Yatağına sokulmuşken, hem rüzgarın çıkardığı ıslık sesini, hem de düşüncelerini dinliyordu. Hao'ya "Bilmiyorum." diyerek geçiştirmişti ve sorunun cevabını kendiside merak ediyordu. Yorganı kafasına kadar çekerek derin bir nefes alıp gözlerini kapadı.
Üçüncü kez uyanışında küfrederek yorganı üstünden attı ve kalkıp saçını karıştırdı. Lavabonun kapısını açtı ve derin nefes alarak içeri baktı. Neyse ki burası, 1900'lü yıllardan kalma veya küçük kurtların oteli değildi. Karanlık olsa da temiz beyaz fayanslar belli oluyordu. Ellerini birbirine vurarak ışıkları açınca yatağının karşısındaki dolaptan birkaç parça kıyafet çıkarak küvete baktı. Su kesin soğuktur. Burada saç kurutma makinesi var mı? Olmalı... Derin nefes alarak suyu sessizce açtı. Elini suya tutmasıyla çekmesi bir oldu. Fazla soğuktu! Samimi bir şekilde gülümseyerek küfrettikten sonra tişörtünü çıkardı. Hasta olmam umarım. Üzerindekileri tamamen çıkardıktan sonra gözlerini sımsıkı kapatarak kendini soğuk suya teslim etti.
***
Gece. Herkesin uyuduğu, sadece gece hayvanlarının uluduğu bir vakitti. Tabi, bu Shalia için geçerli değildi. Yaklaşık iki saat öncesinde öğrendiği birisi onu fazla etkilemişti ve gülümsetmişti. Birkaç çalışanı ile tekrardan hologramdan varolma yanıltıcı güzel bahçeden geçerlerken yanında mavi gözleri parlayan bir kız yürüyordu. Shalia o gözleri kıskanmadı değildi.
"Beğendin mi burayı Raphaëlle?" Kız başını ona döndürerek başını iki yana sallarken kadında tarama yaptı. Hmm... Biraz düşündükten sonra yanıtladı: "Henüz hiçbir şey diyemem efendim."
Raphaëlle'in mavi gözleri gerçekten parlayacak derecedeydi, dalgalı uzun açık kahve saçlara ve tatlı ten rengine sahipti. Binadan içeri girerken binada tarama yapınca şüpheli bakışlarla Shalia'yı süzdü. Derin nefes alıp ağzını açtığında yapay derisine saplanan iğneciklere baktı. Kendi bakış açısında her şey kırmızıya dönerken yapay beyni uyarı veriyordu: Yabancı madde! Gözlerini kapatarak toparlanmaya çalışsada, tepkisel olarak hareketsiz kaldı.
Shalia, iğneyi çekerken gülümsedi. "Eğer bir gün ölürse o gözleri almayı düşünüyorum."
***
Mike küvette fazla uzun kalmadan çıktığında üstünü eski kıyafetleri ile durulayarak yeni kıyafetlerini üstüne geçirdi. Işıkları geri söndürüp yorganına gittiğinde hasta olmamak için kaç defa dua ettiğini hesaplamak istedi.
Heyecan ve korku günün duygu temasıydı. Mike saçlarını kurutmadığı için saçları birbirine girmişti ama o bunu hiç umursamıyordu. Büyük salona geldiğinde ilk iş tanıdık bir yüz aradı. Köşede Doug ile Martin'i görünce gülümseyerek yanlarına gitti.
"Hey, naber?"
Martin, Mike'a baktığında elleri Mike'ın saçlarına uzandı. Boyu yetişemeyince sertçe tişörtünden çekiştirerek eğilmesini sağladı. Darmadağınık saçlarda ellerini gezdirdi ve düzeltmeye başladı. "Ne yaptın saçına gece?"
"Banyoya girdim."
"Ha... pekala." Elini çektiğinde yakasından geri tuttu. "Bugün çok güzel bir kız gördüm. Ama lanet olsun ki benden büyük."
Mike yakasındaki elleri çekmeye çalıştı. "Peki, tamam. Ama bu tip davranışlar için küçük değil misin?"
"Neden? Sen çok mu büyüksün?"
Doug oo'layarak güldü ve Martin'in omuzlarını kavradı. "Sende gelecek görüyorum evlat!" Çocuk, anında mod değiştirerek havalı bir şekilde göz kırptı. "Teşekkürler moruk."
