Olaylar çok hızlı bir şekilde gelişmişti. Mike, arabadan uzakta yerde yüzüstü yatarken insanların bağırışları beyninde yankılanıyordu.
Yavaşça doğrulmak istedi ama gözleri istemsizce kapanıyor, eklemleri haraket etmek istemiyordu. Birkaç kişi onu yerden kaldırarak güvenli bir yere oturttu. İnsanlık ölmüştü hani? Babam... o nerede? Ne oldu? Ağzındaki metalik tat ile yüzünü buruşturdu. Acı içinde kıvranıyordu ve yürümek istiyordu. Babasını bulmak ve her şeyi aptal bir kabus olduğunu öğrenmek istiyordu.
Bom! Bu gürültü, Mike'ın sürekli kapanan gözlerini açmıştı. Araba cayır cayır yanıyordu! Şimdi ise, eklemleri istemsizce haraket ediyor ve arabaya gitmeye çalışıyordu. Kadın onu yavaşça çekti ve geri oturttu.
Sire sesleri beyninde yankılanırken her tarafı sızlıyor, yaraları yanıyor, düşünemiyordu. Tek yapabildiği kesik kesik nefesler alabilmek ve kıvranmaktı. Annemin yanına gitmişse buna adalet demem. Etraf gittikçe bulanıklaşıyordu.
Gözleri kapandı.
Yavaşça gözlerini açtığında kendisini hastanede yatarken buldu. Başucunda hemşire, serumunu değiştiriyordu. Meraklı bakışlarla etrafı süzdü ve geri tavana döndü. Harika... bir kabus değilmiş demek ki. Hemşire gülümseyerek onu süzdü ve odadan çıkıp doktoru aramaya gitti. Bu sırada Mike olayları idrak etmeye çalışıyordu. Şu an hastane olmalıyım ki... büyük ihtimal babamda buradadır.
Halsizliği devam ederken doktor gülümseyerek içeri girdi.
"Nasılsın Mike?" diyerek başucuna geldi ve dosyasını açtı.
Sence nasıl duruyorum? Cevap vermek istiyordu ama tek yapabildiği gülümsemekti. Henüz konuşabileceğini sanmıyordu.
"Durumun şu anlık harika gidiyor. Düzelme durumundasın." derken dosya kağıtlarına birkaç not aldı.
Ah pekala... Bir süre doktora gülümsedi ve diğer tarafa başını çevirdi. Bu oksijen maskesi sinirimi bozuyor. İç geçirirken kapı kapandı. Şimdi tekrardan odada tek başına kalmıştı.
Birkaç saat içinde ortaokuldan kalma arkadaşı -ki hâlâ arkadaşlar- onu ziyarete gelmişti.
"Hey dostum, iyi misin? Dağınık saçların karizmanı kaydırmış."
Şimdi seni... gülümsedi ve çıkacak iğrenç sesini umursamadan konuşmaya başladı.
"Senin bu endişeli halinde karizmanı kaydırmış."
"Oh-ho. Adamım, şükret ki buraya Jenna gelmeyecek. Yoksa..." arkadaşı güldü ve konuşmaya devam etti: "Seninle ilgili tüm hayalleri yıkılır."
"O ortaokuldan kalma bir kız. Jenna eminim ki başka erkekler bulacak ki bu da umrumda değil."
"Tamam, tamam." telefonu çalınca açtı ve annesinin yüksek sesi ile karşılaşınca gözünü kapayıp sakince dinlemeye başladı. Ah... keşke bende anne sesi duyabilseydim ama yarım yamalak tanıdığım bir kadındı. Ve tanıyamadan öldü.
Arkadaşı kapıya giderken seslendi: "Hey üzgünüm, sonra ziyarete gelirim. Annem cıyaklıyor." El sallayarak odadan ayrıldı.
Yine yalnızım... harika...
Günbatımına bakan odası, akiamüstü turuncu renge bürünmüştü. Uyumuş, kalkmış, gerekli ilaçlarını almış, boş boş odayı gözlemlemişti. Kendisini biraz daha hissediyordu ama yine de haraket etse yaraları yanıyordu.
Yalnızlığın ne kadar kötü olduğunu düşünürken kapı açıldı. Kapıya doğru baktığında bir grup resmi insan içeri girdi ve odada bulunan koltuğa oturdu.
"Mike Storm?"
Başını salladı ve garipçe onlara baktı.
"Babanız yerinde rahat etsin. Biz Minik Melekler Yetimhanesi'nden geliyoruz."
"Dur ne?" Adil değil baba. "Babam neden yerinde rahat ediyor?"
"Cehenneme mi gitmesini istersiniz. Tanrım..." içlerinden birisi mırıldandı ve göz devirdi.
Pislikler. Biraz daha düzgün söyleyebilirdiniz değil mi? Aniden "Babanız yerinde rahat etsin." demek kolay tabi. Harika baba. Sağol baba. Anneme selam söyle baba. Teşekkürler hepinize. Lanetli bir ailem olmuş. Herkes ölüyor. Sanırım bende öleceğim. Herkese teşekkürler. İçindeki ses beynini gürültüyle doldururken kadın, mimiksiz bir halde geri ona döndü.
"İşlemleri hemen başlatalım. Sizin gibi parlak zekalı öğrencileri yetimhanemizde bulundurmaktan onur duyarız."
"Bir yetimhanede parlak öğrenci olsa ne olur. Okulda olması daha mantıklı değil mi?"
"Yetimhanemiz parlak öğrencilere olanak sağlıyor ve istediği okula sorunsuzca yerleştirebiliyor."
Mike biraz onları süzdü ve tavana döndü. Onun için her şey hızlıca olup geçmişti. İç geçirdi.
Birkaç gün sonrasında artık oksijen maskesi kullanmıyordu ve oturabiliyordu. Birkaç sınıf arkadaşının ziyareti onu az da olsa yalnızlıktan kurtarıyordu.
"Ne? Yani şimdi sen yetimhaneye gideceksin?"
"Evet. Aslında öldüğüne dair içimde bir his yok. Yani hani anlarsın ya. İçine ilk baş bir şey düşer."
"Hm... anlıyorum. Bu kötü oldu."
Mike kaşlarını çattı. "Evet. Baya kötü oldu. Hiç değilse beni burada bırakmalılardı."
"Kiminle Playstation oynayacaktım?"
Mike omuz silkip güldü. "Tamam tamam. Buradayım."
***
İki yanı mimikleri yokmuş gibi duran insanla çevriliydi. Yakalarında minik bir melek şeklinde broş takılıydı. Lacivert, sıkıcı, resmi kıyafetler giyiyorlardı. Çok şey hayal etmişti. Rengarenk duvarlar, mutlu çocuklar, çimenler... yoksa annesinin gençliğinin bir kısmını geçirdiği berbat yerdeki gibi beyaz duvarlar? Hayır bu kötü olurdu.
Sadece yarım saatlerini almıştı. Arabadan indiğinde etrafa baktı. Koşturan çocuklar, rengarenk kıyafetler içindeydi. Bahçede o kadar güzeldi. Bu ortamda dikkat çekebilen tek şey, merdivenin basamağında oturan ve tamamen beyazlarla çevrilmiş bir kızdı. Küt siyah saçlarına yeşil iri gözler eşlik ediyordu. Dalgın dalgın koşan çocuklara bakıyordu.
Bu Mike'ın dikkatini çekebilen tek şeydi. İşaret ile kapıdan içeri girdi. Kadın omzunu tuttu ve ona eğilip kulağına yaklaştı.
"Burayı seveceksin Mike ve çıkmak istemeyeceksin."
A..a.. güzel bir karşılama cümlesi. Garip. Gülümseyebildi. Bahçenin ortasına kadar geldiğinde kimse ona bakmıyordu. Koşuyor ve oynuyorlardı. Kimisi çeşmenin başında oturmuştu. İçine yalnızlık çökmedi değildi.
Kadın yanına geçerek merdivendeki kıza seslendi. Resmen süzülerek ayağa kalkan kız yanlarına sakince geldi.
"Neden yeni arkadaşınıza hoşgeldin demiyorsunuz? Onu odasına götür ve kelimelerine dikkat et." Kadın gülümseyerek diğerleriyle içeri girdi.
Mike kızı baştan aşağı süzdü. Aralarında en fazla on santim vardı. Kız etrafa göz gezdirdi ve bir merhaba, ya da hoşgeldin demeden ciddi bir tonla:
"Buraya gelmemeliydin." deyiverdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Denek-M
Science Fiction-Denek-09'un 2. Kitabıdır.- "Oyuna hoşgeldin Mike! İyi şanslar!"