0.5

73 5 52
                                    

   Kumarda oynamış olacağız ve tamam. Harika.

   "Peki, Tim. Bu deneyler birbirinden bağımsız mı?"

   Tim başını yana yatırdı. "Derken?"

   "Yani mesela bir deney sinirlerle ilgiliyken diğer deney saç beyazlatma ile ilgili mi?"

   Taylor ve Tim birbirine bakıp güldüler.

   "Onu da nereden çıkardın Mike?" dedi Taylor.

   "Öyle bir şey yok mu?"

   "Elbette yok," Tim başını iki yana sallarken saçlarıda haraket etti. "Bunu sana kim söyledi?"

   "Gerizekalı büyükbabamın deneyleri öyleydi. Birbirinden bağımsızdı. Saçmaydı. Acı vermesini geçtim."

   "Dur," Tim şakaklarını ovaladı, bir şey hatırlamak istercesine. Sonrasında aniden başını kaldırdı. "sen Nigel'ın torunu musun?!"

   Mike yarım yamalak gülümsedi ve başını iki yana salladı. "Gerçek büyükbabam değil. Tanrıya şükür."

   Taylor araya girerek gülümsedi. "Zaten saçma bir soruydu. Nigel gibi aptal değilsin."

   Mike biraz utandı ve gülümsedi. "Teşekkürler Taylor." Aslında zaten zeki olduğumu biliyorum ama bunu bir kızdan duymak nedense garip geldi.

   "Hey Timmy!" Çaprazlarından gelen bu boğuk ses ile bakışlarını oraya çevirdiler. Dik gri saçlara sahip, mavi gözlü, uzun bir genç seslenmişti Tim'e. Kardeşler usanırcasına iç geçirdi.

   "Ne var yine Dave?"

   "Sürekli gülümsüyorsunuz hain olduğunuzu düşünmeye başladım." Aslında daha çok deliye benziyorlar Dave. Bende gülmek istemem."

   "Hey Dave! Ne düşündüğünü biliyor musun?! Haine mi benziyoruz!"

   Haaah kalabalıkta toplandı. Ortada aptal gibi tek ben kaldım.

   İkisinin arasına bir kız geçince Mike dünyanın veya bu yerin küçük olduğunu kabul etti. Kız başını yere eğmişti ve saçlarının gölgesi yüzünü kapatıyordu. Ama yeşil gözlerinin parlaklığı...

   "Siz ikiniz neden hep tartışıyorsunuz? Hepimiz buraya terk edildik. Hepimiz de buradan nefret ediyoruz. İdam edilmek mi istiyorsunuz? Bizi izliyorlar. Sırayla birbirimizi idam ettik. Bir daha mı istiyorsunuz?"

   Dave ve Tim de dahil herkesi derin bir sessizlik kapladı. Yeni olmak hiç hoşuma gitmedi. Taylor Mike'ın tişörtünden çekiştirdi. Ardından fısıldadı: "Sadece kriz geçiriyor. Korkma, burada birbirimizi öldürdüğümüz falan yok, Mike." Kriz mi? Cidden... birisi bana her şeyi anlatsın.

   "K...Kriz mi?"

   ***

   Mike derin bir nefes aldı.

   "Biriniz bana ne olduğunu neler bittiğini kimlerin ne olduğunu anlatsa?! Burada hiçbir şey bilmiyorum!"

   Tim başını yerden kaldırmayarak oturduğu yerden duvara yaslandı. "Sadece yalanlara alışkın ol. Herkes herkesi aptal konumuna düşüyor."

   "Hepiniz çıldırmışsınız! Tanrım." Ellerini kaprisinin cebine sokarak yürümeye başladı. Hiç değilse geldikleri yönden giderek odasını bulabilirdi. Neden bu lanet yerdeyim. Cennette ailem ile oturabilirdim. Tanrım bana merhamet et.

   Koridorlar her zamankinden daha beyaz gözüküyordu. Temizlik yapıldığı belliydi. Ayaklarını yerde süre süre köşeye döndü ve odasına girdi. Tekrardan zamanda yolculuk yapmış gibi hissetti. Lanet... programı almadım! diye başından kaynar sular dökülürken masasında bir çizelge görünce derincene rahatladı. Çizelgeye baktı.

   Saatler çokta işkence gibi gözükmüyordu. Çok sıkı da değildi. Burada ki tek iyi şey.

Kendini yatağa bıraktı ve gözlerini yumdu.

   Etraf sıcaktı ve güneşliydi. Çimenler arasında piknik yapan iki- hayır iki değil üç kişi vardı. Mike gülümsedi. Bu beyaz saçlıları uzaktan çok iyi tanıyordu. Çimenlerin arasında koşarak onların yanına gitti. Küçük bir bebek kıkırdıyordu. Maya'nın çocuğu mu... hamile miydi ölürken... babam niye söylemedi? Üçünün yanına geldiğinde önlerine geçti ve gülümsedi.

   Bebek Mike'a mavi gözleriyle bakarken elini kemiriyordu. Mike güldü. Bebekleri ciddiye almak çok zordu. Fakat bebek ağlamaya başladı. Hem de çok. Maya onu kucağına alırken sert bir rüzgar esti ve üçünün görüntüsü sis olup gitti.

   Güneşli bir güzel gün yok oldu. Simsiyah bulutlar, şimşekler, gökgürültüsü ve sert soğuk bir rüzgar.  Mike etrafa baktı fakat fırtına görüşünü engelliyordu. Daha demin ailem vardı! Şimdi... şimdi ne oluyor! Rüya mı? Yoksa öldüm mü? Burası cehennem mi? Cehennem soğuk olmamalıydı. Cennet değil burası. Düşünceleri beynini kemirirken ayaklarından yavaş yavaş böcekler tırmanıyordu. İğrenerek bağırdı ve geri geri giderken böcekleri ittirmeye çalıştı. Ayağı takılıp yere düştüğünde ellerinin içinden küçük küçük kurtçuklar çıkıyordu. Öğürmek istedi, yardım istedi ama sesi kısılmış gibiydi.

   Şimşek çaktı ve ter uyandı. Hızlıca yorganı üstünden attı ve kollarına, bacaklarına baktı. Terini silerken titriyordu. Kabusmuş... Şimşek çaktığında yatağa sindi. İlk defa fırtınadan korktuğunu düşündü.

   "Beynini kemiren böcekler var burada Mike!"

   Sanırım Mike Ivy'nin ne dediğini anlamaya başlamıştı. Kabusları beynini kemiren böcekler gibiydi.

Denek-M Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin