0.6

92 6 52
                                    

   Şimşek tekrar çaktığında oda bir kez daha aydınlandı. Sağına, soluna döndü fakat hâlâ üzerindeki etki bir türlü geçememişti. Yatağından ayrılıp odada dolanmaya başladı. Adımını her attığında tahtalar gıcırdıyordu. Pencerenin önüne geçince iğrenç manzaraya baktı.

   Derincene nefes aldı. Terlerinden dolayı üşüyor ve uykuya dalmak istiyordu. Belki üzerindeki his geçeseye kadar koridorlarda dolanabilirdi. Eğer beni izliyorlarsa, yanlış bir şey yapmadığım sürece bir şey yapmazlar. Düşüncesine katılarak başını aşağı yukarı sallayarak kapıya yöneldi. Tam kapıyı açacakken kırmızı hologram bir panel belirdi: Lütfen Barkod'u okutunuz!

   "Barkod mu?" diye kendi kendine söylendi Mike. Kafanı kullan! Hem dışarıda hemde beyninde şimşekler çaktı ve başındaki ampul yandı. Bileklikteki barkoda bakarak gülümsedi ve kapıya döndü. Ee şimdi nasıl açıyorum?

   Kapının kenarlarına, köşelerine ve yüzeyine baktı. Bir şey göremeyince hayal kırıklığıyla biraz geriledi ve saçını karıştırdı. Nerede... nerede... Biraz daha bakarken gözüne kapı kolu ilişti. Kare şeklinde siyah bir okuyucu vardı. Fark etmemem normalmiş. Karanlıkta gözükmüyor. Barkodunu okuturken sırıttı ve yeşil hologram bir panel belirdi: Barkod'unuz başarıyla okundu. Çıkabilirsiniz.

   Kapıyı açarak kendini koridora attı ve kapıyı sessizce kapattı. Koridor kapkaranlık ve sessizdi. Yaratık çıkacak diye korktum. Yürümeye başlarken gökgürültüsü koridorda yankılanıyordu. Elini kaprisinin cebine soktu ve yürümeye başladı. Gece gece etrafı keşfetmeye gitmek... zekice Mike.

   Koridor genişledi ve büyük bir odaya geldi. Pencereler büyüktü. Şimşek çaktığında fark etti. Bir nevi büyük bir salondu. Koltuklar, şömine, raflar vesaire. Burasıda günleri teknolojiyi anımsatmıyordu. Tkerardan şimşek çaktığında arkasından bir kız sesi geldi.

   "Hey."

   İrkildi ve arkasına döndü. Göz devirdi. "Burası çok mu küçük yoksa sen mi beni takip ediyorsun?"

  "Burası yeterince büyük ve bir sapık değilim. Sadece uyumadığım için etrafta dolanıyorum. "

   "Neden uyumuyorsun? Beynini kemiren böceklerden dolayı mı?"

   "Fazla zekisin Mike Storm." Koltuğa el yordamıyla oturdu ve saçını düzeltti. "Yorumlama yeteneğine bayıldım."

   Mike göz devirdi. "Dalga geçmiyorsun değil mi?"

   Şaşırmışcasına yeşil gözlerini ona dikti. "Tanrım burada şaka yapamazsın ki sana şaka yapayım!"

   "Neden şaka yapamazsın ki?"

   Ivy tekrar önüne döndü ve ciddileşti. "Çünkü burası tüm espri yeteneğini sömürüyor."

   Mike kaşlarını çattı ve şimşek çaktığı zaman karşısındaki deri koltuğa oturdu.

   "Ondan mı bu kadar soğukkanlısın? Sömürdüğünü düşündüğün için mi?"

   "Evet."

   Mike iç geçirdi. "Uyumak istiyor musun? Ben uyumak istiyorum."

   "Uyu o zaman?"

   "Sanırım sen kabus falan görmüyorsun."

   "Bir süre sonra alışıyorsun ve," başını işaret etti. "kafayı sıyırıyorsun."

   "Kafayı sıyırmak istemiyorum ama. Bak üzerime hiçbir şey yapılmadığı halde bu tip kabuslar görüyorum."

   Ivy sırıtarak bir kaşını kaldırdı. "Ne kadar eminsin Mike?"

   "Adımı bildiğim kadar."

   "Ama yanılıyorsun Mike. Yemeğinin içinde."

   Mike aklına yemeğini getirince öğürmemek için kendini zor tuttu. "Bana o yemeği hatırlatmayı kes."

   "Ciddiyim aptal. İlaçların yemeğinin içindeydi."

   "Bir şey hissetmedim ama?"

   "Parazit." Ivy kalktı ve derin nefes alıp tekrardan el yordamıyla pencereye gitti. "Kendimi Labirent ve Açlık Oyuları'nın harmanlanmış hikayesinde hissediyorum."

   "Nasıl yani?"

   "Sanırım sana yeni arkadaşların pek bir şey anlatmadı. İzin ver ben anlatayım."

   Ivy hâlâ pencerenin önündeyken konuşmaya devam etti. "Her yıl deney türleri değişir. Bunu test etmek için hazırladıkları bölgelere gidersin. Orada öldün, ölmüş olursun. Unutulursun. Cesedin orada çürür.
Öl ya da öldür gibi. Labirent'te hissetmemin nedeni ise bizimle oyun oynamaları."

   Mike bir süre sessiz kalıp yutkundu ve kaşlarını çatarak yere baktı. "Tanrım..."

   Ivy ellerini elbisenin ceplerine soktu ve ona döndü. "Ama... internette No Game No Life ile ilgili bir söz görmüştüm. 'Hayat bir oyun. Ya oyuncu olursun ya da oyuncak.'"

   Zeki kız. "Oyuncak mıyız yani?"

   "Sonunda anladın. Yarın ilk iğneni yiyeceksin. Nasıl hissediyorsun?"

   "Yarın ayın kaçı ki? Aslında önemli değil. Sorumu unut. Uyutulacak mıyım? Uyumak istiyorum ama kabus görmek istemiyorum."

   "İsteğin imkansız."

   "Hey, Ivy," Mike biraz sessizleşti ve düşüncelerini kafasında toparlayıp konuşmaya devam etti. "ne zamandır buradasın?"

   Ivy başını yana yatırdı. "Yaklaşık 10 yıldır falan."

   N...ne? 10 yıldır mı? Bağışıklığı falan gelişmiş olmalı. "Kaçmayı düşünmedin mi? Hiç? Yani 10 yıl," Güldü. "10 yıl çok fazla. Şizofren teşhisi falan konulmalıydı bunca zamandır sana."

   "Sana her şeyi anlatmak isterdim ama, özel hayatımı gizleme hakkımı kullanıyorum." Ivy saçını kulağının arkasına attı. Hiç değilse kulağının arkasına atılabiliyordu.

   Sinir kız.

   Güneş harabelerin arasında yükseliyordu. Mike'ın gözleri yanıyordu ve Ivy gideli dört saat oluyordu. Gün... doğuyor...

   Bir kadın sesi kulaklarını doldururken irkildi. "İyi uyudun mu M?"

   Göz devirdi. "Hiç olmadığı kadar."

   Kadın yürürken topuklu ayakkabılarının sesi etrafta yankılandı. "Ne kadar hoşnutsun buradan?"

   "Büyükbabamdan ne kadar hoşlanıyorsam o kadar."

   "Hangileri? 3 tane büyükbaban var?"

   "Gerçek büyükbabam ve Desmond'ın babası Nigel."

   "Ne kadar hoşlanıyorsun peki?"

   "Hiç. Buradan nefret ediyorum. Ne pislikler yaptığınızı öğrendim. Buradan canlı çıkacağım, çıkacağız. Ve sizin elinizden hiçbir şey gelemeyecek." Maya'ya benzemeye başladım. Sonum ölümle bitecek. Tanrım.

   "Ah, demek kahraman olacaksın? Devam et. Belki bugün bile ölebilirsin. Sonuçta, zar atma sırası bize geldi. İyi günler dilerim Denek-M. Umarım deneyiniz her iki taraf için iyiyle sonuçlanır." Kalktı ve yürümeye başladı. Mike kadının arkasından küfür mırıldandı.

   Umarım poker oynuyoruzdur.

Denek-M Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin