle değil mi?"

"Evet orada beni bekleyecek." uçağımın kalkacağını haber veren anonsla sırt çantamı aldım. Sue ve Ian'ı tekrar kucakladım.

"Kendinize iyi bakın!"

"Sen de tatlım."

"Sen de."

Ian  son kez bana sarıldı. Ağlamak üzereydim. Gitme deseydi her şeyi bırakmaya hazırdım. Eğer kal deseydi Juilliard, New York, Matt hiçbiri umrumda olmazdı. Yeniden ve sonsuzluğa uzanan bir hayata başlardım onunla. Ama hiçbir şey demedi. Daha ben uçağa binmeden, o gitmişti...

Güneş, Ay, KanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin