0.7

87 6 47
                                    

   Mike yalnız başına büyük salonda içinden yan etki çıkmaması için dua ederken voltalar atıyordu. Aslında bir tarafı ölmek istemiyor değildi. Kendisnin yanlış çağda olduğunu düşünüyordu. Dünya gün geçtikçe ısınıyordu; kıtlık, ekonomi krizleri baş gösteriyordu. En azından ölürse daha kötülerini yaşamayacaktı.
Fakat bir geleceği olsun da istiyordu. İki seçenek arasında mantıklı olanı düşünürken iyice batırdığını hissetti ve başını iki yana sallayarak düşüncelerinden uzaklaştı. İki pencerenin arasında bulunan dijital saate baktı ve saçını karıştırarak büyük salondan çıkarak yemekhanenin yolunu tuttu. Eli cebinde yere bakarak yürümeye devam etti. Stresli ve endişeliydi. Her şey kabus çıksa keşke...

   Son köşeyi dönerken pencereden dışarı baktı ve iç geçirdi. Etraf ıslak ve sisin etkisiyle kasvetli görünüyordu. Ah... Yemekhanenin açık kapısından girdi ve tepsi aldı. Sadece bir iki kişi dışında kimse yoktu. Uygun bir yer seçip oturdu. İğrenç yemekle bakışmaya başladı. Ne kadar süredir bakıştığını bilmiyordu ama etrafındaki gürültü, birçok kişinin geldiğine işaretti.

   Yemeğine geri dönerek çatalını aldı ve iç geçirdi.

   "Hey."

  Ses ile tekrardan iç geçirdi ve başını yemekten kaldırıp karşısına oturmakta olan Ivy'e baktı.

   "Bana karşı bir takıntın mı var?"

   "Kendini özel hissetme. Bugünden sonra sesinle de iletişimi keseceğim."

   Mike, dalgasına "Üzdü." dedi.

   "Ne kadar az iletişim o kadar iyi. Kimsenin arkasından üzülmek istemiyorum."

   "O zaman kardeşinin arkasından da üzülmeyi bırak." Yemeğinden bir parçasını ağzına attı. Ivy'in damarına bastığını iyi biliyordu ama hiçbir şey yapmamış  gibi bakmaya devam etti. Ivy rahatsız olmuş bir şekilde yerinde kıpırdandı ve boğazını temizleyerek dehşete düşürücü bakışlar fırlattı Mike'a.

   "Kardeşimin konuşmamızla alakası yok!"

   "Neden? Bahse girerim sadece kardeşin olduğu için böylesin. Doğru mu?" Mike gittikçe sinir bozucu bir hâle bürünüyordu. Ivy yumruklarını sıkıp gözlerini kapattı. "Neye nasıl neden olduğum seni ilgilendirmiyor."

   "Doğru ilgilendirmiyor, söylemek istedim sadece."

   "Sende çok iyi değilmişsin bakıyorum. İnsanların acısını yüzlerine vurmak çok güzel olmalı." Ivy yemeğine döndü ve bir parça alıp yavaşça ağzına attı. Mike gülümsemeye çalıştı.

   "Sanırım sende insanların hayatlarını bilmeden konuşmayı seviyorsun sanırım. Güzel mi?"

   Ivy, "Ne demek istiyorsun?" bakışı atarak lokmasını yuttu.

   Mike sandalyeye yaslanarak derin nefes aldı. "Kimseye anlatmamıştım aslında. Üvey babam bile bilmiyordu. Arkamda dört çocuk bıraktım. Dördü de kardeşimdi. Hepsi bebekti diyebilirim. Birisi ölmüştü. Parasını içkiye harcayan babam vardı. Morluklar vesaire. Şiddet vardı. Annem zaten yoktu. Yani kısacası yemek çok yoktu. Hepsi zayıftı. Bende öyleydim. En büyükleri olunca büyük bir sorumluluktaydım. Ama onları cehennemde bırakarak gittim. Geri dönmek istemedim değil. Onlar için üzülüyorum. Ama kardeşlerim diye değil. Hiçbir çocuğun öyle bir ortamda yaşamaması gerek. Hakkı değil. Bir gün onlara dönmek için kendime söz verdim ama, şu an neredeler bile bilmiyorum."

  Ivy zayıf noktasından vurulmuşçasına duraksadı. Fakat hızlı toparlandı ve ciddiyetini korudu. "Çıkaracağım ders ne?"

   "Çıkaracağın ders şu, ölen çocukların ardından üzül ve sana bırakılan dünyaya bak. Aynı kanı taşıman gerekmiyor." Yemeğine döndü. Ivy daha fazla uzatamayacağını fark edince sustu.

Denek-M Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin