0.8

87 6 70
                                    

   Mike kalkarken başını ovaladı. Ardından küçük kızın narin bileğinden tutup onu kaldırdı. Kız elbisesini silkeledi ve teşekkür etti. Mike üçlüye dönecekken yüzüne aldığı tokatla başını sağa döndürdü. Derdiniz ne lan sizin...

   "Senin derdin neydi! Ne kadar büyük bir hata yaptığının farkında mısın?!" Tim Ivy'in omzunu tutmuştu ve hafiften geri çekerken Mike Ivy'nin gözlerini yakalamaya çalışırken acıyan sol yanağını tuttu.

   "Farkındayım! Ama tokat atmana gerek yoktu!"

   Ivy durdu. "Özür dilerim."

  Mike hızlı hızlı nefes alırken elini kızarmış yanağından çekti. "Önemli değil."

   Ivy bu sefer üstüne yürüdü ve işaret parmağını köprücük kemiğine bastırdı. "Öleceğinin farkındasındır umarım." Mike yüzünü acıyla buruşturdu ve Ivy'in elini hızlıca çekip acıyan yerini ovaladı. "Tanrım canımı acıtmayı keser misin? Her şeyin farkındayım ve bu aniden oldu."

   "Acıya alışsan iyi edersin." Ivy küçük kıza döndü ve kaşlarını çattı. "Sen neden olay çıkartıyorsun ki? Aptal kız." Bu sefer kaşlarını çatan Mike oldu. "O sadece 7 yaşında bir kız Ivy."

   Küçük kız Mike'ın tişörtünün ucunu tutup arkasına geçti. "Aslında 6 yaşındayım." Ne fark eder?

   "Bende 6 yaşındayken buradaydım. Ama böyle bir aptallık yapmadım."

   "İnsanlar senin gibi olmak zorunda değil. Veya senin gibi değiller Ivy!" Tim ile Taylor alttan alttan bu söze katıldılar.

   Ivy yumruklarını sıktı ve adımlardan anlaşıldığı kadar yürümeye başlamıştı. Tim Mike'ın yanına geldi ve elini omzuna koydu. "Yanağın hâlâ acıyor olmalı şlap diye ses çıktı."

   "Ne demezsin. Cayır cayır yanıyor."

   "Su dök." dedi Taylor ile küçük kız aynı anda. Tim gülerken Mike ise sadece gülümseyebilmişti.

***

   Saklanabildikleri en iyi yerde oturuyorlardı sessizce. Kız duvara yaslanmıştı ve yere bakıyordu. Zayıf ve beyaz tenliydi, gözleri çekikti. Yaşıtlarına göre biraz daha minyon tipliydi. Kahverengi saçları dalgalıydı ve göğüs hizzasına geliyordu. Koyu kahverengi gözleri tamamlıyordu. Küçük bir burun ve dudağı vardı.

   "Adın ne?" dedi küçük kız ve sessizlik o an bozuldu.

   "Mike. Ya senin?"

   "Hao."

   "Anlamı ne, çinli misin?"

   "Anlamı üstün yetenek. Evet."

   "Anlıyorum." Geri tişörtüne döndü.

   Hao dizlerini kendine çekti. "Her şey için özür dilerim. İkimizde öleceğiz." Mike sessizleşti ve beynine döndü. Ölmek mi yaşamak mı arasında avantajları ve dezavantajları tartmaya başladı. İçinde bir ses belirdi. "Ölmek özgürlük demek. Hadi Mike. Ailenin yanına gitmek istemez misin? Buradan çıksan bile yalnız olacaksın. Neden ölmüyorsun?" Mantıklı olan buydu ona göre. Mike gülümsemeye çalıştı ve başını ona çevirdi. "Önemli değil. Zaten bir gün ölecektim. Hem, dünyanın daha da kötü olmasını izlemektense ölmeyi yeğlerim. Değil mi?"

   Hao gülümsedi ve başını iki yana yatırarak düşünmeye başladı. "Geleceğin ne getirdiğini bilemezsin ama değil mi? Annem hep öyle söylerdi."

   "Ama geleceğini geçmişten ve şimdiden belirlersin." Hao duraksadı ve yüzündeki gülümseme silindi.

   "Hey, Hao. Bir şey sorabilir miyim?" Hao başını aşağı yukarı salladı ve kahkülünü düzeltti. "Seni ne dedilerde buraya aldılar?"

Denek-M Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin